Van ve çevresinde bir deprem oldu. En büyük hasarı ise Van ve Erciş gördü.
Deprem öldürmez, bina öldürür sözünü Türkiye’de öğrenmeyen kalmadı.
Bunu öğrenmiş olmak Türkiye’nin deprem karşısındaki zafiyetine bir şey sağlamıyor.
O kadar duyarsız bir toplumuz ki, depremden sonra hasarlı binalarda yaşamakta/yaşatmakta bir mahsur görmüyoruz.
Bu anlayıştaki bir toplumun/devletin depremden ders alması ne kadar mümkün olur bilmek zor. Devletin çeşitli kademedeki memurları bu binada oturabilirsiniz diyebiliyor.
Ne zaman?
Depremde 600 kişinin ölmesinin üzerinden henüz çok zaman geçmemişken. Henüz depremden ölü ve yaralılar çıkarılırken.
Dolaysıyla depremde yitirdiğimiz yaklaşık 610 cana 40 can daha eklendi.
Bu sorumlular bulunacak mı?
Belki birileri suçlu olarak ilan edilecektir.
Ancak mesele anlayış meselesidir. Bir iki kişinin işi değil.
Deprem birçok gerçeği ve zayıf noktamızı açığa çıkardı.
Mesela depremden beri birkaç bakan, neredeyse sürekli Van’da olduklarını söylüyorlar.
Ama bakanların orada olması hemen hiçbir sorunu çözmeye katkı sağlamamış gözüküyor. Zira hala insanlar üşüyor. Hala insanlar sağlıklı ortamlarda yaşamaya başlayamamış. Hava sıcaklığının -10 – 15 derece olduğu bir ortamda insanları çadırlarda yaşatamazsınız. Nitekim ısıtılıcılarla bir nebze ısınan çadırda buhar oluşuyor ve sonuçta su damlası olarak, yağmur gibi çadırın içine damlıyor.
Bu kış ortamında çadırda kalan insanların tuvalet sorununu çözmek çok kolay olmuyor ve hijyen hiç sağlanamıyor. Hastalık salgın halini alıyor.
Depremin üzerinden bir aya yakın zaman geçtiğine göre devlet ve organize edeceği büyük kuruluşlar prefabrik konutları şimdiye çoktan yetiştirmiş olması gerekirdi.
Biz, televizyonlarda halen oradaki insanların içler acısı durumunu izliyoruz.
Halk yeterince duyarlı davrandı ama bu yardımlar da iyi organize edilmedi. Devlet yetkilileri sadece seyirci kalmış gibi duruyor.
Belki depremde en iyi çalışan basın yayın organları oldu. Belki bunun bir bedeli olarak depremde hasarlı otellerde kalmak durumunda kaldı basın mensupları ve ikinci depremde basın da şehit verdi.
Depremin üzerinden yirmi beş güne yakın zaman geçmesine, Başbakan’ın bile oraya iki kez gitmesine rağmen, deprem bölgesindeki insanlar halen mağdurlardır.
Halbuki depremin hemen arakasından Türkiye seferber oldu, Van’a yardıma koştu. Vatandaş elindeki imkanları oraya ulaştırmak için yoğun çaba sarf etti.
Devlet kurumları bu yardımları vatandaşa ulaştırmak için bile yeterince organize olamadı. Dolaysıyla bence, bu depremde devlet depremin altında kalmıştır.
Bir de depremde onca insan ölürken PKK’nın saldırılarını sürdürmesi, özellikle sivil insanları hedef alan eylemler yapması, onun da ne kadar kendi insanlarının acısına yabancı olduğunu açığa çıkardı.
Bir de birçok vatandaş yardım için çabalarken, Türk toplumu içinden bütün Kürtleri PKK’lı gibi görme eğilimi ortaya çıktı. Bu sosyal paylaşım sitelerinde kendini gösterdi. Milliyetçi ve hatta ırkçı söylemler ortaya çıktı.
Bu da, PKK’nın bu doğrultudaki amacına yaklaştığını göstermesi açısından ilginçti.
Böyle durumlarda bile, insanlar gördükleri acılardan etkilenmeyebiliyor. PKK’nın yaptığı eylemeleri, depremzedeye yardım etmemeye gerekçe olarak gösterebiliyor.
Toplum parça parça bölünüyor.
Deprem bölgesinde bazı köyleri İstanbul’dan bazı belediyeler sahiplendi. Beylikdüzü ve Esenyurt Belediyesi de bunların arasındaydı. Galiba deprem bölgesinde en iyi durumda olan yine bu köylermiş.
Demek ki devlet deprem bölgesini mahalle mahalle bölse ve bazı kurumları bu bölgelerle ilgili yetkilendirseydi şimdi oradaki insanlar bu kadar mağdur olmayacaktı. Organize daha küçük bölgelerde ve daha etkin olacaktı.
Bu deprem Van gibi çok da büyük olmayan bir ilde oldu. Ya bu kış günü Bursa, Ankara, İzmir ve hele İstanbul’da olsaydı ne olacaktı?
Bugüne bakarak, herhalde Türkiye bitmiş olurdu diyebiliriz.
O halde Yarın buralarda deprem olacakmış gibi başta devletin, sonra da bütün kurum ve kuruluşların hazırlık yapması gerekiyor.
Son pişmanlıklar fayda etmiyor.
Beceriksizliğimiz bir kez daha ortaya çıktığına göre, bari bir daha bu kadar beceriksiz kalmayalım.
Nusret Yılmazer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder