Türkiye'de
barış süreci devam ediyor. Birçokları görmese de hükümetteki siyasi parti, bir
önemli risk alarak bu barışı hayata geçirmek istiyor.
Her gün
gelen şehit haberleri bu ülkede yaşayan herkesi derinden üzüyordu.
Buna paralel
her gün ölen Kürt gençleri sadece Kürtlerin canını yakıyor.
Halbuki
insan olan, insani duyularını yitirmemiş herkes, her ölüme, her katliama
üzülür.
Maalesef ki
yıllardır ülkemizde geliştirilen milliyetçilik toplumumuzu önemli oranda
insanlıktan uzaklaştırdı.
Biz kimdik?
Dün bu
ülkeyi kimlerle omuz omuza kurtarmıştık?
Bugün
onlarla sahiden eşit miyiz? Yaşanan galibiyetten eşit faydalandık mı?
Bütün
bunları düşünmeden tek taraflı saldırıyoruz. ''Kardeşiz'' dediğimiz Kürtlere
birçok hakkı çok görüyoruz.
Onların
acısı dinmesin istiyoruz.
Onların
acılarına güleceğiz. Onlara küfür etmekte bir sakınca görmeyeceğiz. Her şey bizim
hakkımız diye bileceğiz. Sonra da ''bu ülkenin eşit insanlarıyız. Bu Kürtler de
ne istiyor'' diye soracağız.
Toplumlar
vicdanını yitirdi mi böyle oluyor. Kimse de kendi kusurunu görmüyor.
Hükümet ne
kadar kararlı, çok da emin değilim. Ama öyle ya da böyle bir barış süreci
başladı. Bütün acılar dinecek. Kimse bu kavgada ölmeyecek.
Barış görüşmeleri daha açık yürütülüyor olsaydı, mutlaka
çok daha iyi olurdu. Ama barışa bu kadar
karşı çıkan olunca hükümet de bir o kadar temkinli olmaya çalışıyor.
Herkes şehit cenazeleri gelmesin diyor. Herkes 'bu
savaştan bıktık' diyor.
İyi de bu
savaş nasıl duracak. Akan kan nasıl duracak? Bu kavga nasıl bitecek?
Bunlara
cevap bulmak için bu kavganın, savaşın nedenine bakmak lazımdır.
Yıllardır
dağa çıkmış, Türkiye'ye savaş açmış Kürt gençlerini öldürüyor bu devlet.
Öldürüyor,
öldürüyor bir türlü bitmiyor.
Zaten bir
halk öldürmekle kolay kolay bitmez.
Bitti
dediğin yerde bir bakarsın aradan yıllar geçmiş yeniden canlanmış. Hem de
eskisinden daha güçlü bir şekilde.
Türkiye'deki
Kürtler tam da böyle olmadı mı?
Kaç isyan
çıkmış bu coğrafyada? Bu isyanlarda onbinlerce insan ölmüş. İnsanlar sürülmüş,
sürgünlerde yaşamış bu halk.
Ama
gördüğünüz gibi günümüzde daha güçlü olarak sahnedeler.
Demek ki bu iş artık öldürmekle, sürmekle
olmuyor.
Bu acının dinmesi, akan kanın durması için
Kürtleri de memnun edecek bir barışa ihtiyaç var.
İşte mevcut hükümet de böyle düşünüyor ki
bu barış sürecini başlattı.
Bu kez
öldürerek ara vermek istemiyor bu savaşa. Bu kez tümden yok etmek istiyor
savaşı. Bir daha çıkmamak üzere gömmek istiyor kini, nefreti, kavgayı.
Kolay değil
bu topraklarda kavgayı bitirmek.
İki aşiret arasında
bile kan davasını bitirmek bu kadar zor iken, yıllardır ezilmiş, itilmiş,
kendini hep kötü hissetmiş bir toplumun kavgasını bitirmek de pek kolay
olmuyor.
Çünkü onlara
nefret yerine sevgiyi vereceğini söylüyorsun. Bu kadar olumsuzluk yaşamışken kolay
mıdır buna inanmak?
Türk
toplumunun önemli bir kesimi halen küfür ediyor hükümete ve en başta Kürtlere
ve onların az sayıdaki milletvekillerine.
Sosyal
medyayı izleyince hükümetin işinin hiç de kolay olmadığı daha iyi anlaşılıyor.
Sanatçı
geçinen bir çok kişi bile küfür diyor.
BDP
milletvekilleri Türkiye'yi dolaşıyor. Barış sürecini anlatmaya çalışıyorlar.
Başbakan Güneydoğu'da Kürtlere anlattı, dört milletvekili de Karadeniz'den
başladı geziye. Gezinin ikinci durağı Sinop'tu. Birileri yine oyununu oynadı ve
Sinop Öğretmen Evi'ndeki toplantıyı basmak istedi. Buradaki dört milletvekilini
öldürmek istediler. Araçlarına büyük hasar verdiler.
Ne kadar çok
seviyoruz öldürmeyi, yok etmeyi. Bu kin nedir, niçin kavgayı bu kadar çok
seviyoruz anlamak zor.
Sonuçta eli
silahlı kişiler gelmemiş oraya. Konuşmaya, barışı anlatmaya gelmişler.
Barışı
dinlemek istemiyoruz, dinletmek istemiyoruz. Sormazlar mı adama, neden?
Bu kadar
gencin ölmesi yetmedi mi bize. Yeni gençler ölsün, kan akmaya devam etsin, öyle
mi?
Peki, bizler
ne kazanacağız?
Neden herkes
istediği yerde özgürce yaşayamıyor?
Müjdat Gezen
bile faace'de kavgayı körüklüyor. Kışkırtıcılık yapıyor.
''Sinop
görevini yaptı sıra Samsunda, Trabzon'da'' diye mesajlar yazıyor.
Milletvekillerinin
resmini koymuşlar, altına da ''bekle bizi Trabzon'' diye yazmışlar. Hemen
yanına da Trabzonlu bir kadın resmi, elindeki silah havada. Yanına
''bekliyoruz'' yazmışlar.
Milletvekillerinin
hasarlı arabalarının fotoğraflarını koymuşlar faace'e, seviniyorlar, alay
ediyorlar, hakaret ediyorlar.
Bütün bunlar
Samsun'da daha büyük saldırı olsun, Trabzon'da cinayetler işlensin diye.
Bu halk
defalarca bu oyunlara geldi. Yine aynı oyun oynanıyor.
Bıkmadık mı,
hiç mi ders alamdık. Birileri kendi iktidarını yürütebilmek için bu milliyetçi
duyguları hep kullandı.
Kin ve
nefret ekti, semeresini onlar aldı. Sahi halk ne kazandı?
Nusret
Yılmazer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder