25 Kasım 2010 Perşembe

KATLİAM DEĞİL SEVGİYİ YAŞAMAK İÇİN

Bir bayramı daha geride bıraktık. Bayram sonunda ağzımızda kalan tadlar, yemeklerden dolayı belki oldukça iyidir. Ancak yüreklerimizde kalan çoğunlukla acıdır.
Neden acıdır?
Çünkü geleneksel hale gelen bayramdaki trafik katliamları insanın yüreğindeki sevinci acıya dönüştürüyor.
Her bayramın ilk gününde televizyonlar ve gazeteler başlarlar manşet atmaya; ‘’trafik canavarı yollarda. ‘’
Bayramın daha ilk gününde, hatta daha bayram başlamadan yollara çıkıldığı için, ilk günün ölü ve yaralı bilançosu insanı korkutan boyutlara çıkmıştır.
Verilen bu ilk rakamlar bayramda, ölüm skorunun da nereye varacağı konusunda belirgin bir gösterge olur.
Her bayramda bilinen, kayıtlara geçen rakamlara göre ortalama 150 – 200 kişi ölür. Nitekim bu son bayramda da yine 150’yi aşan ölüm oldu. Bu sadece bayramda yaşanan ve kayıtlara geçen trafik canavarının yarattığı bir ölüm sayısıdır.
Bu rakamlar ortada iken bayram mutluluğundan bahsetmek hiç de kolay olmuyor.
Ağızlardaki tada yüreklerin sevinci katılamıyorsa bayramların tadı olmaz.
Yüreklerimizde böyle bir sevinç yok.
Bu ülkede yılda iki dini bayram yaşanır. Bu bayramlarda genellikle bir haftalık tatiller yapılır. Bir de diğer resmi bayramlarda yaşanan uzun tatilleri de eklersek, her yıl üç bayram tatili yaşıyoruz diyebiliriz.
Bu bayramlarda yıllık olarak toplamda 500 insanımızı trafiğe kurban veriyoruz diyebiliriz.
Bu trafik kurbanlarına bir de bayram dışında, normal yaşamda trafiğe verilen kurbanları ekleyin. Bakalım kurban sayısı kaça çıkıyor.
Bu ölüm rakamına başka hiçbir olayda rastlanmaz. Sanırım bu sayı Türkiye’nin yaşadığı terörde bile hiç bir yıl ortaya çıkmadı.
Hal böyle iken, neden trafik canavarı için etkili tedbirler alınmaz?
Neden olağanüstü hal ilan edilmez?
Diyeceksiniz ki trafik için de olağanüstü hal olur mu?
Peki, her bayramda ülkenin yollarını kan gölüne çeviren bu katliamlar için ne düşünülmeli?
Bayramlarda karayolu ile şehirlerarası aile akraba ziyaretleri yasaklanmalı mı?
Bayramlarda kara yolu ile tatile çıkmak mı yasaklanmalı?
Elbette bunlar pek mümkün değil.
Zaten bunca kilometre duble karayolunu niçin yaptık ki?
Bu sorunu çözmek için elbette bir şeyler yapılır.
Toplumun eğitim düzeyi yükseltilmeli.
Toplumda önce kişinin kendisine, sonra diğer tüm insanlara karşı sevgi ve saygısı sağlanmalı.
Eğer yaşam hakkının kutsal olduğunu (buna kendi yaşamımız dahil) her insanımıza gerçek anlamda anlatabilir, öğretebilir, benimsetebilirsek bu katliamların önüne de geçebiliriz.
Yoksa sadece trafik cezalarını yükselterek bu sorunu çözmek mümkün değildir.
Sevgi ve saygıyı anlatmak için ülke seferberlik ilan etmelidir.
Dini inançları kuvvetli bir toplum gibi duruyoruz.
Binlerce camimiz var.
Bütün okullarda, bütün camilerde, bütün cem evlerinde, bütün kiliselerde, bütün siyasi partilerde, bütün sendika ve derneklerde, kısacası nerde bir sivil toplum ve resmi toplum varsa orada bu eğitimi vermeliyiz.
Bir yılı trafik yılı ilan edip, bu saydığımız sevgi ve saygı ile yaşam hakkının kutsallığını, bir seferberlik halinde anlatmalıyız.
Ancak ‘adet yerini bulsun’ diye yapılmamalı bu çalışmalar. Gerçekten düşünülmüş ve çalışılmış, programlı, planlı bir çalışma yapılmalı.
Öyle olmalı ki ülkenin en ücra köşesindeki vatandaş bile bunu damarlarında hissetmeli.
Açıkgözlü olmanın, kurnaz olmanın yanlışlığını, aklımızı kullanmanın gerekliliğini anlatabilmeliyiz insanlara.
Açıkgözlülük rağbetten düşerse, insan sevgisini aşılayabilirsek bu topluma ve en önemlisi sevmesek bile bütün insanlara saygılı olmamız gerektiğini benimsetebilirse bu topluma işte o zaman bu sorunu çözmüşüz demektir.
Bir yılın sonunda yolda iki araba karşılaştıklarında ikisi de durup, diğerine yol verir duruma gelmeli.
Bunu sağlayınca inanın bu toplumda yaşadığımız başka birçok sorunu da çözmüş olacağız.
Haydi, trafik seferberliğini birlikte başlatalım.
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder