22 Aralık 2013 Pazar

YOLSUZLUĞU YAPMAK SUÇ DEĞİL, ÜZERİNE GİTMEK SUÇ OLMUŞSA...

17 Aralık operasyonunun üstünden bir haftalık zaman geçti. Bu operasyonu cemaat ve uluslararası güçlere bağlayan gazete ve yazarlar bu tezleri savunurken bu operasyonda ortaya çıkan paralardan ve yolsuzluklardan hiç bahsetmiyorlar.
Başbakan ise Samsun, Ordu ve ilçelerinde, Giresun'da "Toplu açılışlar" adı altında düzenlediği mitingler ile direk halka sesleniyor ve yapılanların "milli iradeye" yönelik bir operasyon olarak niteliyor. Başbakan da tıpkı yandaş gazete ve gazeteciler gibi bu operasyonda evlerden çıkan paralardan hiç bahsetmiyor.
Bu operasyonun gerçekten de hükümete yönelik bir eylem olduğunu düşünelim. (Ki bu tür eylemlerin, bakanların, bürokratların ve bakan çocuklarının içinde yer aldığı her yolsuzluk olayı doğal olarak hükümeti yıpratacaktır, yıpratmalıdır da. Yoksa iktidarlar yolsuzluk yapmaktan çekinmezler.) Peki hal böyle diye, bu eylemde suç işleyenlerin üzerine gidilmeyecek mi? Neden bu muhteremler burada dönen dolaplardan, al ver den hiç söz etmiyorlar?
Önce yolsuzluğun üzerine gidilmesi, ardından işin siyasi ve uluslararası boyutuna bakılması gerekmez mi?
Bu iktidarın kendine yönelik her türlü eylemi cezalandırdığını çok sık olarak görüyoruz. Bu iktidarın, bu başbakanın haksız rekabet yaptığını, devletin olanaklarını kendi partisi lehine kullandığını sıkça görüyoruz.
Başbakanın bu son günlerde yaptığı "Toplu açılış mitingleri" yine devletin olanakları ile düzenleniyor. Devletin milyonları bu siyasi toplantılara harcanıyor. Burada ne tür açılışlar yapıldığını kimse görmüyor. Sadece siyasi toplantılar görünüyor. Zaten başbakanın kendisi de kürsüden bas bas bağırıyor: "30 Mart'ta bunlara gününü gösterin, bizim adaylarımızı güçlü bir şekilde destekleyin" diyor. yani siyasi demeçler veriyor.
Peki bu adil midir?, Ahlaki midir?
Bizatihi buralarda devlet olanaklarıyla siyasi çalışma yapılmasından dolayı soruşturma açılması gerekmez mi?
Bunun bile hesabı sorulması gerekirken, bu hükümet kararname çıkarıyor; "amirin ve üstün bilgisi olmadan kimse kimseyi dinlemeyecek, soruşturma yapmayacak" diyor.
Peki bu iktidarda yolsuzluğa bulaşanlar, rüşvet alanlar nasıl ortaya çıkacak?
Rüşvet alan yetkili mi izin verecek, kendisi hakkında soruşturma yapana?
Bu iktidar döneminde çok sayıda yolsuzluk iddiası ortaya atıldı. Bu milli irade şu ana kadar bunları görmezden geldi gibi gözüküyor. Elbette bunda iktidara bağlı güçlü basın yayın araçlarının olması etkili oldu
Peki bu siyasi iktidar böyle davrandıkça bu iktidar mensuplarının yolsuzlukları milli iradeye nasıl yansıyabilir.
En güçlü örgüt hükümettir. devlet onun elindedir.
Demokrasilerde iktidarları denetleyecek kurumlar vardır. Bunlar da iktidarın emrinde olursa, kimse iktidardan habersiz nefes alamaz, adım atamazsa kim iktidarın yolsuzluğunu, hukuksuzluğunu veya daha büyük kötülüklerini ortaya çıkaracak.
Böyle bir ülkenin sonunu düşünebiliyor musunuz?
Bir ülkede bütün halkın aynı siyasi partiyi desteklemesi düşünülemez. Eğer öyle olursa o ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün olmaz. Peki bu iktidara inanmayanların haklarını kim koruyacak?
Operasyonda tutuklananların evlerinde milyon dolarlar, milyon avrolar çıkıyor. Bazı gazeteler yeni yazmaya başladı. "Ali Ağaoğlu Erdoğan'ın vakfına 200 milyon bağışlamış." Sahiden bunların hesabı sorulmamalı mı?
Sorulacaksa Kim, hangi kurum, nasıl soracak?
İçişleri bakanının oğlu rüşvet almaktan tutuklanıyor. O içişleri bakanı halen görevde ve bu soruşturmayı kendine haber vermeden yaptılar diye soruşturmayı yapan polisleri görevden alıyor. Bir, üç beş değil. 135 polis görevden alındı, 150 civarında polisin de görevden alınacağı söyleniyor. Yüzlerce polis "kıyımdan" geçirilecek. Yetmedi savcıların yetkileri kısılacak, yeni yönetmelikle "gizli" soruşturmaların önüne geçilecek.
2009 yılında Ergenekon soruşturmaları başladığında yine bugünküne benzer uygulamalar yapılmıştı. Başbakan o gün "eğer bugün hakimlerimiz, savcılarımız hiçbir baskı ve tehdide boyun eğmeden görevlerini yapabiliyorsa, bu güven verici bir gelişmedir. Bundan kim, neden rahatsız olabilir? Bunu kim, neden engellemeye çalışabilir? Bakınız ortada son derece vahim, son derece ağır iddialar var. Yasalarımıza göre suç teşkil eden iddialar var" diyordu.
O gün bunları diyen başbakan, bugün de aynı şeyler söz konusu iken neden bu savcıları tehdit ediyor? sahiden bir başbakana, demokratik ülkede bir başbakana bu yakışıyor mu? Bunlar da suç değil mi?
Baskın Oran'ın dediği gibi; "Hükümet tıpkı Adnan Menderes gibi kendine yapılacak soruşturmaları ortadan kaldırmak için bu türden adımlar atıyor."
Hükümet işi o kadar abarttı ki, bütün emniyet müdürlüklerindeki basın odaları apar topar kapatıldı. Bu ne telaş, bu ne korku? Acaba bu derin operasyonları buradaki gazeteciler mi yaptırıyordu?
Operasyonları uluslararası güçlere dayandıranlar, özellikle gazeteciler bu uygulamaya ne diyecekler, bunu nasıl savunacaklar merak ediyorum.
Bir ülkede birilerinin haksız yere hükümete yönelik operasyon yapmasına hiç kimse razı olmaz. Belki aciz içindeki muhalefet destekler ama bunun pek de önemi olmaz. Ama iktidar mensuplarının yolsuzluklarının soruşturulması bu kadar açık biçimde, bizzat iktidar tarafından engelleniyorsa ve iktidarın başbakanı bu yapılanları aleni biçimde savunuyor ve üzerilerine gelenlerden hesap sorulacağını bağıra, bağıra söylüyorsa, o ülkenin vay haline demekten başka da bir şey kalmıyor.

Bir millet bu kadar kör, bu kadar sağır, duyarlılıklarını bu kadar yitirmişse gerçekten vay halimize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder