Türkiye Cumhurbaşkanı Pazar günü yapılan Olağanüstü
kongresinde Ak parti genel başkanlığına seçildi. Bütün cumhurun, Türkiye’nin başkanı olmuşken,
dönüp bu ülkenin yarısına yakınını kapsayan bir partiye genel başkan olmak,
partiyi ayakta tutmak için elzem ise, neden bütün Türkiye’yi ayakta tutmak
elzem sayılmadı. Elbette partiye genel başkan olmak demek ülkeyi gözden
çıkarmayı gerektirmiyor. Ama ülkenin tümünü kucaklama makamındaki biri, ülkenin
yarısına özel ihtimam göstermesi anlamına gelir ki bu da doğru değil diye
düşünüyorum.
Türkiye’nin yaşadığı garip referandum sürecinin resmi olarak
sonuçlanmasından hemen sonra Cumhurbaşkanı gidip eski partisine üye oldu. Ak
Parti’nin 21-5-2017 tarihindeki olağanüstü genel kurulunda da partinin genel
başkanlığına seçildi.
Ak Parti’nin kurucu genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Cumhurbaşkanı seçilince kendi yerine belirlediği kişi Ahmet Davutoğlu olmuştu.
Ancak orada biraz sular ısındı, kan uyuşmazlığı yaşanmadı ama gerek uygulamada
ve gerekse halka karşı duruşta kendisinin istediği tavrı bulamayınca emir verdi
ve yapılan olağanüstü kongre ile Ak Parti genel başkanlığına Binali Yıldırım’ı
getirdi.
Cumhurbaşkanının yasalarımız gereği tarafsız olması şarttır.
Ancak Recep Tayyip Erdoğan tarafsız olmak bir yana, bizatihi Ak Partiyi yöneten
olmuştur. İnancı gereği yeminine sadık olması beklenen kesimler, tarafsız
kalacaklarına dair yemin ettiler ama tam tersini yaptılar. İnançlı muhafazakar
ve mütedeyyin kesimler bunu hiç yadırgamadığı gibi destek oldular. Bunun kendi
inançlarına saygısızlık, inandıkları değerlere ters olduğunu akıllarına bile
getirmediler. Veya siyaset için her şey mubah diye düşündüler.
Recep Tayyip Erdoğan daha cumhurbaşkanı seçilmeden, “ben
alışılmış cumhurbaşkanı olmayacağım” dedi diye, bu uygulamaları doğru bulmak,
ahlaklı bulmak doğru olmadığı gibi hukuki de değildi. Çünkü anayasa orta yerde
duruyordu ve başta Cumhurbaşkanı olmak üzere herkes ona uymak zorundaydı.
Cumhurbaşkanının işine geldiği yerde anayasayı yerden yere vurması, ,işine
gelmediği yerde başkalarının anayasaya uymalarını söylemesi, bu doğrultuda
uygulamalar yapılması bu muhafazakar ve mütedeyyin insanları hiç rahatsız
etmedi.
Kendisi anayasaya uymayınca, anayasayı kendine uydurmayı,
Devlet Bahçeli sayesinde beceren Cumhurbaşkanı, bugün Ak Parti’nin genel
başkanı olarak Cumhurbaşkanlığı yapacak.
Anayasa gereği tarafsız olması zorunlu olan bir dönemde
tarafsız olmayı beceremeyen, benimsemeyen bir kişi, şimdi taraflılığı belgeli
olunca nasıl bir tarafsızlık içinde Cumhurbaşkanlığı yapacak? Bu merak ediliyor
diyeceğim ama aslında kimse de merak etmiyor. Yıllardır tanınan, bilinen iş ve
işlemlere aynen devam edilecek.
Ancak ülkenin bu kadar kutuplaştığı, yargının bu kadar aleni
şekilde hukuki olmaktan çıktığı bir dönemde partili Cumhurbaşkanı bu ülkeye
fayda yerine büyük zararlar getirecektir. Evet, bu halkın yarısı Recep Tayyip
Erdoğan’ı çok seviyor, benimsiyor. Ancak bir o kadar kişi de aynı kişiye hiç
güvenmiyor. Ve bu güvensizlik ülkeyi tehlikeli noktalara taşıyor. Ülkenin
yarısının mutsuzluğu, umutsuzluğu her geçen gün artıyor.
Şimdi partili olan cumhurbaşkanı bu güvensizliği, bu
mutsuzluğu nasıl giderecek? Cumhurbaşkanı partisine yeniden üye olduğu gün
yaptığı açıklamada; “ben partili oldum ama sadece Ak partililerin Cumhurbaşkanı
olmayacağım, 80 milyonun Cumhurbaşkanı olmaya devam edeceğim” dedi. Bunu nasıl
yapacak?
Kendisine karşı oluşmuş bu güvensizliği ortadan nasıl
kaldıracak? Çünkü söylemle eylemin ne kadar farklı olduğunu hep birlikte
yaşadık.
Ülkenin kuruluş döneminde partili cumhurbaşkanlığı vardı.
Recep Tayyip Erdoğan da bunu örnek gösteriyor. Ancak o günkü koşullarla bugünkü
koşulları aynı değil, en küçük bir benzerlik de yoktur.
O günlerde bu ülke kurtuluş savaşından çıkmıştı. Padişah
devleti yıkılmış, yerine Cumhuriyet denen halk idaresi kurulmuştu. Devleti
askerler öncülüğünde kurmuştu bu halk. Devlet tepeden örgütleniyordu. Demokrasi
için ilk ve tek siyasi parti kurulmuştu. Devleti kuranlar bu partinin üyesiydi.
Yani mecburi bir partililik vardı. Cumhuriyet geliştikçe başka partiler kuruldu
ve partisiz Cumhurbaşkanlığına geçildi. Şimdi 70 yıl sonra başa dönüyoruz. Üstelik
o günkü partili sistemden bu kadar şikayet edenler tarafından. Ne için? Hangi
ihtiyaca istinaden? Buradan nereye varmak istiyoruz?
Partili Cumhurbaşkanlığı şu anda bu ülkenin yararına
değildir. Hiçbir ihtiyaçtan doğmamıştır. AK Parti dağılmasın, sonu ANAP gibi
olmasın diye Recep Tayyip Erdoğan, zaten hiç bırakmadığı partinin dümenine
geçmek istemiştir. Eğer ülke yeniden kalkınma sürecine girecekse, eğer ülkenin
gelişimi daha önemli ise AK Parti’nin geleceği değil, ülkenin geleceği için
çalışmak, toparlayıcı olmak gerekir. Ülkeyi muasır medeniyete taşımak gerekir.
Ülkenin geri gittiği bir süreçte AK Parti dağılmasa ne olur? Mesele parti
değil, ülke olmalıdır. Hele bu kadar siyasi gerginlik var iken daha büyük
düşünebilmeli, daha büyük hedeflere kilitlen ilmelidir.
Bunu Ak Partililer de görmeli ve gereğini yapmalıdırlar.
Ülke yoksa hiçbir parti de kalmaz. Partili Cumhurbaşkanı şu anda ülkenin
kurtuluşu değil, sonunu hazırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder