Getirilen
Anayasa değişikliği ile halk bir taraftan bir tek kişiyi, Cumhurbaşkanını
seçerek o kişinin, dilediği isimlerden oluşan bir hükümet kurmasını
sağlayacaktır. Bu tek kişi kendine istediği kadar başkan yardımcısı ve bakan
belirleyecek, üst düzey devlet görevlilerini belirleyecek. Ve bunlar tek
kişinin personeli sayılacaktır. Bu tek kişi ve personelini denetleyen bir
meclis olmayacaktır. Bu Cumhurbaşkanının uygulamaları, hükümeti denetlemekle
görevli milletvekilleri tarafından sorgulanamayacaktır.
Diğer
taraftan bu yeni anayasa değişikliğinde halk, hükümeti oluşturacak olan
Cumhurbaşkanının seçimi ile aynı günde 600 milletvekilini de seçecek ve
TBMM’sini oluşturacaktır.
Sayısının
artırılarak güçlü imajı verildiği bu meclisin milletvekillerinin gerçekten çok
da büyük bir fonksiyonu olmayacaktır. Zira tek kişilik hükümetin ne bakanını
görebilecek, ne de hükümetin başı olan Cumhurbaşkanı ile bir araya
gelebilecektir. Görmediği bilmediği ve herhangi bir soru dahi soramayacağı bu
hükümet üzerinde, sayısı çok ama işlevi az milletvekilleri nasıl bir denetim
yapabilir ki?
Zaten bu
yeni sistemin özünü de bu oluşturuyor. Deniyor ki, “artık bu yeni tek kişilik
hükümetin denetleyicisi direk halk olacaktır.”
Peki, halk
beş yıllığına seçtiği bu hükümeti nasıl denetler? Halkın böyle bir yetkisi var
mı?
Bu gerçekten
tam bir aldatmacadan ibaret gibi duruyor. Zira halk beş yılda bir sandığa gidip
bir tek kişiyi, Cumhurbaşkanını seçecektir. Halk bu tek kişilik hükümetin uygulamalarından
şikâyetçi de olsa, hatta o hükümetin uygulamalarından perişan hale gelse de
hükümete karşı bir şey yapma imkanı yoktur. Halkın bir kez seçme yetkisi vardır
ve beş yıl boyunca başka da bir yetkisi yoktur. Beş yıl sonra yeni kararnameler
ile seçimler ertelenmemiş ise yapılacak seçimlerde gidip oy kullanacaktır.
İşte şu anda
kötü sayılan parlamento hükümet sisteminde, hükümeti denetleme yetkisi halkın
seçtiği milletvekillerinin elinde idi. Bu milletvekilleri mecliste hükümetin
temsilcileri olan ve yine o meclisteki seçilmiş milletvekillerinden oluşmuş
bakanlara soru sorup meclis kürsüsünden cevap alabiliyordu.
Bu ne işe
yarıyordu derseniz; bu hükümetin uygulamalarını mecliste, halkın gözü önünde
tartışmaya açıyordu. Halk bu uygulamalar hakkında anında bilgi sahibi
olabiliyor ve yaşanacak olumsuzluklarla ilgili endişe duyarsa kendi seçtiği,
kendisinin oy verdiği partisinin milletvekillerini baskı altına alabiliyordu.
Çünkü bu dönemdeki milletvekilleri işleri gereği kendini seçen halkla sık sık
bir araya geliyorlar.
Hâlbuki yeni
sistemde bakanlar meclisteki seçilen milletvekillerinden oluşmayacağı için
(seçilmiş milletvekilinden bakan olsa bile milletvekilliği düşüyor) halkla da
beş yıl boyunca işi olmayacaktır. Seçilen milletvekilleri bakanları
göremeyecek, soru soramayacak ve uygulamaları tartışamayacaktır.
Yeni
sistemde; 300 milletvekili bir araya gelebilirse hükümet hakkında bir araştırma
talep edebilecektir. 360 milletvekili ile bir soruşturma açılabilecek, 400
milletvekili ile yüce divana gidip yargılama yapılması sağlanacaktır. Bu fiili
olarak neredeyse imkânsız bir durumdur. Çünkü %50 ile seçilecek bir
Cumhurbaşkanının partisi aynı anda yapılan seçimde meclisin de ezici bir
çoğunluğuna sahip olacaktır. Yani 350’ye yakın bir milletvekili seçilecek olan
Cumhurbaşkanının partisinden olacaktır. O Cumhurbaşkanının milletvekili olarak
belirlediği isimlerden oluşacaktır. Dolaysıyla o bir kişinin belirlediği
milletvekilinin, kendisini belirleyen, atayan Cumhurbaşkanına karşı davranması
neredeyse imkansız olması bundandır.
Yeni Meclis
sadece kanun yapan bir kurum olacaktır. O da Cumhurbaşkanının görev alanına
girmeyen konularda. Çünkü siyasi ve sosyal haklar dışında her konu ile ilgili
Cumhurbaşkanı kararname yayınlayabiliyor.
Birincisi
sadece kanun yapabilecek bir meclis milletvekillerinin halk içinden seçilmesine
gerek yoktur. Madem kanun yapılacak bu konuda uzman kişilerin seçilmesi daha
doğru olacaktır. Üstelik sayının artırılması değil düşürülmesi daha doğru olur.
İkincisi, hükümete karşı bu kadar yetkisiz
olan meclis ne yapacak ki, hükümetin başı olan Cumhurbaşkanı, canı istediğinde
bu meclisi görevden alma yetkisine sahip oluyor? Yani kendisiyle birlikte
Meclisin seçimlerini yeniliyor.
Bir de mevcut başbakan bunu meydanlarda
övünerek anlatıyor; “Cumhurbaşkanı ve meclis karşılıklı olarak seçimleri
yenileme (fesih) yetkisine sahip olduğu için mecburen uzlaşacaklar. Aksi
takdirde her ikisi de yönetme süresinden kaybeder.”
Ne kadar doğru gibi değil mi? İyi de
şimdi neden Cumhurbaşkanı ve başbakan (aynı partiden olmasına rağmen) uzlaşmıyor,
uzlaşmaya zorlanmıyor? Uzlaşmak için illahi tek kişinin alabildiğine yetkili
olduğu bu sistem mi gerekli?
Bu kadar
yetkisiz mecliste, olur da 300 milletvekili bir şekilde bir araya gelip de
araştırma önergesi verirse bu takdirde Cumhurbaşkanı “siz ileri gittiniz”
deyip, o meclisin görevine son verir ve kendi seçimi ile birlikte seçimlerin
yeniden yapılmasını sağlar. Bu takdirde de kendi partisinden, kendisine daha
sadık kişilerden oluşan yeni kişilerin seçilmesini sağlamış olur.
Meselenin
özü budur yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder