Ceza Mahkemeleri Kanununun (CMK) 102. maddesi kapsamında birçok tutuklu serbest bırakılmaya başlandı. Serbest bırakılanlar arasında bir zamanlar domuz bağı şeklinde bağlanarak öldürülmüş ve binaların altında cesetleri bulunan şahısların katil zanlıları da var.
Bir dönem televizyonlardan günlerce izlenen bu cinayetlerde infaz edilen kişilerin ceset görüntüleri insanların halen akıllarından çıkmamıştır.
İşte bu infazları yapan Hizbullah örgütünün liderleri ve üyelerinin de serbest bırakılması kamuoyunda hem infial hem de tedirginlik yarattı.
Şimdi ‘’bu yapılanlar hukuka uygun mu’’? Veya ‘’bu nasıl bir hukuk düzendir’’ diye sorgulamalar başladı.
Önce bu 102. maddenin neyi kapsadığına bakmak lazımdır.
!02 madde; ‘’Ağır ceza mahkemesinin görev kapsamına girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ve bu süre en fazla 6 ay uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin kapsamına giren işlerde ise tutukluluk süresi en fazla iki yıldır. Uzatma süresi ise toplamda 3 yılı geçemez’’ diyor.
Yargıtay 9. ceza dairesi, CMK’ un 250. maddesinde tanımlanan örgütlü suçlarda tutukluluk süresinin en fazla 10 yıl olabileceğine hükmederek, bu süreyi dolduran bazı tutukluların tahliyesine karar verdi. Tahliyesine karar verilen kişiler arasında PKK davasından yargılanalar ile Hizbullah ana davasının sanıkları da vardı.
Bir taraftan baktığında yasalar uygulanmış görünüyor. Öbür taraftan baktığında kamu vicdanında bile suçları kesinleşmiş kişilerin serbest bırakılması toplumda infiale neden oluyor.
İyi de sorulması gereken asıl soru şu olmalı; Bu nasıl bir hukuk sistemdir k bir yargılama on yıldır tamamlanamıyor.
Buradaki sorun hukuk sisteminden mi kaynaklanıyor? Yoksa hukuku uygulayan hakimlerden mi kaynaklanıyor?
Gerçekten Türkiye’nin hukuk düzeninde büyük sorunlar var. Ve bu sorunları çözmekle görevli olan iktidar, AKP hükümeti yargıda bu sorunu çözecek pek fazla adım atmadı.
Hükümetlerin görevi sorun olan alanlarla ilgili çalışma yapmak ve çözüm önerileri getirmektir. Sekiz yıldır iktidar olan bir hükümetin, bu konuda bahane bulma hakkı yoktur.
Ama bizdeki iktidarlar, sorun ne olursa olsun önce, kendi işlerine gelecek şekilde mini çözüm önerileri getirirler, kalıcı çözüm yöntemine yaklaşmazlar.
Mahkemedeki her hakimin önünde yığılmış yüzlerce dosya var. Yargıtay’da birikmiş milyonun üstünde dosya olduğu biliniyor.
Yargıtay’daki daire sayısını artırarak belki oradaki yığılma önlenebilir. Ama burada bile yargı ile siyasi iktidar anlaşamıyor.
Yargıtay’daki sorunu çözmek de zaten sorunu kökten çözmeyecektir. Zira herhangi bir yerel mahkemede bile davalar üç beş yıldan önce bitmiyor.
İnsanlar sorunları kolay kolay hukuka havale etmek istemiyorlar. Hukuka başvurduklarında verecekleri yüklü avukatlık ücretleri can yakarken, haklarını aramaları sonuçlanıncaya kadar yaşanan bezginlik, daha baştan insanları bıktırıyor.
Bütün bunların ötesinde bence hukuk sistemimizde bir başka eksiklik de hakimlerimizle ilgilidir. Hakimlerin verdikleri kararların çoğu hukuka uygun değildir. Ve bu hukuksuz kararlardan dolayı hakimlerin pek de sorumlulukları yoktur. Hukuk anlayışımızda durum böyle olunca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) en çok ceza alan ülke de Türkiye olmaktadır.
Bir ülkede hukuk meselesinin her tarafı sorun olursa, o ülkede kimseyi memnun etmek mümkün olmaz.
Hele o ülkede siyaset hukukun içine giriyorsa, orda işler iyice karışmaktadır. Sokaktan geçen insanlara sorun bakalım kaçı size ‘’yukarda adamın olursa her türlü hukuk sorununun lehte çözüleceğine inanıyor’’ söylesin.
Evet, Türkiye’de hukuk çıkmazdadır. Ama bu sadece hukuki süreç tamamlanmadan, ama on yıldır ceza almadan yatan teröristlerin serbest bırakılması yüzünden değil.
Türkiye’de hukuk hiçbir konuda insanları mutlu kılamıyor, adaleti sağlayamıyor da ondan çıkmazdadır. Türkiye’de adaletin terazisini tutan el adil değildir. Adalet zamanında gelmezse adil de olmaz.
İşin acı tarafı bu sorunu çözecek irade henüz gözükmüyor.
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder