Hükümet
ile Abdulla Öcalan görüşmesi yeniden başladı. Bu kez bir anlaşma sağlanacakmış
gibi gözüküyor. Üstelik şartlar da buna oldukça müsait gibi gözüküyor.
Gerçi
Başbakan bir taraftan bu görüşme talimatlarını verirken öte taraftan gelen
eleştirileri yanıtlarken de ‘’Biz siyasetçi olarak asla bu görüşmelere
katılmıyoruz. Bu işin bir siyaset, bir de devlet ayağı var’’ diyerek kafaları
karıştırsa da herkes biliyor ki bu iktidardaki AKP’nin kararıdır ve siyaseten
doğru bulunduğu için devlet görevlileri denen hükümetin emrinde çalışanlara
talimat veriliyor. Onlar da gereğini yapıyor.
Biz
bugün bu tür siyasi söylem oyunlarının üzerinde durmayacağız. Yapılanların
doğru ve sonuç alıcı bir çalışma olduğunu anlatmaya çalışacağız.
2011
yılında Oslo’da yapılan görüşmeler kamuoyu tarafından öğrenildiğinde bir hayli
gürültü kopmuştu. Gelen tepkiler üzerine önce Başbakan Erdoğan bu görüşmeleri
inkar etmiş, ‘’kim ki bu iftirayı atıyor
şerefsizdir’’ demişti.
Muhalefet
partileri de bu görüşmeler yapılıyor diye eleştirilerinin dozunu bir hayli
yükseltmişti. Sonra yargı, görüşmeleri yürüten Hakan Fidan’la ilgili soruşturma
açma izini istemişti. Bunun üzerine Başbakan, ‘’MİT müsteşarı bu görüşmeyi
yapıyorsa benim adıma yapıyor. O zaman beni de yargılayın’’ diyerek bu
görüşmeler sahip çıkmış ve bir gecede çıkarılan yasa ile Hakan Fidan’ı korumaya
almıştı.
Üstelik
o görüşmeler yurt dışında ve bazı aracılar ile yapılıyordu. Halbuki bu kez
direk muhatabın kendisi ile ve bu ülkede yapılıyor.
Bir
de Oslo görüşmelerinde olduğu gibi kimseden bir şey saklanmıyor. Başbakan’’
İmralı ile görüşürüz, görüşeceğiz’’ diyor. Bu işin baş aktörleri, tarafları
aleni olarak gidip Abdullah Öcalan ile görüşüyor. Hakan Fidan Öcalan’la
kesintisiz görüşebilmek için iki üç gün Ada’da kalıyordu. Abdullah Öcalan’ın legal siyasi temsilcisi
BDP’den iki milletvekili de bizzat Öcalan’la görüşüyor.
Ailesi
ve avukatlarıyla görüşemeyen, asılmasından söz edilen Öcalan direk olarak
muhatap alınıyor. Ve Oslo görüşmeleri sonrasında olduğu gibi kıyamet kopmuyor.
Toplumda bir infial hali de yok.
Bir
MHP’den sert eleştiri geliyor. O kadar da olacak tabii. Mutlaka toplumun önemli
bir kesimi tepki de gösterecektir. Bu koca ülkede bu oldukça olağan
sayılmalıdır.
Ancak
görünen o ki ana muhalefet partisi CHP’den henüz olumsuz bir tepki gelmedi. . CHP’nin
burada sürece dahil edilmesi, gelişmeler hakkında bilgi verilmesi, mümkünse
görüşmelere katılması bu sürece olumlu katkı yapacaktır. CHP içindeki şahinlere
rağmen, genel başkanının tavırları bu sürece olumlu katkı sağlayacak gibi
gözüküyor.
Toplumdan
da rahatsız edici bir tepki yok. Elbette doğru olan da budur. Toplumun
aklıselim kesimi artık akan kan görmek istemiyor, bu kan dursun istiyor.
Ocaklarına ateş düşen o kadar çok aile var ki artık yaşanan acılar herkesin
canına tak etmiştir. Üstelik toplum gördü ki artık Kürtlere bazı haklar
vermekle ülke de bölünmüyor, bölünmeyecek. Yaşanan bunca acı artık ulusalcı
düşünen milyonlarca kişiyi ‘evet Kürtler bazı haklarını kullansın’ noktasına
getirmiştir.
Demek
ki bu işi gizli saklı yapmanın da bir anlamı yokmuş. Elbette burada zaman
önemli bir rol oynuyor. Dün yaşananlar bugünün yolunu açmıştır. . Bugün
yapılanlar da yarını belirleyecektir. Burada hükümeti de anlamak gerekiyor. Her
şeyin bir olgunlaşma süreci vardır
Bu
ülkenin aydınlarına düşen görev bu sürece mümkün olduğunca destek vermektir.
Son zamanlarda Başbakan, şahin tutumuyla liberal kesimden bir hayli sert
eleştiriler alıyordu. Şu andaki açık tutumuyla ise yeniden bu desteği alacak
gibi görünüyor. Ve geçen referandumda bu kesimin desteğini alan Başbakan ve
AKP, bu görüşmelerden olumlu bir sonuç alırsa, ileride görüşmeleri engelleyen
bir tavır göstermezse, hazırlanmakta olan anayasanın halka sunulması durumunda
veya olası Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına yine destek verecektir.
Elbette
bu,’ Erdoğan cumhurbaşkanı olmak için bu görüşmeleri yapıyor’ anlamına da
gelmiyor. Çünkü zaten tek başına bu başarı sağlamaz diye düşünüyorum. Çünkü bu
sağlayacağı destek kadar kaybettirir de. Ülkede barış sağlanır, akan kan
durursa, ülke rahat bir nefes alacak ve uzun süreçte halk bunun yararını
görecektir.
Kaldı
ki bu görüşmeler sonucunda Kürtlere olağanüstü haklar da verilmiyor. Sağlanan
haklar; Öcalan üzerindeki tecridin
kaldırılması, daha engelsiz bir cezaevi ortamının sağlanmasıdır. Mahkemede
isteyenin kendi anadiliyle savunma yapabilmesi. Yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi. Şiddete bulaşmamış tutuklular için
ceza kanununda yapılacak değişiklik. Yer isimlerinin iadesi ve kamu
kurumlarında anadilin kullanılması gibi maddelerden ibarettir.
Zaten
bunların birçoğu ile ilgili adımlar atılmıştır. Hazırlanmakta olan 4. Yargı
paketi bunların bir kısmını karşılayacak diye bekleniyor. Bir de anayasadaki
vatandaşlık tanımının daha geniş ve kapsayıcı olması genel olarak Kürtleri ve
elbette Öcalan’ı tatmin edecektir.
Açlık
grevlerinde gösterdiği etki ile PKK üzerindeki gücünü gösteren Öcalan’la
görüşmelere başlamak sonuç verecektir. Bir süredir PKK saldırılarının olmaması
da bunun bir göstergesidir. Anlaşılan noktalar netleştikçe PKK sınır dışına
çekilecek ve silahları bırakma noktasına gelecektir.
Umarız bu
kez barış sağlanır ve artık yeni acılar yaşanmaz. Diğer taraftan savaş için
harcanan bütçe halkın refahı için kullanılır.
Nusret
Yılmazer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder