Gün geçmiyor
ki bu ülkede bir hukuksuzluk yaşanmasın. Hükümet, bakanlarla ilgili
yolsuzluklardan dolayı soruşturma açan
savcıları darmadağın yaptı. Her birini bir yere, hatta yetmedi, oradan aldı
başka yerlere gönderdi. Bunu da HSYK' ya uyguladığı baskılarla
gerçekleştiriyor.
Hükümet
işine gelmeyen her olayda hemen eleştiriye başlıyor. Bunu öylesine etkili
yapıyor ki kendini mağdur yerine koymayı sağlıyor. Bu ülkede birçok haksızlığa
uğramış halkın önemli bir bölümü de bunlara inanıyor.
Oysa bu
ülkede 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk soruşturmasının savcılarının ve polislerinin
görev yerleri ve görev alanları değiştirildi. Yolsuzluğu takip eden, neyin
yapıldığını, nasıl yapıldığını bilen bütün yetkililer görevlerinden alınmıştı. Kamuoyunda
oluşan algıya göre; bu savcıların ve polislerin yerine hükümet, adaleti sağlama
amacı olmayan, amacı yolsuzluklara bulaşanları aklamak olan yeni görevliler atadı.
Nitekim bu
savcıların ve polislerin atanmasının hemen ardından yolsuzluklara bulaştığı
iddia edilen kişilerin mallarına konulmuş tedbirler kaldırıldı. Ve elbette
iddialar da değişti. Bu ülkede önemli bir kesim artık bu kişilerin teker teker
berat edeceğine inanıyor.
Hükümet
bunları yaparken diğer taraftan bazı programlarda halkın karşısına çıkan
Hüseyin Çelik gibi parti sözcüleri ve medyadaki savunucuları "yolsuzlukların üzerinin
kapanmayacağını, bunlarla ilgili soruşturmaların sonuna kadar yürütüleceğini ve
elbette yolsuzlukların soruşturulması gerektiği" gibi söylemleri
söylemekten geri duymuyorlar.
Bu bende ve
milyonlarca insanda oluşan kanaate göre halkla dalga geçmenin çok açık halidir.
Bu
yolsuzluklara karıştığı iddia edilen bakanlarla ilgili fezlekeler de bu arada
TBMM'lisine gönderildi. Bunların bazıları TBMM başkanlığına, bazıları Adalet
Bakanlığı'na gönderildi. Her iki kuruma gönderilen fezlekeler bir süre buralarda tutulduktan sonra savcılığa iade
edildi. Yine halkın önemli bir kesiminin kanaatine göre; yeni atanan savcılar
'bunları ayıklasın, temizlesin ve hatta bu konuda fezlekeye gerek yoktur'
noktasına getirsinler diye.
Yetkili
makamlarda bulunan ve milyonlarca liralık ihalelere karar verenler, bu konuda
en etkileyici konumdaki bakanlarla
ilgili fezlekeler böylece işleme alınmazken, beklenmedik bir şey oldu.
Muhalefet liderleri hakkında düzenlenmiş fezlekeler meclis gündemine getirildi.
Gerçekten bu
ülkede bütün bunlar yaşanırken halen,
sağduyu sahibi insanlar rahatça, korkusuzca yaşayabiliyor mu? Vicdanları
bunları kaldırabiliyor mu?
Hukuk nasıl
sağır olmuş, vicdanlar bu haksızlık ve hukuksuzlukları nasıl kaldırıyor anlamak
gerçekten güç.
Bunlar
yetmiyor bir ülkedeki haksızlıkları
göstermeye. Bu ülkenin başbakanı hükümete yönelik her eylemde hemen halkı kışkırtıyor. Hem de yalan, yanlış
bilgiler vererek.
Ne uğruna?
İktidarda biraz daha kalmak uğruna.
Hani Gezi
eylemleri sırasında Dolmabahçe'deki Bezmi Alem Camisinde eylemciler içki
içmişti, fuhuş yapmıştı. Bunu kim söylemişti?
Başbakan.
O caminin
hocası, eylem sırasında camide böyle bir
olayın yaşanmadığını söylemesine rağmen başbakan ve hükümet mensupları bunları
iddia ediyorlardı. (Üstelik Cami imamı
kendi söylemlerini desteklemedi diye görevinden alınmıştı)
Üstelik
bunların görüntüleri de ellerindeydi. Öyle demişti yani.
Olayların
üzerinden 9 ay gibi bir zaman geçti bu belge ve görüntüler halen ortaya
çıkacak.
Aynı
tarihlerde Başbakan televizyonlardan bir iddiada daha bulunmuştu. "Kabataş
iskelesinde başörtülü bir kızımıza, yanında çocuğu varken bu gezi eylemcileri
tacizde bulunmuş, tartaklamış, hatta üzerine idrar yaptılar" demişti.
Ne oldu?
Bu da yalan
çıktı. Üstelik böyle bir olayın yaşanmadığına dair görüntüleri Kanal D ortaya
çıkardı.
O tarihte
tacize uğrayan başörtülü genç bayanın Bahçelievler Belediye başkanı Osman
Develioğlu'nun yeğeni olduğu söylenmişti.
Şimdi o
bayanın o tarihte, Kabataş İskelesi önündeki görüntüleri ortaya çıktı. Bu genç
kızımız, kızı ile birlikte orada eşini beklerken görülüyor. Yanından küçük
gruplar halinde insanlar gelip geçiyor. Ama hiç kimse kadına, söylendiği gibi bir
tacizde bulunmuyor. Orada güvenlik görevlileri olduğu da görüntülerden
anlaşılıyor. Ve hiçbir olağan dışı olay, eylem yaşanmadığı tespit ediliyor.
Peki hal
böyle iken bir başbakan gerçek dışı bir olayı, yaşanmış gibi, bir kısım halkı
kışkırtmayı sağlayacak böyle bir söylemde niçin bulunur?
Biraz daha
iktidarda kalabilmek için.
Ülkenin
huzurunu sağlamakla görevli bir başbakan, huzursuzluğu artıracak şekilde
konuşmamalı, davranmamalı. Bu tür gerçek dışı beyanlar, bu üslup ve tavırlar
bile toplumun önemli bir kesimin vicdanını rahatsız etmiyor. Halen 'başbakan
yapmışsa haklıdır, doğrudur 'noktasında olmaya devam ediliyor.
Bu ülkede
hukuk bu kadar açıktan işletilmiyorsa, hatta tersten işletiliyorsa ve bir
toplumun vicdanı bu kadar haksızlığa rağmen rahatsız olmuyorsa gerçekten vay
halimize demekten başka bir durum kalmıyor.