Geçen hafta TBMM’sinde kanun tasarı ve teklifleri
görüşülürken gecenin ilerleyen saatlerinde AK Partili altı milletvekili
tarafından geçici 1. Maddeye eklenmek üzere bir ek fıkra önerildi. Bu fıkra
teklifinden itibaren ülke ayağa kalktı desek yeridir. Özellikle kadın
dernekleri çok duyarlı davrandılar. Teklifin kapsamında olmayan iddialar ortaya
saçıldı. Toplumda ‘hükümet tecavüzcüleri koruyor’ diye infial oluştu.
Gerçekten hükümet tecavüzcüleri korumak için mi bu
teklifi vermişti?
Doğru tespitler yapmak için önce teklifi buraya
yazmak gerekir. Teklif tam olarak şöyleydi;
“Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka
bir neden olmaksızın 16-11-2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda, ceza
mahkemesi kanununun 231. Maddesinin koşullarına bakılmaksızın hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine
karar verilir.”
Ve “eğer ileride evlilik, failin kusuru nedeniyle
sona erer ise cezanın ertelenmesi sona erer ve ceza infaz edilir. Cezanın
ertelenmesi durumunda da suça azmettiren ve suçun işlenmesine yardım edenler
hakkında açılmış olan dava düşer ve ceza ortadan kalkar” deniliyor.
Kabul etmek gerekir ki; böylesine duyarlı bir
konuda, herhangi bir araştırma, çalışma yapılmadan ve başta milletvekilleri
olmak üzere, kadın dernekleri ve toplum doğru dürüst bilgilendirilmeden torba
yasaya, gece yarısı böyle bir madde eklemeye kalkarsan toplum haklı olarak
ayağa kalkar. Gösterilen tepkiler az bile.
Neden az bile?
Çünkü bu toplumda cinsel istismar oldukça yaygındır
TUİK’in verilerine göre 2015 yılında 17 yaşın altındaki kız çocuklarının 17.800’ü
doğum yapmış. Bu cinsel istismarda resmi rakam. Bir de resmi olmayanları dikkate alsak en az 20.000 cinsel istismar sorunu var demektir. Ve bu sadece bir yılda yaşanan olay sayısıdır. Bırakın komşunun kızına cinsel istismarı, aile içinde cinsel
istismar (ensest ilişki) ve yurtlar başta olmak üzere erkek çocuklara cinsel
istismar toplumun gündeminden, gazete TV haberlerinden düşmüyor.
Yani cinsel istismar suçlarının bolca işlendiği bir
toplumda, cinsel istismar nedeniyle “mağdur olmuş!” 3400 kişinin faydalanacağı
teklifi torba yasaya koymak hiçbir doğru aklın işi olamaz.
Hükümet ve Ak Parti yetkililerin savunması şu: Bu
3400 kişi evlenmiş, çocuk çoluğa karışmış, aile mağdur oluyor. O halde biz bu
mağduriyeti ortadan kaldıralım. Bu toplumun kanayan yarasıdır, bu yaraya merhem
olmak için bu teklif getirildi.
Bir defa bu 3400 kişi cinsel istismar suçu işlemiş.
Her suçta olduğu gibi bunlar da işledikleri suçun cezasını çekiyorlar. Sonradan
aile olmuş olsalar bile.
Bu cinsel istismar suçunu işleyen erkeğin yaşının büyük
olması bu suçun cezasının büyümesine etki etmelidir. Çocuk kız ile genç erkeğin
birlikte karar vermiş olmaları da bir şeyi değiştirmemesi gerekir. Zira o kız
daha küçük ve kendi geleceği için karar verecek durumda olamaz ve kanuna göre de sayılmamaktadır.
Devletin görevi 3400 kişinin mağduriyetini
gidermekten çok, bu tür yeni mağduriyetlerin olmasının önüne geçmek olmalıdır.
Bunu da üniversitelerden yardım alarak, Aile ve sosyal politikalar bakanlığı çözmelidir.
Elbette bu bir günde çözülecek konu değildir. Ama bu yönde çalışmalar
yapılırsa bu sayı her yıl düşer. Siz devlet olarak bunu yapmazsanız, sadece bu
konuda bir mağdurun haberi çıkınca Aile bakanlığı olarak gidip o mağdurun yanında yer
almakla bu sorunu çözemezsiniz.
Kaldı ki siz bu yasa teklifi ile 3400 “mağdurun”
sorununu çözdüğünüzü düşünürken, toplumda bu tür istismarları teşvik
edeceğinizi, ettiğinizi de görmeniz gerekir.
Nedir bu teşvik?
Bu tür cinsel istismarların yaşandığı ortamlarda, bu
insanlar, ‘nasıl olsa birkaç yılda bir kanun çıkarılıyor ve affediliyor’ diye
bu suçların işlenmesine de, bu suçların artmasında da sebep oluyorsunuz.
Bütün bunlardan dolayı devlet bin – iki bin kişiye
göre bir kanuni düzenleme yapmamalıdır. Kanunlar bütün topluma göre yapılır ve
genel kuralları içerir. Bu tür özel çözümler ilgili mahkemeler tarafından
üretilmelidir. Ama elbette ki bütün bunlar evrensel hukuk kuralları
çerçevesinde çalışan, etkili ve yetkili kişilerden etkilemeyen bir hukuk
sistemi içerisinde olur.
Onun için devlete düşen ilk görev, böyle bir hukuk
sistemini sağlamaktır. Toplum buna güvenebilmelidir. Sonra da toplumun çok
büyük bir kesimi ile uzlaşı içerisinde yapılan bir anayasa ve kanunlar
hazırlamaktır.
Yoksa siz istediğiniz kadar iyi niyet çerçevesinde
kanun teklifi, tasarısı sunun, bunun arkasında art niyet aranır. Ve çoğu kez de yaşanan olaylar bu art niyet dediklerinizi haklı çıkarır.
Nusret Yılmazer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder