28 Nisan 2014 Pazartesi

İYGAD'IN SİLİVRİ BELEDİYESİNE YÖNELİK PROTESTO İLANI ÜZERİNE

Silivri Belediyesi basın ve yayın kuruluşlarına bir mail göndererek basına ilan vermenin, kendileri açısından kriterlerini,  kurallarını açıklamışlar. Buna göre de bir yerel gazetenin Silivri de en az 350 abonesi olduğuna veya Silivri'de 350 gazete dağıtıldığına dair belge istemiş. İnternet Medyasının ise en az 2000 tıklama yapılması yönünde kural getirmiş. Aslında çok da uzun sayılmayacak bu yazıyı sıkıştırmak suretiyle sizlerle de paylaşmak isterim. Paylaşalım ki Silivri belediyesi basın mensuplarından ne istemiş, iyice anlaşılsın.
" Sayın Basın Mensubu,; 2014- 2019 çalışma yılları arasında basın yayın organlarıyla yapılacak çalışmalara ilişkin belediyemiz tarafından belirlenen kriterler aşağıdaki gibidir. Belirlenen kriterlere sahip olan yayın organlarıyla aynı şekilde çalışmaya devam edeceğimizi; kriterlere uymayan yayın organlarıyla da kıstaslara uygun olduktan sonra çalışmayı sürdüreceğimizi belirtir, kolaylıklar dileriz. BELİRLENEN KRİTERLER
Gazeteler
-Mevkute Beyannamesinin bulunmuş olması.
-Silivri’de temsilciliği olması.
-Silivri genelinde en az 350 noktaya dağıtım yapılması ve dağıtım noktalarının tarafımıza dosya ile sunulması.
-Düzenli baskı ve dağıtım yapılması şartı.
 İnternet Siteleri
-En az günlük 2000 tıklanma oranı
-Google news ve yandex news aboneliğinin olması
-Facebook, twitter vb sosyal medya paylaşım sitelerinde aktif olunması
-Sosyal medyanın gereği olan, kamuoyunun anlık haber alma beklentisinin karşılanması
-Türkiye genelindeki sıralamada ilk 15 bin içerisinde yer alması"
Bu kriterlere karşı çıkacak kim var bilemiyorum. Ne yani herhangi bir yayın bile çıkarmadan, önüne gelen herkes ben gazeteciyim deyip belediye ile "çalışsın" mı?
Bunun üzerine de İstanbul yerel gazeteciler örgütü İYGAD bir ilan yayınlayarak, Silivri belediyesini ve başkan Özcan Işıklar'ı protesto etmiş. Protesto etmekle kalmamış, resmen tehdit etmiş. Çünkü ilanın başlığında "protesto ediyoruz" ibaresi var ama, metnin 5. maddesinde aynen şöyle deniliyor; "Silivri Belediye Başkanı Sayın Özcan Işıklar, ilan yönetmeliğini iptal etmez ise İYGAD olarak tüm yasal haklarımızı kullanacağımızı ve meslek örgütü olarak ne yapılması gerekiyorsa; elimizdeki tüm olanakları kullanacağımızı Silivri ve İstanbul kamuoyunun bilmesini istiyoruz."
 Bu tehdit midir diye sorarlar bizim yerel gazeteciler ama ben de sormak isterim bunun adı nedir? Belediyeden zorla ilan almak hakkı mı vardır? Belediyeye zorla abone yaptırma gibi bir uygulama mı söz konusu olacak? Yoksa el birliği ile bu belediye hakkında aleyhte haberler mi yapılacak?
Adama sorarlar elbet nedir bu yasal haklar? Haber alma hakkından mı bahsediyoruz? Silivri ve İstanbul Kamuoyu bu ilanı okuduğunda ne anlayacak diye düşünüyorsunuz?
Son yıllarda belediyelerin bütçeleri incelendiğinde görülecektir ki,  basın bütçeleri bir hayli kabarıktır. Birtakım insanlar gider bir yayın çıkarır ve şimdiki moda internet medyası oluşturur. Sırtını da bir kaç belediyeye bağlar, nasılsa her belediyenin kendine yakın gördüğü birtakım basın vardır. Buradan elde edilen gelirle geçinip giderler.
Benim bildiğim birçok aklı başında ve bu mesleği hakkıyla yapmaya çalışan gazeteciler bu gidişe zaten karşılar. Çünkü onlar da biliyorlar ki bazı kişiler, toplam olarak bastıkları bir kaç yüz gazetenin bir kaç nüshasını, ay sonunda alır ve belediyelere giderek  "ben sizin bu kadar haberinizi yaptım der" ve belediyeden bir miktar para ile döner. Ama ne belediye, ne de halk bu gazeteyi görmemiştir.
İstenen gazetecilik türü bu olmasa gerekir.
Ayrıca protesto metninde bazı problemler daha var. Mesela 1. maddenin ilk cümlesi. 1-Bir belediye başkanı ve yönetiminin istediği yazılı ve görsel medyaya ilan verme hakkı olduğunu kabul ediyoruz." Bu iş bu kadar keyfi olmamalı bir. İki, eğer buna inanıyorsanız hiç bir şey söyleme hakkınızın olmadığını da kabul etmiş olursunuz. Kaldı ki Silivri belediyesi bu işe bazı kriterler getirmiş ve doğru da yapmış. Ancak bu işin kriterleri arasında "benim lehimde haber yaptın, aleyhimde haber yaptın" kriteri olmamalı elbet. Gördüğüm kadarıyla böyle bir kriter görünürde yok zaten.
Ben  çok daha önceden yazdığım yazıda "yerel basının durumu" başlığı altında zaten bu durumu bir hayli izah etmişim. Hatta dün yayınlanan (28-04-2013)gazete İstanbul'da bu yazım yayınlandı. Tam da İYGAD'ın ilanının gazetelerde çıktığı gün. Burada yerel basının zaten çok da belediyeleri eleştir(e)mediğini anlatmışım. Gazeteler belediye başkanları ile araları açılmadığı! sürece zaten belediyenin basın bürolarından gelen haberleri aynen basarlar. Zaten yerel gazetelerin çoğu bu açıdan belediye bülteni gibidir.
İyi düşünelim bakalım, Silivri Belediyesi'nin kurallarını uymayan bir gazete'ye bu belediye hangi nedenle para ödesin?
Ülkenin genel gidişatı demokrasi açısından çok da iç açıcı değil. Başbakanımı, eleştirel bakan basına karşı bir hayli sert ve kindar. Hükümetimiz de kendi yandaş basınını yaratmakta usta, gazetelerimiz de maşallah buna çanak tutuyorlar.Yerel basın zaten neredeyse tamamen belediyelere dayalı çalışıyor. Hal böyle iken yerel basın temsilcileri örgütünün böyle bir şeye kazan kaldırması ne kadar etkili ve doğru olur?

Ve haklılık payı ne olur?

23 Nisan 2014 Çarşamba

23 NİSAN BEYLİKDÜZÜ'NDE SİVİL TOPLUMA AÇILDI

Resmi bayramlarda çelenk koyma töreni 5- 6 yıldır sıkıntılı. Sıkıntılı olmasının sebebi Siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin Atatürk anıtına çelenk koyamamasından kaynaklanıyor. İlçelerde kaymakamlık, Belediye ve garnizon komutanlığı "bayramın sahibi" olarak çelenklerini koyarlar. Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri kaymakamlık tarafından törene davet edilir ancak törende kutlamaya katılamaz, çelenk koyamazlar.
Bu uygulama her geçen yıl biraz daha katılaştırılarak uygulanıyor. Üç beş yıl önce sivil toplum örgütlerinin baskısıyla törenden sonra da olsa bunlar çelenk koyabiliyordu. Bu konuda ben şahsen bir kaç yazı da yazdım, bu uygulamayı eleştirdim. O zamanki Beylikdüzü Kaymakamı Yusuf Odabaş da, siyasi iktidarın bu uygulamasını doğru buluyordu. Odabaş; "birçok tabela derneğinin bu törenlere katılarak kendini göstermek istemesinden" şikayet ediyordu.
Belki bu bakış açısında gerçek payı vardır. Ama varsın o "tabela dernekleri" de bu kutlamalara katılsın, çelenk'ini koysun, burada boy göstersin. Bunun zaman almak dışında bir zararı da yoktur. Ancak bu tür dernekler var diye gerçekten bayramları kutlamak isteyen, resmi törenlerde boy göstermekten öte, o coşkuyu paylaşmaya ve saygı duyduğu Atatürk'e ve büstüne çelenk koymaya hakkı vardır. Bunların bu hakkını elinden almak hiç bir şekilde doğru değildir.
İşte bu yıl, bu yirmi üç Nisan'da, bu uygulama Beylikdüzü'nde yıkıldı. Bu uygulamayı Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu yıktı. 22 Nisan'da cep telefonlarına gelen mesajla, halkın ve sivil toplum örgütlerinin katılacağı törenin Büyükşehir mahallesindeki Atatürk büstünün bulunduğu meydanda yapılacağını duyurdu.
Kaymakamlığın gönderdiği mesajda, saat 9.30 da belediyenin önünde resmi törenin başlayacağı yazarken, aynı saatte belediye başkanı diğer meydanda resmi tören yapacaktı.
 Ben de saat dokuzda belediyenin önündeki tören alanına gittim. Kaymakam biraz gecikmeli, saat dokuz otuza doğru geldi alana. Garnizon komutanı ve Milli Eğitim İlçe Müdürü Yasef bey oradaydı. Belediyeyi temsilen Başkan yardımcısı Zeki Çanakçı ve Meclis başkanvekili Ömer Şatır da bu törendeydi. Yani resmi  heyet hazırdı. MHP ilçe başkanı da oradaydı. Burada, resmi katılımcı  öğrenciler vardı. Bu yıl bu tören alanı boş sayılmasa da, eski yıllara göre çok fazla katılımcı yoktu.
Buradan diğer tören alanına, sivil toplum örgütlerinin ve belediye başkanının yer aldığı törene geçtik. Bu tören alanı biraz daha kalabalıktı. Resmi katılımcı olmayan öğrenciler vardı. Çeşitli sivil toplum örgütü temsilcileri yerlerini almıştı. Buradaki törende, diğerinden farklı olarak Beylikdüzü'ndeki sivil toplum örgütlerinin ismi tek tek okunarak çelenk koymaları sağlandı. Her bir çelenk koyma töreninde de bol bol alkış vardı. Bu alkışlar, bu törenlerin halk tarafından özlendiğinin göstergesi olarak algılandı.
Eskiden;  kaymakamlık, belediye ve garnizon komutanlığı çelenkler inden sonra "diğerleri "denilerek siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri, saygı duruşu yapmadan çelenklerini, bir "sürü halinde" koyabiliyordu. Bu yıl gelen talimatta bu da kaldırılmış. Bunun için de belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, sivil toplum örgütleri ile birlikte, halkın coşkusunu gösterebileceği bir ortamda yapmak istemiş bu töreni.
Resmi tören uygulamasında belki valilik ve kaymakamlığın bir etkisi yoktur. Onlar yukarıdan gelen emirlere ve çıkan yeni kanunlara göre resmi tören uygulaması yapıyorlar. Ama doğrusu Beylikdüzü'ndeki bu uygulama  iyi de oldu. Sivil toplum kendini bu bayramın sahibi sayabildi, coşkusunu yaşayabildi. Ben hükumetin bu uygulamasını hiç anlayamadım, anlamıyorum. Evet bu resmi törenden sonra etkinlik alanlarındaki kutlamalara halk katılabiliyor. Ama orada resmi heyet ve yanındakiler protokolde, gölgede veya korunaklı alanda otururken, halk güneşte veya yağmurun altında kalır. Bayramı kutlayanlar ve seyredenler oluşur. İşte İmamoğlu bu seyredenler grubunun da  bayramın coşkusunu yaşamalarını sağladı. Birkaç yıldır dozu yükselen eleştirilerin gereğini yerine getirdi.
Beylikdüzü'nde MHP de bu uygulamadan şikayetçiydi. Ama bu yıl ilçe başkanı resmi törende yerini almıştı. İlçe Başkanı Ali Aydın'la konuştum. Aydın, "resmi törendeki soğukluğa karşı eleştirilerim devam ediyor. Ancak bu yıl yine de resmi törende yerimizi aldık. Zira genel merkezden buraya katılımımız konusunda talimat geldi. Yoksa biz de bayramın coşkusuna katılmak, çelenk koymak istiyoruz. Bayramların coşkusunu tabanımıza yaşatmak istiyoruz" dedi.

Bu uygulamalar yayılırsa belki hükumet bayram törenlerini, çelenk koyma etkinliğini resmi kurumlarla yapmaktan vazgeçer, sivil toplum kuruluşlarını yabancılaştırmaz diye düşünüyorum. Bu töreni alternatif tören olarak değerlendirmekten çok halkın katıldığı, resmiyetin azaldığı törenler olarak değerlendirmek istiyorum.

7 Nisan 2014 Pazartesi

BEYLİKDÜZÜ'NÜN İLK MECLİS'İNDE KOLTUKLAR CHP'NİN

Beylikdüzü'nde 2014 yılının ilk meclis toplantısı yapıldı. İlk meclis toplantısı, belediye meclis salonu yerine Yakuplu Sosyal tesislerinde yapıldı. Gerekçesini de belediye başkanı İmamoğlu "meclis salonunda tadilat yapılıyor" diye açıkladı.
Sanırım beş yıllık kullanımın ardından meclis salonunun hem bakıma ihtiyacı vardı, hem de daha önce üç partili,üç gruplu salon olarak dizayn edilmiş koltuk yapısı, iki partili ve iki gruplu salon olarak dizayn edilecek. Bundan dolayı hem bu toplantı, hem de devamı olan Perşembe günkü meclis toplantısı Yakuplu Sosyal tesislerinde yapılmış olacak.
Meclis toplantısının sunumunu yapan, eski Başkan Yusuf Uzun'un sunucusu,  dinleyicilere biraz karmaşık gelen bir hikaye anlattı. Bu hikayede kime ne söylemiş olduğu çok anlaşılmadı. Sanırım başkan İmamoğlu da bundan biraz rahatsız oldu.
Hikayeyi şöyle özetlersek, "bir Kızılderili kabile reisi, çadırının önünde biri siyah, diğeri beyaz olmak üzere iki köpek beslermiş.Bu İki köpek sürekli kavga edermiş. Bir gün torunu Kızılderili reise sorar:  "dede bunlar niçin hep kavga ediyor. Ve bu kavganın kazanını kim olur"?  Reis de, "köpeklerden birinin iyiliği, diğerinin de kötülüğü temsil ettiğini, bunun için sürekli kavga ettiklerini" söyler. "Kazanana gelince, ben hangisini iyi beslersem, o kazanır" der.
Sunucu ardından da şunu söyleyerek sözünü tamamladı. "her insanın içinde iyilik ve kötülük vardır. Biz hangisini beslersek o kazanır.Kızılderili reis de bu köpeklerin kavgasını, içindeki iyilik ve kötülüğü unutmamak için beslermiş."
Hikaye, seçim süreci üzerine anlatılınca ve bu sürecin sonunda oluşan ilk meclis açılışında böyle bir hikaye anlatılınca insanlar ister istemez çok şey düşündü. Bir çok kişi de bu hikayeden rahatsız oldu.
Kimler siyah köpekti, kimler beyaz köpek?
Kim, kimi besledi?
Kazanan iyilik mi oldu, kötülük mü?
Buna kim karar verecek?
Bu elbette bir hikayedir. Belki fazla üzerinde durmamak en iyisidir. Ancak anlatanın da bir gayesi olmalı demeden edemiyor insan.
Başkan İmamoğlu mikrofonu alınca bu hikayeye atıfta bulunarak "biz hep iyiliklerle çalıştık. Beylikdüzü'nde iyilik kazandı" diyerek konuşmasına başladı. İmamoğlu, bizim içimizde kötülük yok mesajı verdi.
Beylikdüzü'nde 30 Mart seçimini CHP büyük bir farkla kazandı. Bu fark bugünkü ilk meclis toplantısındaki; Meclis başkanvekili ve encümen seçimlerinde kendisini iyice hissettirdi. Meclis 1. başkanvekili ve 2. başkanvekili ile divan katiplikleri ile encümen üyeliklerine AKP hiç üye veremedi. Komisyon  seçimlerinde ise 5 üyenin 3'ü CHP'den, 2'si AKP'den olmak üzere seçildi.
Gerçi 2009 - 2014 döneminin ikinci yarısında CHP'li Ömer Şatır MHP'nin desteğiyle Meclis başkan vekili seçilmişti ama sadece bir oturumun kısa bir bölümüne başkanlık yapabilmişti. İlk dönemde neredeyse hiç meclise gelmeyen Yusuf Uzun, ikinci dönem CHP'li vekil oturmasın diye, her meclis toplantısına katılmış ve meclisi bizzat kendisi yönetmişti. Şimdi yeniden Meclis 1. başkan vekili seçilen Ömer Şatır'ın sanırım bu tür bir sorunu olmayacak.
Tabii önceki dönemde MHP de 5 üye ile mecliste temsil ediliyordu. Ve mecliste kilit rolü oynuyordu. MHP, AKP'den yana oy kullanırsa AKP'nn dediği oluyor, CHP' den yana oy kullanırsa o kazanıyordu. Nitekim meclis üye sayısı çok az olmasına rağmen hemen her  komisyonda üyesi vardı.
Şimdi kozlar CHP'de. Ve bunun  sonucu olarak CHP elindeki ezici çoğunlukla her koltuğa kendi adamlarını seçti. Bu bazı kişiler tarafından eleştirilse de, AKP'nin başka yerde ve TBMM'de yaptığının aynısıdır. Hem iktidara susamış bir partiye de fazla çok görülmez. Seçimi kazanıp koltukları AKP'ye niçin versinler ki?
Fazlasını beklemek bizim demokrasi kültürümüz için lüks sayılır!
Başkan Ekrem İmamoğlu'nun sürekli hoşgörülü tavrı ortamı rahatlatsa da tartışma yaratacak konular henüz görüşülmedi. 2013 yılı faaliyet raporlarının görüşülmesi önemliydi. Ve 2013 yılı denetim raporunun görüşülmesi de.
Eski dönemle ilgili bu iki gündem maddesinin görüşülmesi gerginlik yaratacaktır diye düşünüyorum. Zira geçen yıl CHP'nin en çok itiraz ettiği harcamalar ve uygulamalar buradaydı. Bakalım Perşembe günü neler yaşanacak?
Geçmişe sünger çekilip, her şey unutulacak mı?

Yoksa, varsa yanlışların hesabı sorulması yöntemi mi tercih edilecek?

3 Nisan 2014 Perşembe

BEKLENEN BALKON KONUŞMASI BEYLİKDÜZÜ'NDE YAPILDI

BEKLENEN BALKON KONUŞMASI BEYLİKDÜZÜ'NDE YAPILDI
Malum, balkon konuşması başbakan Erdoğan'a ait bir konuşmadır. AKP'nin başarıyla çıktığı her seçimden sonra Başbakan'ın Ankara'daki genel Merkez binasının balkonuna çıkarak, bina önüne toplanmış, seçim başarısını kutlayan partililere hitaben yapılan bir konuşmadır. Konuşma partililere yapılır ama bu konuşmayı önemli kılan, AKP'nin seçim başarısından sonra "öteki" kesime neler yapacağına veya yapmayacağına yönelik söylemlerdir.
Zira bu kazançlı sonuçlardan sonra beklenen, Başbakan'ın herkesin başbakanı olup olmayacağı yönündeki söylemidir. Bizim başbakanımız biraz sinirli bir insandır. İyi tarafına gelirse "kimse korkmasın, ben herkesin başbakanıyım. Herkesi kucaklayacağım" der. Sinirleri yatışmamışsa "bizim üstümüze gelenler bizden korksunlar. İnlerine gireceğiz.  Gazetelerinde aleyhimizde manşet atanlara, köşe yazılarında bizi eleştirenlere hadlerini bildireceğiz" falan der.
İşte ilk balkon konuşmasında, "bu korkan yüreklere" serin sular serptiği için de önem arz etmişti bu balkon konuşması ve bundan dolayı önemli hale gelmişti.
Beylikdüzü Belediyesi'ni son on yıldır AKP yönetiyordu. Beylikdüzü, CHP merkez yönetiminin, hatta daha açık söylemek gerekirse Deniz Baykal'ın gazabına uğruyordu.İlçede parti tabanı tarafından  İstenmeyen adayları gösteriyor ve burada CHP'nin seçim kazanmasını engelliyordu. Bu kez doğru aday gösterildi ve Beylikdüzü'nde büyük bir çoğunlukla seçim kazanıldı.
İşte Beylikdüzü'nde yıllardır beklenen özlem giderildiği için, belediyenin devir teslim töreninde yapılacak konuşma önem arz eder hale geldi. On yıldır beklenen sonuç alınmasına rağmen, binlerce insanın coşkusuna rağmen, halkın hiçbir kesimini rahatsız edecek bir konuşma yapılmadı. Bu açıdan tam da tüm halkın beklediği, özlediği balkon konuşması Beylikdüzü'nde yapıldı diyebiliriz. Gerçi Beylikdüzü Belediyesi önünde bir balkon yoktu. Üstelik belediye önüne kürsü kurulmuştu. Ama  yine de bu konuşmayı balkon konuşması olarak değerlendirmek doğru olur diye düşünüyorum.
Beylikdüzü Belediyesi'nde devir teslim töreni 03-04-2014, Perşembe günü mesai saati bitiminde yapıldı.  Daha önce çekilen mesaj sonucu halk bu görevi teslim alma törenine büyük ilgi gösterdi. Binlerce insan Beylikdüzü Belediyesi önündeydi. Belediyenin hem önü, hem de içi doluydu.
Belediye önüne kurulan kürsüde İl başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Parti Meclisi üyeleri, Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu da vardı. Hem İl başkanı, hem de Bakırköy Belediye Başkanı,  Beylikdüzü'ndeki bu törene halkın gösterdiği ilgiyi, katılanların coşkusunu oldukça önemsediler. Halkın coşkusundan etkilendiklerini söylediler.
Gerçekten Beylikdüzü halkının bu görev değişikliğine gösterdiği ilgi oldukça fazlaydı. Bu ilgi Beylikdüzü'nde Ekrem İmamoğlu'na oy veren %51 lik kesimin iktidara susamışlığının göstergesiydi. Bu kesim seçim sürecinde oldukça çok çalışmıştı. Verdikleri emeğin karşılığını almanın coşkusunu yaşamak da elbette haklarıydı.
Bu yoğun coşkuyu görüp bundan etkilenmemek pek mümkün olmazdı. Bu coşkunun eşliğinde siyasi nutuklar atılması normal karşılanabilirdi. Hemen herkes bunu hoş görebilirdi. Ama ne il başkanı Oğuz Kaan Salıcı, ne de çiçeği burnunda belediye başkan Ekrem İmamoğlu bu coşkunun seline kapılmadı. İl Başkanı Salıcı, Beylikdüzü halkını ve Başkan İmamoğlu'nu başarılarından dolayı kutladı.
Salıcı, İmamoğlu'ndan beklentisini de şöyle açıkladı; "Ekrem başkan çok genç bir belediye başkanı arkadaşımızdır. Burada ilelebet belediye başkanı olarak kalmayacaktır. Kendisi daha çok farklı alanlarda göreve gelecek diye bekliyoruz. Ama kendisinden bir tek talebimiz vardır. O da, buradan başka bir göreve giderken yerini yine bir partili arkadaşımıza devretmesidir. Burada çok başarılı işler yapmak gerekir ki ileride yine başka bir partili arkadaşımız bu göreve seçilebilsin."
İl başkanı, seçilen yeni başkandan mutlak bir başarı bekliyor ve bunu partilileri ile paylaşıyordu. Ayrıca seçilen başkanın sadece CHP'lilerin, sadece kendisine oy verenlerin değil, tüm Beylikdüzü halkının belediye başkanı olacağına olan inancını da özellikle vurguluyordu.
Ekrem İmamoğlu ise, göreve seçilmekle birlikte üzerine yüklenen yükün ağırlığının farkında olduğunu vurgulayarak başladı konuşmasına. Konuşmasında hiçbir şekilde ayırımcılık yapmayacağını, kendisine oy vermiş, vermemiş tüm Beylikdüzü halkının başkanı olmaya çalışacağını özellikle vurguladı.
İmamoğlu, "bizim ötekimiz yok, olmayacak. Başörtülü, başı açık, alevi, Sünni, inançlı, inançsız, bizden onlardan ayırımı kesinlikle olmayacak. Ben herkese aynı mesafede olacağım. Benim eksiklerimi, yanlışlarımı herkes bana göstersin. Ola ki ihmal ettiklerim olursa lütfen burada olduğunuzu hatırlatın. Yeter ki eksiklerimizi söylerken beni dövmeyin. İkaz edin yeter. Zaten benim makamım olmayacak. Ben hep mahallerde olacağım. Hep sizlerle olacağım. Belki benden bıkacaksınız ama ben sizlerle olmaya devam edeceğim. Ayrımsız olarak sizlerle olacağım" dedi.
Bir belediye başkanının balkon konuşması olur mu diye düşünmeyin lütfen. Başbakanımızın son "balkon konuşmasında" pek barış ve kardeşlik esintisi alamadım. Belki Ekrem İmamoğlu'nun konuşmasında teselli buluruz diye düşündüm.

Nusret Yılmazer

1 Nisan 2014 Salı

BEYLİKDÜZÜ'NDE CHP NEDEN KAZANDI

2014 Mart'ında, bir hay huy arasında, bir karmaşa , büyük gürültü ve patırtı ile geçen bir yerel seçim süreci yaşadık. Hükümetle alt grubu arasında yaşanan bir kavganın, çeşitli soslarla biçimlendirilmiş sunumunu yaşadık. Toplumun bir kesimi olarak bu kavganın kaybedeni hükümet olacak diye düşündük ve bekledik, yanıldık. Toplumun bir kesimi olarak dış soslarla süslü bu iç kavganın kazananı muhalefet olacak diye düşündük, bekledik, yanıldık.
Yaşanan seçim sürecinin sonucunda, bu kavganın hiç bir etkisi olmadı demek de çok doğru olmaz. Mesela Ankara'da CHP adayının başa baş bir seçim yaşaması, bu kavganın CHP'ye, milliyetçi, ulusalcı kesime bir kazanımıdır. Yine Mustafa Sarıgül'ün bu oyları alması bu kavganın sonucudur.
Mesela Fatih'te bir Erbakan'ın CHP listesinden aday gösterilmesi ve seçim yarışında iddialı olma umudu! bu kavganın sonucudur. Bunun gibi daha birçok örnek sıralayabiliriz.
Ama bütün bu kavgalara, bütün patırtı ve gürültüye rağmen ne CHP, ne de MHP umduğunu bulamamıştır. Bu iki parti açısından çok önemli sayılabilecek bir değişiklik yaşanmadığını gördük.
 Hal böyle iken İstanbul'da, CHP'nin yönetimde olduğu ilçeler dışında tek ilçe olan, Beylikdüzü gibi bir yerde, nasıl oldu da CHP seçimi aldı?
Beylikdüzü'nde seçimi almak bana göre çok da sürpriz sayılmamalı. Beylikdüzü 2004 ve 2009 yıllarında da CHP'nin çok kolayca seçimi alacağı bir yerdi. Ancak Deniz Baykal'ın, Beylikdüzü'nde yaşamayan, buraya ait olmayan ve başka partili birini aday göstermesi seçimi kaybetmenin en büyük nedeniydi. Birçok partili ve sosyal demokrat kesim buna tepki göstermiş, belediye meclisinde birinci parti olmasına rağmen başkanlıkta CHP'ye oy vermemişti.
Bu kez CHP doğru aday gösterdi. Doğru gösterdiği aday toplumun hemen her kesiminden oy almayı başardı. Doğru gösterilen aday daha ılımlı bir seçim süreci yaşattı. Kimseyi ötelemeyen bir dil kullandı.  Genel siyasette hakim olan gerginliği Beylikdüzü'nde yaşatmamayı tercih etti. Daha çok yerelle ilgili konuştu, kendisinin tercih edilmesiyle Beylikdüzü'nün kazanacaklarını anlattı.
CHP'nin bu doğru adayı olan Ekrem İmamoğlu, son dört yıldır başında bulunduğu  Beylikdüzü ilçe yönetiminde çok başarılı çalışmalara imza attı. Kirasını, çay paralarını ödeyemeyen bir ilçeden, tam kurumsal bir ilçe yaratmayı başardı. Doğru düzgün üyesi olmayan bir ilçeden, on binlerin üzerinde üyesi olan bir ilçe yarattı. Bu süreçte neredeyse Beylikdüzü'nde gidilmeyen ev kalmadı. "Buradan bize oy çıkmaz" diye değerlendirip hiç bir mahalleyi ayırmadı, tam tersine en çok bu mahallelerde çalıştı. Bunun sonucunda bu mahallelerin seçim sandıklarında çok büyük mükafat almadıysa da, eli boş dönmedi, hezimete uğratılmadı.
Parti içerisinde, kendisini eleştiren sol tandanslı kesimi dışlamadı. Sol kesim onu sürekli dışladı, ötekiledi ama, Ekrem İmamoğlu bu kesimi hiç bir zaman dışlamadı, açıkça ötekileştirmedi. Çok da güçlü olmayan bu kesim dışlayıcı oldu, kabullenmedi. Ama bu kesim parti tabanından güçlü bir destek görmedi. Bu kesim seçim sürecinde kendi partisi adayının aleyhinde çalıştı. Rakip partilerin yapmadığı kadar ayak oyunları yaşandı. Türkiye toplumu gibi Beylikdüzü de bunlara prim vermedi.
Beylikdüzü CHP de yaşanan bu sürece parti tabanı itibar etmedi.  Propagandadan çok, gerçekçi davrandı. Sloganlara ve bel altı vuruşlara sıcak bakmadı. Gerçekten yaşadığı bölgeye hizmet odaklı baktı, hizmetin kimden gelebileceğine baktı ve tercihini de bundan yana yaparak adayına sahip çıktı.
Ayrıca Beylikdüzü'nde AKP'de de sorunlar yaşandı. Çok fazla aday adayı vardı. Aday belirleme sürecinde önemli sorunlar yaşandı. Küskünler yaratıldı. Mevcut belediye başkanı Yusuf Uzun'dan memnun olmayan partili kesim açıkça buna karşı çıktı, tavır aldı. Parti yönetimi bunları görmezden geldi. Daha önceki seçimlerde CHP'nin yaşadığı sıkıntıları bu kez Beylikdüzü AKP  yaşadı.  Zaten daha önceki dönemlerde çok az farkla kazandığı Beylikdüzü'nde bu kez farklı bir mağlubiyet aldı.  Yaklaşık 10 puan farkla seçimi kaybetti.

CHP Beylikdüzü'nde doğru aday göstermesinin, adayın da doğru seçim stratejisi uygulamasının karşılığını almıştır.