20 Şubat 2013 Çarşamba

AKP İLE BDP KARADENİZ TURUNU BİRLİKTE TAMAMLAMALIDIR


BDP milletvekillerinin Karadeniz turu, bazı aşırı milliyetçi kesimin tepkisiyle yarıda kesildi. BDP'liler turu yarıda kesmekle, bence de doğru bir karar verdiler. Ancak bu gezi yarım kalmamalı, tamamlanmalıdır.

BDP'liler Karadeniz turuna çıkacaklarını açıkladıklarında ben, önce bir anlam veremedim. 'Bu da nereden çıktı. Karadeniz bölgesi ve BDP'. Pek bir araya getiremedim. Sonra biraz düşününce, madem bu ülkede barış olacak, huzur olacak, kin, nefret ve kavga olmayacak, o zaman BDP de Karadeniz'e gitmelidir. Karadeniz onları dinlemelidir. Belki daha iyi anlaşılmak adına sorular sorulacak, cevaplar verilecek ve yapılacak uzun erimli barışın temelleri böylece daha sağlam olacak diye düşündüm.

Kaldı ki bu ülkedeki her parti Doğuya, Güneydoğuya gitmiyor mu? O halde BDP de bu ülkenin bir siyasi partisi ve elbette Karadeniz'e de, ülkenin diğer yerlerine de rahatça gidebilmelidir.

Eğer bu ülkede milletvekilleri bile ülkenin her tarafına özgürce gidemiyorsa, o ülkede barış nasıl sağlanır?

Eğer sahiden hal böyle ise demek ki bu topraklar henüz tam olarak barışa hasret değil, barışa özlem duymuyor demektir.

Doğrusu ben bunun böyle olduğuna inanmıyorum.

BDP milletvekillerinin de dediği gibi, ''bu turda yaşanan olaylardan bütün bir bölge halkını sorumlu tutmak doğru değildir. Bu bölgeye göre küçük bir grubun gösterdiği tepkidir. Kaldı ki bu gösterilerin oluşmasında da bir çapanoğlu olduğu muhakkaktır. Bu halk durduk yere 'haydi kalkın gidip bu milletvekillerini öldürelim demez.' Bunları organize eden birilerinin olduğu kesindir.

Diyelim ki oldu da bazı gençler bir araya geldi ve duygusal tepkilerini göstermek istediler. Aklıselim insanlar bu bazı gençleri kolaylıkla ikna edebilirdi. Bu olmadı, güvenlik güçleri bunları kolaylıkla kontrol altına alabilirdi. Bütün bunlar niye olmadı?

Bence daha önceki birçok olayda olduğu gibi polisin içinde de bunları destekleyenler vardı. Bir taraftan koruyor gözüküp, teşvik eden polisler vardı. Ne diyor BDP'liler, ''polisler göstericilere merdiven taşıyordu:'' Polisin tepkisi ve olayları önlemede bariz yetersizliği vardı. Hükümet bunun hesabını mutlaka sormalıdır.

Olayların sonrasında siyasi partiler adına yapılan açıklamalar yetersizdi. Elbette hiç bir parti iyi ki bu tepkiyi gösterdiniz diye sıvazlama yapmadı. Ama bu halkın daha fazlasını duymaya ihtiyacı vardır. Eğer gerçekten herkes barıştan yana ise ve mutlu insanlar ülkesi yaratılmak isteniyorsa siyasi partiler de daha etkili mesajlar vermek zorundadır.

Ben bu konuda sadece Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarını yeterli buldum. Başbakan Parti grup toplantısında yaptığı konuşmada açıkça bu tepkileri kınadı ve ''Bu milletvekillerini sevmeyebilirsiniz. Konuşmalarını dinlemeye gitmeyin, kimse sizi zorlamıyor. Ancak onlar da bu halkın seçtiği milletvekilleridir ve siz onlara saygı göstermek zorundasınız'' dedi.

Bu açıklamalar da yeterli olmayabilir. Bence AKP bu ülkeye barışı getirmekte kararlı ise, bu barış sürecini tamamlamakta kararlı ise o zaman BDP milletvekilleri ile AKP milletvekilleri birlikte bu Karadeniz turunu tamamlamalıdır. O zaman hem birlikte en iyi şekilde bu yapılacak barışın kapsamını anlatabilirler, hem de tüm ülkenin barışı kabul etmesini kolaylaştırırlar.

Anlamak gerekir ki yıllardır bu ülkede kin ve nefret tohumları ekildi. Birden bire bunları sıfıra indirmek mümkün değildir.

AKP bunu yaparsa genel kamuoyundaki  inandırıcılığını artırır ve buna bağlı olarak oy oranını artırır. Elbette bu da ayrı bir cesaret ve samimiyet işidir. Ama bence bu yapılmalıdır. Yapılmak istenen, barışın sağlanmasının doğruluğunu bu halka anlatmak çok da zor olmamalıdır. Zira neredeyse her mahalleden, her köyden bir şehidin olduğu ülkede barışı isteyen milyonlar olmalı diye düşünüyorum. İşte iktidar partisi bunları harekete geçirmeli. ''Damdan düşenin'' dinlenmesini sağlamalıdır.

Barış yolunda epeyce bir ilerleme sağlandı. Bu yapılanlar heba olmamalıdır. İnsan olan herkes, sevgiden ve barıştan yana olan herkes bu sürece destek vermelidir.

Zira kin ve nefret daha çok ölüm, daha çok acı demektir.

Nusret Yılmazer

 

 

19 Şubat 2013 Salı

SAHNEDE YENİ OYUNLAR VAR


Türkiye'de barış süreci devam ediyor. Birçokları görmese de hükümetteki siyasi parti, bir önemli risk alarak bu barışı hayata geçirmek istiyor.

Her gün gelen şehit haberleri bu ülkede yaşayan herkesi derinden üzüyordu.

Buna paralel her gün ölen Kürt gençleri sadece Kürtlerin canını yakıyor.

Halbuki insan olan, insani duyularını yitirmemiş herkes, her ölüme, her katliama üzülür.

Maalesef ki yıllardır ülkemizde geliştirilen milliyetçilik toplumumuzu önemli oranda insanlıktan uzaklaştırdı.

Biz kimdik?

Dün bu ülkeyi kimlerle omuz omuza kurtarmıştık?

Bugün onlarla sahiden eşit miyiz? Yaşanan galibiyetten eşit faydalandık mı?

Bütün bunları düşünmeden tek taraflı saldırıyoruz. ''Kardeşiz'' dediğimiz Kürtlere birçok hakkı çok görüyoruz.

Onların acısı dinmesin istiyoruz.

Onların acılarına güleceğiz. Onlara küfür etmekte bir sakınca görmeyeceğiz. Her şey bizim hakkımız diye bileceğiz. Sonra da ''bu ülkenin eşit insanlarıyız. Bu Kürtler de ne istiyor'' diye soracağız.

Toplumlar vicdanını yitirdi mi böyle oluyor. Kimse de kendi kusurunu görmüyor.

Hükümet ne kadar kararlı, çok da emin değilim. Ama öyle ya da böyle bir barış süreci başladı. Bütün acılar dinecek. Kimse bu kavgada ölmeyecek.

Barış  görüşmeleri daha açık yürütülüyor olsaydı, mutlaka çok daha iyi olurdu. Ama barışa  bu kadar karşı çıkan olunca hükümet de bir o kadar temkinli olmaya çalışıyor.

Herkes  şehit cenazeleri gelmesin diyor. Herkes 'bu savaştan bıktık' diyor.

İyi de bu savaş nasıl duracak. Akan kan nasıl duracak? Bu kavga nasıl bitecek?

Bunlara cevap bulmak için bu kavganın, savaşın nedenine bakmak lazımdır.

Yıllardır dağa çıkmış, Türkiye'ye savaş açmış Kürt gençlerini öldürüyor bu devlet.

Öldürüyor, öldürüyor bir türlü bitmiyor.

Zaten bir halk öldürmekle kolay kolay bitmez.

Bitti dediğin yerde bir bakarsın aradan yıllar geçmiş yeniden canlanmış. Hem de eskisinden daha güçlü bir şekilde.

Türkiye'deki Kürtler tam da böyle olmadı mı?

Kaç isyan çıkmış bu coğrafyada? Bu isyanlarda onbinlerce insan ölmüş. İnsanlar sürülmüş, sürgünlerde yaşamış bu halk.

Ama gördüğünüz gibi günümüzde daha güçlü olarak sahnedeler.

Demek ki bu iş artık öldürmekle, sürmekle olmuyor.

Bu acının dinmesi, akan kanın durması için Kürtleri de memnun edecek bir barışa ihtiyaç var.

İşte mevcut hükümet de böyle düşünüyor ki bu barış sürecini başlattı.

Bu kez öldürerek ara vermek istemiyor bu savaşa. Bu kez tümden yok etmek istiyor savaşı. Bir daha çıkmamak üzere gömmek istiyor kini, nefreti, kavgayı.

Kolay değil bu topraklarda kavgayı bitirmek.

İki aşiret arasında bile kan davasını bitirmek bu kadar zor iken, yıllardır ezilmiş, itilmiş, kendini hep kötü hissetmiş bir toplumun kavgasını bitirmek de pek kolay olmuyor.

Çünkü onlara nefret yerine sevgiyi vereceğini söylüyorsun. Bu kadar olumsuzluk yaşamışken kolay mıdır buna inanmak?

Türk toplumunun önemli bir kesimi halen küfür ediyor hükümete ve en başta Kürtlere ve onların az sayıdaki milletvekillerine.

Sosyal medyayı izleyince hükümetin işinin hiç de kolay olmadığı daha iyi anlaşılıyor.

Sanatçı geçinen bir çok kişi bile küfür diyor.

BDP milletvekilleri Türkiye'yi dolaşıyor. Barış sürecini anlatmaya çalışıyorlar. Başbakan Güneydoğu'da Kürtlere anlattı, dört milletvekili de Karadeniz'den başladı geziye. Gezinin ikinci durağı Sinop'tu. Birileri yine oyununu oynadı ve Sinop Öğretmen Evi'ndeki toplantıyı basmak istedi. Buradaki dört milletvekilini öldürmek istediler. Araçlarına büyük hasar verdiler.

Ne kadar çok seviyoruz öldürmeyi, yok etmeyi. Bu kin nedir, niçin kavgayı bu kadar çok seviyoruz anlamak zor.

Sonuçta eli silahlı kişiler gelmemiş oraya. Konuşmaya, barışı anlatmaya gelmişler.

Barışı dinlemek istemiyoruz, dinletmek istemiyoruz. Sormazlar mı adama, neden?

Bu kadar gencin ölmesi yetmedi mi bize. Yeni gençler ölsün, kan akmaya devam etsin, öyle mi?

Peki, bizler ne kazanacağız?

Neden herkes istediği yerde özgürce yaşayamıyor?

Müjdat Gezen bile faace'de kavgayı körüklüyor. Kışkırtıcılık yapıyor.

''Sinop görevini yaptı sıra Samsunda, Trabzon'da'' diye mesajlar yazıyor.

Milletvekillerinin resmini koymuşlar, altına da ''bekle bizi Trabzon'' diye yazmışlar. Hemen yanına da Trabzonlu bir kadın resmi, elindeki silah havada. Yanına ''bekliyoruz'' yazmışlar.

Milletvekillerinin hasarlı arabalarının fotoğraflarını koymuşlar faace'e, seviniyorlar, alay ediyorlar, hakaret ediyorlar.

Bütün bunlar Samsun'da daha büyük saldırı olsun, Trabzon'da cinayetler işlensin diye.

Bu halk defalarca bu oyunlara geldi. Yine aynı oyun oynanıyor.

Bıkmadık mı, hiç mi ders alamdık. Birileri kendi iktidarını yürütebilmek için bu milliyetçi duyguları hep kullandı.

Kin ve nefret ekti, semeresini onlar aldı. Sahi halk ne kazandı?

Nusret Yılmazer