Cumhurbaşkanı Erdoğan Ak Parti’ye resmen üye oldu.
Anayasamız gereği Cumhurbaşkanı seçilmesi ile Ak Parti’den istifa etmek
durumunda kalan Recep Tayyip Erdoğan, yapılan referandum sonucunda değiştirilen
Anaysa maddesi doğrultusunda zaman kaybetmeden, alelacele partiye üye oldu. 21
Mayıs’ta yapılacak AK parti genel kurulunda da resmen genel başkan olacak.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 33 ay aradan sonra yeniden partiye
dönmesi ve genel başkan olması neyi değiştirir?
Zaten bu 33 ay zarfında AK partililiğini unuttuğunu hiç
görmedik. Hiçbir konuda uymadığı anaysa maddelerinin tarafsızlık ilkesine de
uymayı hiç düşünmedi. Anayasa gereği tarafsız olması gereken, bütün siyasi
partilere eşit durması gereken Cumhurbaşkanı, bu süreçte hiç de öyle davranmadı,
hep AK Partili olarak davrandı. Siyasi parti liderlerine hep hakaret etti, hep
kavga etti. Dolaysıyla bugün partisine yeniden üye olması fiili durumun
resmileşmesinden başka bir şey değildir.
Cumhurbaşkanlığının 33 ayında AK Partili olarak düşündü ve
uygulama yaptı. Halkı da bizimkiler ve ötekiler olarak gördü. Bunu defalarca
telaffuz etti, buna uygun kararlar aldı.
Emanetçi genel başkan Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanının
partiye üye olduğu günkü toplantıda yaptığı konuşmada “979 günlük hasret bitti”
dedi. “Genel kurulda kendisini genel başkan olarak önereceğiz” dedi. Sahiden
böyle bir hasret çekildi mi? Böyle bir hasret çekilmesi için partiden uzak
durulması gerekirdi, bu hiç olmadı.
Binali Yıldırım, nihayetinde 20 gün sonra yapılacak genel
kurulda AK Parti genel başkanlığını asiline devrederek bu emanetçiliğe son
verecek.
Siyasi partilerde genel başkanlar üyeler veya delegeler
tarafından belirlenir. Bu AK Partide hep farklı oldu. Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı olunca Ahmet Davutoğlu’nu aday gösterdi, Sen genel başkan
olacaksın dedi ve bütün parti onun kararına uydu. Aynı zamanda başbakan
koltuğuna da oturan Davutoğlu’na sen istifa edeceksin dedi ve hem Başbakanlık
hem de genel başkanlık koltuğu otomatik boşaltıldı. Kimse sorgulamadı, bu nasıl
demokrasi demedi.
Bütün bu yaşananlara baktığımızda; aslında Ak Partinin
hiçbir zaman demokratik bir yapısı olmamış,
demokrasi sorunu olmamış diyebiliriz. Bir lider seçmişler ve o ne derse
öyle olmuş.
Buna baktığımızda da aslında demokrasinin unsurları olan siyasi
partilerin yapısına ters bir durum gözüküyor. Ama demokrasinin ruhuna ters bu
durum bizim ülkemiz insanı tarafından benimsenmiş gözüküyor. Çünkü güçlü
liderlik önemlidir. Güçlü lideri olmayan partiler başarılı olamıyor.
Başbakan Binali Yıldırım ile aynı duyguları paylaştığını
açıklayan Cumhurbaşkanı, “ben aşkıma geri döndüm derken, ülkedeki 80 milyonun
tamamı birinci sınıf vatandaştır” dedi.
Halbuki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları böyle düşünmüyor. Vatandaşların
birçoğunun şikayeti var; “Ülkedeki Suriyelilerin çoğu ticaret yapıyor ve vergi
vermiyor. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları vergi veriyor. Suriyeliler
hastanelerde sıra beklemiyor. TC vatandaşları hastaneden randevu almak için bir
hayli çaba sarf ediyor ve beklemek durumunda kalıyor. Suriyelilerin çoğu hiçbir
prim ödemiyor ama maaş alıyor. Suriyeli gençler ülkemizde elini kolunu sallayıp
gezerken, bizim gençlerimiz Suriye’de çatışmalara girdi, öldü, yaralandı. Demek
ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları öyle birinci sınıf vatandaş değiller. Ve
vatandaşlar, “biz kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaş olduk” diyorlar.
Cumhurbaşkanı, Ak partiye üyelik toplantısında yaptığı
konuşmada bir taraftan muhalefete çatmayı ihmal etmezken diğer taraftan Avrupalılara
da mesaj gönderdi.
Muhalefete; seçimlerde YSK’nın kararına uymasını önerdi.
Anaysa mahkemesine ve AİHM’e gitmenin gereksizliği söyledi. Avrupa’ya da “ya
yeni fasıllar açın ya da güle güle” dedi.
Eskiden böyle demiyordu. “Kopenhag kriterlerini Ankara
kriteri yapar yolumuza devam ederiz” diyordu.
Artık demokrasiyi geliştirmek derdi yok demektir. Eskiden
demokrasiyi genişleterek gelişen bir parti ve ülke vardı. Bundan sonra daha
kapanan bir parti ve ülke göreceğiz demektir.
Cumhurbaşkanının partisine üye olması çok fazla bir şeyi
değiştirmeyecek. Çünkü zaten fiili olarak partili bir Cumhurbaşkanımız zaten
vardı. Bu resmileşti. Ancak yıllardır partisiz Cumhurbaşkanlığına alışmış
“Hayırcılar açısından olumsuzluk her gün yaşanacak.
Diğer taraftan, ülke yönetimindeki olumsuzluklar oluştuğunda
başka bir günah keçisi aranmayacak. Çünkü aracı görünümündeki kişiler aradan
çıkmış olacak. Başbakan olmayacak, başarı ve başarısızlık direk Recep Tayyip
Erdoğan’a ait olacak. Bu da, sorumlu tutulacağından dolayı iyi olacaktır.
Başarısızlık kendisini yıpratacaktır.
Ülkenin yarınlarının güzel olması için daha çok demokrasi,
daha çok özgürlük gerekir. Bunların olmadığı yerde güzel günlerin gelmesi
mümkün değildir. Gelişmeler başımızdakilerin demokrasiden çok hoşlanmadığını,
özgürlüğü hiç sevmediğini gösteriyor. Onlar kendini nasıl sayıyor çok önemli
değil. İnsanlar kendini nasıl hissediyor o önemlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder