Türkiye son 5 yıldır
sürpriz soruşturmalara alıştı. Sabahın
köründe ev ve işyeri baskınları yapıldı. Sağlıklı, hasta denilmedi insanlar son
derece rahatsız edici biçimde arandı, gözaltına alındı. "Ülke bağırsaklarını
temizliyor" denilerek hükümet bunlara tepki göstermedi, tam tersine destek
oldu. Bu dönemde hükümeti uyaran çok sayıda yazı yayınlandı. "Eğer
hukuksuzluğa göz yumarsanız bir gün bu yapılanlar size karşı da
yapılabilir" denildi. O zamanlar aldırış edilmedi. Ve o gün yapılanların
tamamı "siyaset üzerine vesayet rejimi kurmak isteyenler" üzerine
yapılıyordu. Yani siyasiydi.
Bugün aynı savcılar
bu kez tamamen paraya dayanan operasyonlar yaptılar. Aynı yöntem ve usulleri
kullandılar. Yine savcılar talimat verdi. Savcının talimat verdiği polisler kimseye
haber vermedi. Yine sabahın köründe baskınlar düzenlendi. Üstelik bu kez
aylardır yer yer kamuoyunun gündemine de gelen altın kaçakçılığı ve rüşvet
olaylarının soruşturması yapılıyordu. Soruşturmanın tarafları da hükümetin
bakanları ve memurlarıydı. Yani kimseye haber verilmemesinin tartışılmaz
biçimde sebepleri vardı. Buna rağmen başta başbakan olmak üzere hükümet
yetkilileri ve taraftarları isyan ediyorlar; "bakana bağlı polisler
bakanın oğlunu gözaltına alıyor ve bundan bakanın haberi olmuyor. Böyle bir
uygulama olabilir mi?"
Bunu savunmak bana
oldukça komik geliyor. Bu durumda bu sözleri söyleyebilmeyi biraz yüzsüzlük
olarak görüyorum. Dünyanın neresinde yolsuzluk yapanın babasına, veya amirine
haber verilebilir. Gerçekten dürüst ve bağımsız insanların bunu savunabilmesi
mümkün değildir.
Bakın hükümetin
haberi olmasıyla birlikte yaşananlara, bu yapılanları daha kolay anlarsınız.
Adalet bakanı Sadullah Ergin belediye başkanı gösterileceği ilde çalışma
yapıyordu. Derhal İstanbul'a geldi. Oğlu rüşvetten gözaltına alınan İçişleri
bakanı Muammer Güler İstanbul'a geldi. Başbakan Ankara'da Cumhurbaşkanı ile
bile görüştükten sonra İstanbul'a geldi. Adalet bakanı İstanbul Başsavcısı
Turan Çolakkadı ile toplantı yaptı. Soruşturmayı Başsavcı vekili Zekeriye Öz'ün
talimatıyla Celal Kara yürütüyordu. Bunun dışında konuyu bilen ve takip eden
kimse yoktu. Turan Çolakkadı bu soruşturmaya iki savcı daha atadı. ve bir
genelge yayınlayarak " Bu genelgeye
göre, rüşvet soruşturmasına yeni atanan iki savcıyla (Mustafa Erol ile Ekrem
Aydıner ) başından beri soruşturmayı yürüten Celal Kara arasında ihtilaf
çıkması hâlinde iki yeni savcının kararı geçerli olacak" dedi. Yani soruşturmayı yürüten savcı boşa
çıkarılmış oldu ve bundan sonra o iki savcı ne derse o yapılacak demektir.
Bütün bu olaylardan
sonra sosyal medyaya yansıyan söylenti, bu aşamaya kadar nezarette olan bakan
çocukları, emniyet amirinin odasına alındı.
Düşünün İçişleri
bakanının oğlu, Ekonomi bakanının oğlu, Şehircilik bakanının oğlu ve Avrupa
bakanının kendisi bu soruşturmada yer alıyor, bakan çocukları rüşvet ve
yolsuzluktan gözaltına alınıyor. ve bu soruşturma bu bakanların izinleri ve
bilgileri dahilinde yapılsın isteniyor. Gerçekten kulağınıza nasıl geliyor ki,
bu savlar ileri sürülebiliyor?
Bir defa burada
rüşvet ve yolsuzluk gibi adi bir suç söz konusudur. Olması gereken; hükümetin
haberi olduğunda hiçbir şekilde kızgınlık ve kırgınlık gösterilmeden, operasyonu
yapan emniyet birimlerine ve savcılara karışmadan, bu operasyonun boyutlarının
ortaya çıkmasını beklemek olmalıdır. Elbette bu adı geçen bakanların derhal
istifa etmesi ve görevden alınması gerekir.
Durum netleşip
olaylar aydınlandıktan sonra emniyetin, savcının yaptıkları yanlışlar varsa bunların
hesabı o zaman sorulmalıdır.
Ama bana kalırsa bu
hükümetin onu sorması da bira hayli ayıp olur. Çünkü son 5 - 6 yıldır bu ülkede
benzer o kadar çok soruşturma yapıldı ve hükümet bunların hepsine destek oldu.
İşin ucu kendine dokununca mı anladı burada bir hukuksuzluk olduğunu.
Hükümetten çıkarı olan birçok gazetecinin bu tezi savunduklarını biliyoruz. Hal
böyle olduğu için yandaş medya sözü ortaya çıkmıştır.
Hükümetin müdahale
dayanağı, "devlet içinde devlet
var. Bunar hükümete operasyon yapıyor"
savunmasına dayanıyor. Bazıları ise Halkbank genel müdürünü gerekçe
göstererek uluslararası güçlere dayandırıyor bu operasyonu.
12 yıllık bir
iktidarın devlet içinde devlet var tezi hiçbir şekilde yakışmıyor. Devlet
içinde devlet yeni mi ortaya çıktı. Daha önceleri bunun üzerine kitaplar
yazıldı. Buna rağmen hükümet bu devlet içinde devlet vasıtasıyla birçok kişinin
hapse girmesine destek oldu. Bu güçler hükümetin gözüne sokulmasına rağmen, o
zaman neden akıllarına gelemdi?
Halk bankası
üzerindeki uluslararası oyunlara gelince, bu Halk bankasına yapılan bir
operasyon değil, genel müdürünün aldığı rüşvetleri ve bunun belgesi olarak da onun
evinde çıkan paraların operasyonudur.
Bu gösterilen
belgeler hukuk tarafından doğrulanırsa bu kadar çok pisliğe rağmen, şu veya bu
sebeple bu olanlara göz mü yumulsaydı?
Türkiye
temizlenecekse bunlara engel olmamak, amasız, destek olmak gerekir.
Son söz; dün
yapılanlar hukuka uygun idiyse bugün yapılanlar daha da uygundur. Hükümet
inandırıcı olacaksa yargıdan elini çekmelidir. Aksi takdirde şaibeden
kurtulamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder