19 Aralık 2013 Perşembe

HÜKÜMET ELİNİ YARGIDAN ÇEKMELİDİR

Türkiye son 5 yıldır sürpriz soruşturmalara alıştı.  Sabahın köründe ev ve işyeri baskınları yapıldı. Sağlıklı, hasta denilmedi insanlar son derece rahatsız edici biçimde arandı, gözaltına alındı. "Ülke bağırsaklarını temizliyor" denilerek hükümet bunlara tepki göstermedi, tam tersine destek oldu. Bu dönemde hükümeti uyaran çok sayıda yazı yayınlandı. "Eğer hukuksuzluğa göz yumarsanız bir gün bu yapılanlar size karşı da yapılabilir" denildi. O zamanlar aldırış edilmedi. Ve o gün yapılanların tamamı "siyaset üzerine vesayet rejimi kurmak isteyenler" üzerine yapılıyordu. Yani siyasiydi.
Bugün aynı savcılar bu kez tamamen paraya dayanan operasyonlar yaptılar. Aynı yöntem ve usulleri kullandılar. Yine savcılar talimat verdi. Savcının talimat verdiği polisler kimseye haber vermedi. Yine sabahın köründe baskınlar düzenlendi. Üstelik bu kez aylardır yer yer kamuoyunun gündemine de gelen altın kaçakçılığı ve rüşvet olaylarının soruşturması yapılıyordu. Soruşturmanın tarafları da hükümetin bakanları ve memurlarıydı. Yani kimseye haber verilmemesinin tartışılmaz biçimde sebepleri vardı. Buna rağmen başta başbakan olmak üzere hükümet yetkilileri ve taraftarları isyan ediyorlar; "bakana bağlı polisler bakanın oğlunu gözaltına alıyor ve bundan bakanın haberi olmuyor. Böyle bir uygulama olabilir mi?"
Bunu savunmak bana oldukça komik geliyor. Bu durumda bu sözleri söyleyebilmeyi biraz yüzsüzlük olarak görüyorum. Dünyanın neresinde yolsuzluk yapanın babasına, veya amirine haber verilebilir. Gerçekten dürüst ve bağımsız insanların bunu savunabilmesi mümkün değildir.
Bakın hükümetin haberi olmasıyla birlikte yaşananlara, bu yapılanları daha kolay anlarsınız. Adalet bakanı Sadullah Ergin belediye başkanı gösterileceği ilde çalışma yapıyordu. Derhal İstanbul'a geldi. Oğlu rüşvetten gözaltına alınan İçişleri bakanı Muammer Güler İstanbul'a geldi. Başbakan Ankara'da Cumhurbaşkanı ile bile görüştükten sonra İstanbul'a geldi. Adalet bakanı İstanbul Başsavcısı Turan Çolakkadı ile toplantı yaptı. Soruşturmayı Başsavcı vekili Zekeriye Öz'ün talimatıyla Celal Kara yürütüyordu. Bunun dışında konuyu bilen ve takip eden kimse yoktu. Turan Çolakkadı bu soruşturmaya iki savcı daha atadı. ve bir genelge yayınlayarak  " Bu genelgeye göre, rüşvet soruşturmasına yeni atanan iki savcıyla (Mustafa Erol ile Ekrem Aydıner ) başından beri soruşturmayı yürüten Celal Kara arasında ihtilaf çıkması hâlinde iki yeni savcının kararı geçerli olacak" dedi.  Yani soruşturmayı yürüten savcı boşa çıkarılmış oldu ve bundan sonra o iki savcı ne derse o yapılacak demektir.
Bütün bu olaylardan sonra sosyal medyaya yansıyan söylenti, bu aşamaya kadar nezarette olan bakan çocukları, emniyet amirinin odasına alındı.
Düşünün İçişleri bakanının oğlu, Ekonomi bakanının oğlu, Şehircilik bakanının oğlu ve Avrupa bakanının kendisi bu soruşturmada yer alıyor, bakan çocukları rüşvet ve yolsuzluktan gözaltına alınıyor. ve bu soruşturma bu bakanların izinleri ve bilgileri dahilinde yapılsın isteniyor. Gerçekten kulağınıza nasıl geliyor ki, bu savlar ileri sürülebiliyor?
Bir defa burada rüşvet ve yolsuzluk gibi adi bir suç söz konusudur. Olması gereken; hükümetin haberi olduğunda hiçbir şekilde kızgınlık ve kırgınlık gösterilmeden, operasyonu yapan emniyet birimlerine ve savcılara karışmadan, bu operasyonun boyutlarının ortaya çıkmasını beklemek olmalıdır. Elbette bu adı geçen bakanların derhal istifa etmesi ve görevden alınması gerekir.
Durum netleşip olaylar aydınlandıktan sonra emniyetin, savcının yaptıkları yanlışlar varsa bunların hesabı o zaman sorulmalıdır.
Ama bana kalırsa bu hükümetin onu sorması da bira hayli ayıp olur. Çünkü son 5 - 6 yıldır bu ülkede benzer o kadar çok soruşturma yapıldı ve hükümet bunların hepsine destek oldu. İşin ucu kendine dokununca mı anladı burada bir hukuksuzluk olduğunu. Hükümetten çıkarı olan birçok gazetecinin bu tezi savunduklarını biliyoruz. Hal böyle olduğu için yandaş medya sözü ortaya çıkmıştır.
Hükümetin müdahale dayanağı,  "devlet içinde devlet var. Bunar hükümete operasyon yapıyor"  savunmasına dayanıyor. Bazıları ise Halkbank genel müdürünü gerekçe göstererek uluslararası güçlere dayandırıyor bu operasyonu.
12 yıllık bir iktidarın devlet içinde devlet var tezi hiçbir şekilde yakışmıyor. Devlet içinde devlet yeni mi ortaya çıktı. Daha önceleri bunun üzerine kitaplar yazıldı. Buna rağmen hükümet bu devlet içinde devlet vasıtasıyla birçok kişinin hapse girmesine destek oldu. Bu güçler hükümetin gözüne sokulmasına rağmen, o zaman neden akıllarına gelemdi?
Halk bankası üzerindeki uluslararası oyunlara gelince, bu Halk bankasına yapılan bir operasyon değil, genel müdürünün aldığı rüşvetleri ve bunun belgesi olarak da onun evinde çıkan paraların operasyonudur.
Bu gösterilen belgeler hukuk tarafından doğrulanırsa bu kadar çok pisliğe rağmen, şu veya bu sebeple bu olanlara göz mü yumulsaydı?
Türkiye temizlenecekse bunlara engel olmamak, amasız, destek olmak gerekir.

Son söz; dün yapılanlar hukuka uygun idiyse bugün yapılanlar daha da uygundur. Hükümet inandırıcı olacaksa yargıdan elini çekmelidir. Aksi takdirde şaibeden kurtulamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder