PKK seçime kadar eylemsizlik kararı almıştı. Bu kararından vazgeçtiğini, Mart ayı itibari ile ‘’eylemsizlik kararını’’kaldırdığını açıkladı. Bu anlamda ‘’saldırı yapmayacağını ama etkin savunmaya geçeceğini’’ belirtti.
Kürtlerin en güçlü siyasi temsilcisi olan BTP de sivil itaatsizlik eylemi başlattı.
Bunun üzerine başta hükümet olmak üzere, bazı yandaş yazarlar PKK ve BDP’ye veryansın ediyorlar. Bir taraftan ‘PKK kim ki, onu muhatap alalım’ söylemleri varken, diğer taraftan ‘seçim sürecinde ülkeyi karıştıracaklar’ eleştirisi yapılıyor.
Peki ‘’eylemsizlik kararı’’ neden sona erdiriliyor, ‘’sivil itaatsizlik’’ eylemi neden yapılıyor?
Hükümetin ‘demokratik açılım’ dediği, ama daha çok ‘Kürt açılımı’ olarak bilinen demokratikleşme paketinin ülke gündeminde konuşulmaya başlamasıyla birlikte PKK de eylemlerine ara vereceğini açıklamıştı.
Eylemsizlik sürecinin sona ermesi denildiğinde, kendi bünyesinde askeri bir yapıyı barındıran ve askeri eylem (kimine göre terör, kimine göre hak alma mücadelesi) yapan bir örgütten bahsedildiği anlaşılır.
Bu askeri örgüt nedeniyle Türkiye’de çok kan aktı. Ülke maddi ve manevi çok şey kaybetti. Bu örgütün eylemleri ülkede yaşayan hemen herkesi rahatsız etti. Ama Kürt sorunu denen konu da, ülke gündeminde konuşulmaya başlandı. Kapalı kapılar ardında konuşulan ve sadece asker ve para harcanarak ortadan kaldırılmaya çalışılan bu sorunun, bir de insani yanı, sosyal yanı, millet yanı olduğu anlaşıldı.
AKP öncesinde de ülkenin yetkilileri Kürt sorunu diye bir sorunun olduğunu kabul ettiler ama bu sorunun çözümü doğrultusunda bir şey yapmadılar.
AKP’nin, Kürt açılımı programıyla sorunu çözeceğine inanıldı. AKP’nin söylemleri de inandırıcı geldi. Siyasi çözümleri kolaylıkla sağlayabilsin diye, PKK de eylemsizlik kararı aldı.
Hatta bu süreçte, ‘hükümet Abdullah Öcalan ile pazarlık yapıyor’ eleştirileri çoğalınca, bizzat başbakan Erdoğan açıklama yaptı ve ‘’devlet her zaman bu kişilerle görüşür’’dedi.
Kendilerinin olmasa da devletin bazı kurumlarının ve devleti temsil eden bazı kişilerin görüştüğünü kabul etti.
Hal böyle olunca Kürt, Türk herkes bu hükümetin bu sorunu çözeceğini düşündü.
Seçimlerin yaklaştığı bu günlere kadar somut hiçbir adım atılmayınca Kürtler ve özellikle eylemsizlik kararı alan PKK kendilerinin oyalandığını anladılar. Sorunun çözümü için yeni adımların atılmasının da hedeflendiği bu açıklamayı yaptılar.
Öcalan dahil birçok kişi halen umutlular. Bunun için Abdullah Öcalan’ın; ‘’21 Mart Nevroz bayramına kadar eylem yapılmamasını, hükümetin tavrının gözlenmesi’’ kararı aldığı bilgisi verildi. Öcalan, ‘’bu süreçte çatışmalarla devlet zor durumda bırakılmamalı, hala çözüm umudu var’’ dedi.
Eylemsizlik kararının karşılığında elbette birtakım talepler de vardı. Neydi bu talepler?
‘’KCK operasyonları dursun. KCK kapsamında tutuklanan insanlar, Kürt siyasetçiler serbest bırakılsın. Öcalan ile dialog seviyesinde yürütülen görüşmeler müzakere seviyesine çıkarılsın. Yeni demokratik bir anayasa yapılsın. Yüzde 10'luk seçim barajı düşürülsün’’ denildi.
Bu talepler son derece insani taleplerdi. Aradan 6 buçuk ay süre geçti. Bu taleplerin hiçbirinde pozitif bir durum ortaya çıkmadı. Tam tersine, infiale ve hassasiyete yol açacak KCK operasyonlarının dozu daha da artırıldı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ‘anadilde savunma hakkının kutsal olduğundan’ söz etti.
Hükümetin güçlü adamı Arınç böyle düşündüğünü açıklıyor ama hükümet böyle düşünmüyor. Hükümet böyle bir açıklama yapsa alacağı Türk oyları düşer diye korkuyor. Türkleri küstürmek istemeyen hükümet, Kürtleri oyalamak istiyor. Kürtler oyalanmak isterken de hiçbir şey verilmek istenmiyor.
Hükümete yakın bazı Kürt yazarlar dahi eylemsizlik kararından vazgeçilmesinin doğru olmadığını söylüyorlar. Mehmet Metiner ‘’silahın masada bir tehdit unsuru olarak tutulması çözümsüzlüğü derinleştirir. Koşulsuz ateşkes için ileri sürülen maddeler, siyaset yoluyla elde edilecek maddelerdir’’ demektedir.
Ancak ateşkesin üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen hiçbir somut adım atmayan iktidarların da, taraftarlarının da çok şey demeye hakkı yoktur. Bu ve benzeri sözler oyalamadan öteye bir anlam ifade etmiyor.
Çünkü siyasi irade varlık gösteremedi.
Peki, Kürtlerin sivil temsilcilerinin siyasi mücadele yapabilmeleri için seçilebilmesi lazımdır. Onların siyasi parti olarak %10 barajını aşmaları mümkün olmadığına göre, bu barajı kaldırmayı düşünmeyen hükümet Kürt siyasilere nasıl bir mücadele yolu bırakıyor.
Bu hakları elde edebilmek için sivil itaatsizlik en demokratik yoldur. Onlara bunu da çok görmek, ‘siz bizi ilgilendirmiyorsunuz’ demekten başka bir anlama gelmez.
Ahmet Altan’ın dediği gibi; ‘’Bugün bu ülkenin Kürtlerinin talepleri var. Ezilmedikleri, eşit bir anayasal sistem istiyorlar. Bu, PKK’li olan ve olmayan bütün Kürtlerin talebidir. Üstelik bu talebi silahsız olarak, silahların susması için istiyorlar. Silahların devreye girmesini istemiyorsanız, onlara cevap verin, önerilerinizi anlatın. Konuşun.
Siz susarsanız silahlar konuşacak çünkü:’’
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder