9 Ocak 2013 Çarşamba

BEYLİKDÜZÜ BELEDİYE MECLİSİ TAKASA HAYIR DEDİ


Beylikdüzü Belediye meclisinin 2013 yılı Ocak ayı toplantısı yapıldı. Toplantının önemli üç maddesi vardı. Biri Gürpınar Belediye binasının 10 yıllığına Büyükçekmece Devlet hastanesine tahsis edilmesi, diğeri Aralık ayı meclis tutanaklarının ret edilmesiydi. Üçüncü önemli konu ise Belediye başkanına arsa takas yetkisinin verilmemesiydi.
TOKİ ‘sosyal kültürel merkez’ yapılsın şartıyla belediyeye devrettiği arsaya, şarta uygun bina yapılmayınca dava açtı ve bu arsaya yapılan binadan belediyeye kalan gayrimenkulleri veyabunun bedeli olan beşmilyon TL’yi istiyor. Belediye bu parayı vermemek için Gürpınar’da 2600m2’lik arsayı TOKİ’ye vererek takas etmek istiyor ama bunu da belediye meclisi kabul etmedi.
Gündemin 22. Maddesindeki Hukuk ve imar komisyonu raporlarının görüşülmesi maddesinden kimse bir şey anlamadı. Bu maddenin karşılığında ‘’takas hakkında’’ diye yazıyordu. 
İşte bu madde görüşülürken anlaşıldı ki, Beylikdüzü Belediyesi’nin Bizimkentlilere yaptığı haksızlık ayağına dolanmıştı. Bizimkent sitesi içinde, Bizimkent İlköğretim okulunun bitişiğinde, Atatürk Bulvarına cepheli 188 Ada’daki arsa TOKİ’nin ukdesindeydi. TOKİ sosyal ve kültürel amaçlı kullanmak şartıyla burayı Beylikdüzü Belediyesine hibe etmişti.

BELEDİYENİN YANLIŞI YARGIDAN DÖNDÜ, HALKA RAĞMEN YAPTI BELEDİYEYE DE KALMADI
Bu arsanın imarı iki kattı ve ancak sosyal ve kültürel amaçlı kullanılmak üzere bina yapılabilirdi. Beylikdüzü Belediyesi 2007 yılında burayı kat karşılığı olarak müteahhitte verdi.  Belediye kendisi yapsaydı iki katlı binayı her halükarda yapardı ve sosyal kültürel amaçlar doğrultusunda kullanılan şirin bir bina olurdu. Ama kendisi yapmadı. İki kat için müteahhit girmeyeceğinden arsanın imarını da 9 kata çıkardı. Yapılan sözleşme ile binanın %60’ı müteahhidin, %40’ı ise belediyenin olacaktı.
Sonunda bina yapıldı. Bizimkent’in içinde, Bizimkent İlköğretim Okulunun bitişiğinde bir ucube yapı çıktı ortaya. Bütün Bizimkent bu binadan şikâyetçiydi.  Dönemin belediye başkanı Vehbi Orakçı ‘’benim param yoktu yapmaya, ben de kat karşılığı yaptırdım. Belediyeyi zarara uğratmadım. Belediyeye mülk kazandırdım’’ diyordu.
Bizimkentliler Bölge idare mahkemesine dava açtılar ama kaybettiler. Bu kez TOKİ’ye dilekçe verdiler ve ‘’Sosyal kültürel merkez yapılması için bağış yaptığınız arsaya yapılan bina ticari olarak kullanılıyor’’ dediler. TOKİ geldi inceledi ve Beylikdüzü Belediyesi’ne dava açtı. ‘’Benim bağış şartıma uygun davranmamışsın’’ dedi.
Şimdi TOKİ davayı kazanmak üzere. Ya belediyenin elindeki bölümler TOKİ’ye geçecek veya bunun bedelini belediye TOKİ’ye ödeyecek.
Beylikdüzü Belediyesi de ‘’TOKİ davayı kazanacak. Bu bina elimizden gidecek. Ne yaparsak en az zararla kurtuluruz’’ un hesabını yapıyor.
Çünkü TOKİ hesabını yaptırmış. Belediyeye kalan %40 hissenin bedeli 5.000.000  TL. (beşmilyon) İşte belediyeden bu bedeli talep ediyor.

BAŞKANIN TAKAS ÖNERİSİ MECLİSİ KARIŞTIRDI
İşte Belediye başkanı Yusuf Uzun, TOKİ’ye bu parayı vermemek için meclis gündemine takas maddesini koymuştu. Gürpınar bölgesinde 2600m2’lik bir arsayı TOKİ’ye teklif edip, TOKİ’nin bu beşmilyonTL’den vazgeçmesini isteyecek. Tabii TOKİ kabul ederse.
Başkan Uzun’un bu teklifi TOKİ’ye götürebilmek ve onu ikna etmek için de meclisi ikna edip bu yetkiyi alması gerekiyor.
Başkan Uzun’un savunması şu: ‘’Belediyenin kasasından bu beşmilyon TL çıkmasın. Gelin, eğer ikna edersek Gürpınar’daki bu arsayı TOKİ’ye verelim. Yoksa belediyenin kasasından bu para çıkacak. Bu zor günlerde bu parayı ödemek durumunda kalmayalım.’’

‘’BU ZARARIN BEDELİ YAPTIRANA ÖDEDİTİLSİN’’
 Meclis ise arsa takas yetkisini vermek istemiyordu. Konu geçen yıl meclis gündemine gelmiş ve İmar komisyonuna havale edilmişti. Komisyon da takası uygun bulmamıştı. Bunun üzerine konu bu kez ‘’Hukuk ve İmar komisyonu raporunun görüşülmesi ve takas hakkında’’ olarak meclise geldi.
CHP meclis üyesi Mülayim Demirtaş Başkan Uzun’a diyor ki; ‘’Madem bunu siz yapmadınız. Madem önceki belediye başkanı yapmış bu işi. Belediye bu zararı çekmesin. Siz de yaptırana dönün, ondan talep edin bu parayı. Yapanın yanına kar kalmasın. Ayrıca TOKİ’de AKP tarafından yönetiliyor. Hükümetin emrindeki bir kurum, onları ikna edin.’’
CHP grup sözcüsü Kader Göllü ise, ‘’ bu konu komisyona gitti. Komisyon bu konuda kararını vermiştir. Siz komisyonun raporunu oylamaya sunun’’ dedi..
AKP grup sözcüsü Zeki Sadunoğlu ise ‘’eski yönetimi savunmak benim işim değil. Fakat burada yapılanda bir suç unsuru yoktur. Belediyenin parası olmadığından kat karşılığı vermiş. Belediyeye kalan yerler de kültür amaçlı kullanılıyor. Burada birilerini suçlamak yerine üzerimize düşeni yapmalıyız’’ dedi.
MHP grup sözcüsü Halit Tuna Kader Göllü’ye katılıyor, ‘’Komisyondan geldiği gibi oylayın’’ diyordu.
MHP meclis üyesi Mustafa Erdoğdu ise, ‘’Eski yeni karıştırmayalım. Şeriatın kestiği parmak acımaz. Neyse cezası çekilmelidir. Zeki bey amacına uygun kullanıyoruz diyor. Hangi amaca uygun kullanılıyor. Madem amacına uygun kullanılıyor, o zaman mahkemeyi niye kaybediyoruz? Belediyenin birimlerini koydunuz oraya. Birileri orada yaptığının bedelini ödemelidir.
Başkan diyor ki, ‘biz zarar ediyoruz.’ O zaman para ödemeyin. Yerler TOKİ’ye kalsın. Siz de zarar etmeyin. Zaten yer TOKİ’nindi, yine onun malı olacak. Gürpınar’da vereceğiniz arsa da belediyenin malı değil mi? Onu verince zarar etmiş olmuyor musunuz?’’
Belediye başkanı Uzun son bir cevap verdi, ‘’vereceğimiz arsayı belki yine sosyal, kültürel amaçlı kullanmak üzere belediyeye hibe olarak alabilir ve orayı bu amaç doğrultusunda kullanabiliriz.’’
Bu tartışmaların ardından komisyondan geldiği haliyle oylamaya sunulan madde oy çokluğu ile kabul edildi ve takasa izin verilmedi. Böylece ADM inşaatın kat karşılığı olarak yaptığı bu binada belediyeye kalan bölümler TOKİ’nin malı olacak. Veya belediye bunun bedeli olan beşmilyon TL’yi TOKİ’ye ödemek durumunda. Yapılması sırasında Bizimkentlilerin yoğun tepkisini alan bu bina belediyenin elinden gitmiş olacak.

BİNA HANGİ AMAÇLI KULLANILIYOR?
Bu binanın bir bölümünü, orta katı belediye birimleri kullanıyor. En üst katı, Yusuf Uzun’un başkanlığını yaptığı vakıf kullanıyor. Alttaki dükkanlarda Kader mahkumları Derneği faaliyet gösteriyor. Dükkanlardan birinin küçük bir köşesi Tüketiciyi koruma Derneği’ne verilmiş. Bir dükkânda da, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı rehberlik ve araştırma merkezi adıyla bir kurum faaliyet gösteriyor.
Nusret Yılmazer


8 Ocak 2013 Salı

GÜRPINAR BELEDİYE BİNASI DEVLET HASTANESİ OLUYOR


Gürpınar Belde Belediye Başkanlığı binası devlet hastanesi oluyor. Konu ile ilgili Büyükçekmece devlet Hastanesi başhekimliğinin talebi, Beylikdüzü Belediyesi Ocak ayı meclis gündemine geldi ve kabul edildi. Böylece eski Gürpınar Belediye binası Büyükçekmece Devlet Hastanesi’ne bağlı birim olarak kullanılmak üzere on yıllığına sağlık Bakanlığına tahsis edildi. Belediye Başkanı Yusuf Uzun’un verdiği bilgiye göre; ‘’Büyükçekmece Devlet Hastanesi bu binada 50’ye yakın yatakla hizmet verebilecek.’’
Beylikdüzü Belediyesi Ocak ayı meclis gündeminin 10. Sırasındaki maddesi, Emlak İstimlak Müdürlüğü’nden gelen bir talepti. Bu talep; 01-10-2012 tarihli ve 100 sayılı meclis kararıyla sağlık Bakanlığı Büyükçekmece Devlet hastanesi Baştabipliği ’ne 31-12-2013 tarihine kadar kullanılmak üzere bir yıllığına tahsis edilen, eski Gürpınar Belediye Başkanlığı binasının tahsis süresinin 10 yıla çıkarılmasını öngörüyordu.
Belediye Başkanı Yusuf Uzun’un verdiği bilgiye göre; ‘’Büyükçekmece Devlet Hastanesi iki ayrı yerde hizmet veriyordu. Birisi deniz tarafında, diğeri de göl tarafında. İşte Büyükçekmece Devlet Hastanesi’nin göl tarafında poliklinik hizmeti veren biriminde tadilat olduğundan bir yıl süreyle kapalı olacaktı. Bundan dolayı da Büyükçekmece Devlet hastanesi başhekimi de Beylikdüzü Belediyesi’nden böyle bir talepte bulunmuştu.’’
 Belediye de 01-10-2012 tarihinde bir yıllığına bu tahsisi yapmıştı.  Ancak ne olduysa bu defa tahsis süresinin on yıla çıkarılması isteniyordu.
CHP grup sözcüsü kader Göllü, ‘’başhekimin böyle bir yetkisinin olmadığını, başhekimin talebiyle bu tahsisin yapılmasının doğru olmadığını’’ savundu. ‘’Bu yer hastaneye uygun mu, depreme dayanıklı mı? Bunlar araştırılsın’’ dedi.
 Başkan Uzun da, ‘’ Sağlık Bakanlığı Devlet Hastaneleri Müdürlüğü kuruldu. İstanbul’da birçok bölge var. Beylikdüzü de 5. Bölgeye giriyor. Bu 5. bölge yetkilisinin bilgisi ve izni olmadan başhekim böyle bir talepte bulunamaz’’ dedi.
Meclisteki tartışmalarda bu tahsisin Beylikdüzü Devlet Hastanesi’nin yapılmasına engel olma endişesi de vardı. Meclis üyelerinin konuşmasından bu anlaşılıyordu.
‘’Biz geçen yıl bu binayı bir yıllığına Büyükçekmece devlet hastanesine tahsis ettik. Zira bu hastanenin bir bölümü bir yıllığına tadilata girmiş ve kapalıydı. Bölge insanı olumsuz etkilenmesin diye de biz bu tahsisi yaptık. Şimdi bu tahsis süresi 10 yıla çıkarılmak isteniyor. Bu uzun süreli hastane tahsisi de Beylikdüzü’ne yapılacak hastane işine engel olabilir. Nasıl olsa bölgede hastane ihtiyacı karşılandı diye düşünülüp bu bölgeye hastane yapılması geri plana atılabilir.’’
Aslında bu endişe hiç de haksız sayılmazdı. Bu, Beylikdüzü Devlet Hastanesi projesinin uzun bir süre gündemde olmayacağının da göstergesiydi. Zira önümüzdeki bir yıl içinde yapılması planlanan bir hastane gündemde olsaydı, Beylikdüzü Belediye Meclisine böyle bir talep gelmezdi.
Beylikdüzü’ne devlet hastanesi yapılmasının yılan hikayesine dönmesi herkesi zor durumda bırakmıştı. Beylikdüzü’ne büyük bir bölge hastanesi yapılacağı söyleniyor ve işin bundan uzadığı açıklanıyordu. Ama bu hastane işi artık kabak tadı vermişti. Ve henüz ufukta bir ışık gözükmüyordu.
Bu hastane işi gündemden kalkmış olmalı ki, Beylikdüzü Belediyesi de hiç olmazsa bu belediye binasını Büyükçekmece Devlet Hastanesine tahsis etmekle 40 – 50 yataklı bir hastaneyi bölgeye getirdim diye övünecekti. Yoksa seçimler yaklaştıkça bu hastane ile ilgili sorular da artacaktı. Şimdi hiç değilse verilecek bir cevap olacaktır. Üstelik hizmete açılması öyle yıllar da almayacak. Belki seçimlerden önce açılmış da olacak.
Aslında hiç de yanlış değil Gürpınar’a 40 – 50 yataklı da olsa bir hastanenin açılması. Bölge insanı yetersiz olan Esenyurt Devlet hastanesine gidiyor. Yetersiz olan Büyükçekmece Devlet Hastanesi’ne gidiyor. Onun polikliniklerinin önemli bir bölümü de bir yıl hizmet veremeyecek. Bölge insanı da mağdur olacaktır. Burası kısa sürede hizmete açılırsa bölge insanı küçük de olsa, bir ölçüde bu mağduriyetten kurtulacaktır.
Madem belediye binası hastaneye dönüşecek o zaman bir yıllık tahsis süresi de kısa olacaktır. En iyisi burayı uzun bir süre tahsis etmek ve insanların hizmetine sunmak en iyisidir.
Meclis’te Başkan Uzun’a sordular. ‘’bu bina belediyeye lazım değil midir?’’
Başkan da, ‘’bize lazım olsa verir miyim hiç!’’ diye cevap verdi.
Demek ki koca bina atıl duracak.
Üstelik bu binanın mülkiyeti Beylikdüzü Belediyesi’nin ama Büyükçekmece Belediyesi sınırları içinde kalmıştır.
Elbette küçük küçük hastane projeleri bölgenin ihtiyacına cevap veremezler. Ancak hiç yoktan iyidir. Madem yara tümden iyileştirilemiyor a zaman pansuman yapmakla yaranın kötüleşmesine engel olunur.
Madem bu bina Beylikdüzü Belediyesi’nde pek bir işe yaramıyor. O zaman bütün bölge insanına hizmet versin bari.
Nusret Yılmazer

6 Ocak 2013 Pazar

HÜKÜMET ÖCALAN GÖRÜŞMESİ, BU KEZ BARIŞ SAĞLANACAK GİBİ


Hükümet ile Abdulla Öcalan görüşmesi yeniden başladı. Bu kez bir anlaşma sağlanacakmış gibi gözüküyor. Üstelik şartlar da buna oldukça müsait gibi gözüküyor.
Gerçi Başbakan bir taraftan bu görüşme talimatlarını verirken öte taraftan gelen eleştirileri yanıtlarken de ‘’Biz siyasetçi olarak asla bu görüşmelere katılmıyoruz. Bu işin bir siyaset, bir de devlet ayağı var’’ diyerek kafaları karıştırsa da herkes biliyor ki bu iktidardaki AKP’nin kararıdır ve siyaseten doğru bulunduğu için devlet görevlileri denen hükümetin emrinde çalışanlara talimat veriliyor. Onlar da gereğini yapıyor.
Biz bugün bu tür siyasi söylem oyunlarının üzerinde durmayacağız. Yapılanların doğru ve sonuç alıcı bir çalışma olduğunu anlatmaya çalışacağız.
2011 yılında Oslo’da yapılan görüşmeler kamuoyu tarafından öğrenildiğinde bir hayli gürültü kopmuştu. Gelen tepkiler üzerine önce Başbakan Erdoğan bu görüşmeleri inkar etmiş,  ‘’kim ki bu iftirayı atıyor şerefsizdir’’ demişti.
Muhalefet partileri de bu görüşmeler yapılıyor diye eleştirilerinin dozunu bir hayli yükseltmişti. Sonra yargı, görüşmeleri yürüten Hakan Fidan’la ilgili soruşturma açma izini istemişti. Bunun üzerine Başbakan, ‘’MİT müsteşarı bu görüşmeyi yapıyorsa benim adıma yapıyor. O zaman beni de yargılayın’’ diyerek bu görüşmeler sahip çıkmış ve bir gecede çıkarılan yasa ile Hakan Fidan’ı korumaya almıştı.
Üstelik o görüşmeler yurt dışında ve bazı aracılar ile yapılıyordu. Halbuki bu kez direk muhatabın kendisi ile ve bu ülkede yapılıyor.
Bir de Oslo görüşmelerinde olduğu gibi kimseden bir şey saklanmıyor. Başbakan’’ İmralı ile görüşürüz, görüşeceğiz’’ diyor. Bu işin baş aktörleri, tarafları aleni olarak gidip Abdullah Öcalan ile görüşüyor. Hakan Fidan Öcalan’la kesintisiz görüşebilmek için iki üç gün Ada’da kalıyordu.  Abdullah Öcalan’ın legal siyasi temsilcisi BDP’den iki milletvekili de bizzat Öcalan’la görüşüyor.
Ailesi ve avukatlarıyla görüşemeyen, asılmasından söz edilen Öcalan direk olarak muhatap alınıyor. Ve Oslo görüşmeleri sonrasında olduğu gibi kıyamet kopmuyor. Toplumda bir infial hali de yok.
Bir MHP’den sert eleştiri geliyor. O kadar da olacak tabii. Mutlaka toplumun önemli bir kesimi tepki de gösterecektir. Bu koca ülkede bu oldukça olağan sayılmalıdır.
Ancak görünen o ki ana muhalefet partisi CHP’den henüz olumsuz bir tepki gelmedi. . CHP’nin burada sürece dahil edilmesi, gelişmeler hakkında bilgi verilmesi, mümkünse görüşmelere katılması bu sürece olumlu katkı yapacaktır. CHP içindeki şahinlere rağmen, genel başkanının tavırları bu sürece olumlu katkı sağlayacak gibi gözüküyor.
Toplumdan da rahatsız edici bir tepki yok. Elbette doğru olan da budur. Toplumun aklıselim kesimi artık akan kan görmek istemiyor, bu kan dursun istiyor. Ocaklarına ateş düşen o kadar çok aile var ki artık yaşanan acılar herkesin canına tak etmiştir. Üstelik toplum gördü ki artık Kürtlere bazı haklar vermekle ülke de bölünmüyor, bölünmeyecek. Yaşanan bunca acı artık ulusalcı düşünen milyonlarca kişiyi ‘evet Kürtler bazı haklarını kullansın’ noktasına getirmiştir.
Demek ki bu işi gizli saklı yapmanın da bir anlamı yokmuş. Elbette burada zaman önemli bir rol oynuyor. Dün yaşananlar bugünün yolunu açmıştır. . Bugün yapılanlar da yarını belirleyecektir. Burada hükümeti de anlamak gerekiyor. Her şeyin bir olgunlaşma süreci vardır
Bu ülkenin aydınlarına düşen görev bu sürece mümkün olduğunca destek vermektir. Son zamanlarda Başbakan, şahin tutumuyla liberal kesimden bir hayli sert eleştiriler alıyordu. Şu andaki açık tutumuyla ise yeniden bu desteği alacak gibi görünüyor. Ve geçen referandumda bu kesimin desteğini alan Başbakan ve AKP, bu görüşmelerden olumlu bir sonuç alırsa, ileride görüşmeleri engelleyen bir tavır göstermezse, hazırlanmakta olan anayasanın halka sunulması durumunda veya olası Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına yine destek verecektir.
Elbette bu,’ Erdoğan cumhurbaşkanı olmak için bu görüşmeleri yapıyor’ anlamına da gelmiyor. Çünkü zaten tek başına bu başarı sağlamaz diye düşünüyorum. Çünkü bu sağlayacağı destek kadar kaybettirir de. Ülkede barış sağlanır, akan kan durursa, ülke rahat bir nefes alacak ve uzun süreçte halk bunun yararını görecektir.
Kaldı ki bu görüşmeler sonucunda Kürtlere olağanüstü haklar da verilmiyor. Sağlanan haklar;  Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, daha engelsiz bir cezaevi ortamının sağlanmasıdır. Mahkemede isteyenin kendi anadiliyle savunma yapabilmesi. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Şiddete bulaşmamış tutuklular için ceza kanununda yapılacak değişiklik. Yer isimlerinin iadesi ve kamu kurumlarında anadilin kullanılması gibi maddelerden ibarettir.
Zaten bunların birçoğu ile ilgili adımlar atılmıştır. Hazırlanmakta olan 4. Yargı paketi bunların bir kısmını karşılayacak diye bekleniyor. Bir de anayasadaki vatandaşlık tanımının daha geniş ve kapsayıcı olması genel olarak Kürtleri ve elbette Öcalan’ı tatmin edecektir.
Açlık grevlerinde gösterdiği etki ile PKK üzerindeki gücünü gösteren Öcalan’la görüşmelere başlamak sonuç verecektir. Bir süredir PKK saldırılarının olmaması da bunun bir göstergesidir. Anlaşılan noktalar netleştikçe PKK sınır dışına çekilecek ve silahları bırakma noktasına gelecektir.
Umarız bu kez barış sağlanır ve artık yeni acılar yaşanmaz. Diğer taraftan savaş için harcanan bütçe halkın refahı için kullanılır.

Nusret Yılmazer

1 Ocak 2013 Salı

YENİ YILINIZ KUTLU, HOŞGÖRÜNÜZ BOL OLSUN


Yeni bir yılın başlangıcındayız. 2012 yılı bitti, 2013 başladı. Dünyada herkesin yeni yıldan beklentileri var. Beklentiler yeni yılda ne kadar karşılanır onu şimdiden bilmek zor. Zor olduğu için de herkes birbirine iyilik, güzellik, sağlık ve başarı temennisinde bulunuyor.
Yeri gelmişken biz de sizlerin yeni yılınızı kutlayalım. Yeni yılda sizlere önce sağlık diliyorum. Sonra sevgi dolu bir yaşam ve başarılar diliyorum.
Herkesin herkesi sevmesi çok mümkün değil. Ancak hoşgörü göstermesi mümkündür. Allah kimseyi hoşgörüsüz yapmasın. Hoşgörü olmazsa huzur olmaz, barış olmaz.
Hoşgörüsüz bir ortamda sevgi yeşermez. Bu ülkenin belki de en fazla ihtiyaç duyduğu eksikliktir hoşgörü.
Sizi seven birini veya sevdiğiniz birini azıcık eleştirin de görün bakın neler oluyor. O birbirini çok seven insanlar arasında nasıl soğuk rüzgarlar esiyor.
Şu anda Başbakan Erdoğan bu alanda gösterilecek en büyük örnektir. Eleştiriye hiç tahammülü yoktur. Buna rağmen birçok gazetede eleştiri yazıları yayınlanıyor elbette. Başbakan da televizyonlara çıkıp bu eleştiri yazılarını yayınlayan gazetelerin patronlarına sesleniyor. ‘’Niçin bu adamlara yazı yazdırıyorsunuz’’ diye.
Muhalefet de hemen bu duruma tepki gösteriyor. ‘’bakın bu adam mı demokrasi getirecek. İşte demokrasiye tahammülü bu kadar’’ diyorlar.
Yerelde muhalefet yapan siyasetçiler de bunu çok kullanıyor.
Özellikle geçen referandumda ‘yetmez ama evet’ diyenlere örnek gösteriyorlar, başlarına kalkıyorlar.
Sanki kendileri çok demokratmış, çok demokrasiden yanaymış gibi bir rol kesiyorlar.
Halbuki biz bunun böyle olmadığını yerelde yaşıyoruz.
Beylikdüzü Belediyesi Aralık ayı meclis toplantısında Belediye Başkanı Yusuf  Uzun’un meclis gündemine bir madde ilave etmesi sonucunda muhalefet partisi meclis üyeleri meclis salonunu terk etmişlerdi. Biz de bunu eleştiren bir yazı yazdık. ‘’Bu mudur muhalefet’’ diye sorguladık. Mecliste büyük çoğunluğa sahip olan muhalefetin bütün kozları azınlık olan AKP’ye vermelerinin doğru olmadığını yazdık. Çünkü bu tavır da gündeme alınması istenmeyen (!) maddenin üstü kapalı olarak meclisten geçmesi anlamına geliyordu. Bu doğrultuda oldukça eleştiri de yapıldı.
Bu eleştiri doğrudur veya yanlıştır. Eğer yanlışsa muhalefet çıkar doğrusunu anlatır. Bizim bu yazıda ele aldığımız konu o günkü tavrın yanlışlığı veya doğruluğu değil. Bugün sadece hoşgörü meselesini işliyoruz.
Hani Başbakan Erdoğan’ı hoşgörüsüzlükle suçlayan muhalefetin nasıl davrandığına bakalım istedik.
İşte Beylikdüzü muhalefeti bu eleştirilerde bulunanlara veryansın etti. Herkesin kendine göre bir tepkisi oldu. Bu eleştirilere hiç de hoşgörülü davranmadılar. Kimisi sözleriyle gösterdi bu tepkiyi, kimisi tavırlarıyla.
İşte yerelde bile en küçük eleştiriye hoşgörü göstermeyen, ‘demokrasinin gereği budur, o halde biz kendimizi iyi anlatamamışız. Bir basın toplantısıyla, özellikle bu konuda eleştiri getiren yazarlara bir açıklama yapalım’ diyen olmadı. Tam tersine, bu yazıyı yazanlar tu kaka ilan edilip, görmezden gelindi.
Demek ki başkalarında görülüp de hoş karşılanmayan bu tavrı herkes gösteriyormuş.
İşte bundan dolayı ben bu yeni yıl mesajımı içeren yazımda bu konuyu işlemek istedim.
Özellikle muhalefete sevgi, saygı ve hoşgörü diliyorum.
Neden özellikle muhalefete?
Çünkü iktidarı değiştirmek istediğimizde bu özelliklere sahip bir muhalefet bulmak, görmek isteriz. Yoksa zaten neden değiştirelim ki hoşgörüsüz iktidarları?
Bunun iyice düşünülmesini isterim.
Herkese sağlıklı, mutlu, umutlu, sevgi ve başarı dolu, engin hoşgörülü bir yıl diliyorum.