26 Aralık 2010 Pazar

BEYLİKDÜZÜ METROBÜS İHALESİ 13 OCAKTA

Metrobüsün Avcıalr - Beylikdüzü etabının ihalesi 13 Ocak’ta yapılıyor. Eğer yeniden değişmez ise bu tarih, bu kez kesin. En azından şimdilik yapılan açıklama ve bir iki kanaldan onaylattığımız bilgi bu.
Neden yeniden değişmez ise dedik. Çünkü daha önce açıklanan ihale tarihi iki kez değişti. 2009 Mayıs’ında yapılacak ihale yapılmadı. 2010 Eylül ayında yapılacak diye açıklamalar yapıldı. Bu açıklamalar bütün basında yer aldı. Halen de bu haberler internette durmaktadır. Ama yine ses seda çıkmadı. Bu kez de ihale tarihi 13 Ocak olarak açıklandı.
Önceki akşam saat 21 sularında Yerel Kulis Gazetesi’nden Cengiz Alçayır aradı beni. ‘’Nusret Bey siz metrobüsle ilgili yazılar yazıyorsunuz. Geçen günkü yazınızı da okudum. Biraz önce İETT Genel Müdürü Hayri Baraçlı ile görüştüm. Beylikdüzü Metrobüs hattının ihalesi 13 Ocakta yapılıyor diye açıklama yaptı’’ dedi.
Dün sabah kalktığımda ilk işim bu konuyu araştırmak oldu. İETT Genel Müdürlüğü’nü aradım. Birkaç yetkiliyle konuştum. Ama Genel Müdür’e ulaşamadım.
Ulaştığım kaynaklardan ve Cengiz Alçayır’dan aldığım bilgileri, Beylikdüzü Belediye Başkan Yardımcısı Tahir Sert ile paylaştım. Bu bilgilerin doğruluğu konusunda fikrini sordum.
Tahir Sert’ten de, ‘’Evet Nusret Bey bu bilgi doğrudur. Ben de İETT Genel Müdürü ile görüştüm, Beylikdüzü Metrobüs hattının ihalesi 13 Ocakta yapılıyor. Bu kesin’’ dedi.
9 Aralık tarihinde yazdığımız yazıda ‘’Beylikdüzü’ne metrobüs ihalesinin eli kulağında’’ diye yazmıştık. Ve Gerçek Gazetesi benim bu haberi ‘’Metrobüs’ten haber var’’ manşet haberiyle duyurmuştu okuyucularına.
Benim daha önce yazdığım ve 9 Aralık tarihli yazımda belirttiğim gibi Metrobüs ihalesi yine seçim arifesine kalacak.
Haziran ayı içerisinde seçimin olacağı mutlak gibi gözüküyor. Belki bu tarih Mayıs ayı sonu da olabilir. Böylece, Ocak ayı içerisinde yapılacak ihale’ye Mart, Nisan gibi start verilecek. Bir ay sonra da seçim var. Dolaysıyla seçim sürecinde, bu kadar gecikme unutulmuş olacak ve seçim propaganda malzemesi olarak kullanılacaktır.
Böylece 2009 Mayıs ayında başlanacak denilen Beylikdüzü metrobüs hattına, iki yıl gecikmeli de olsa 2011 Nisan ayında başlanılmış olacak.
Metrobüs hattı Beylikdüzü için çok mu önemli?
Evet oldukça önemli bir duruma gelmiştir.
Bölgemizde sayıları sürekli artan AVM’ler insanları İstanbul’dan bölgemize çekmeye başladı. Dolaysıyla insan ve araç sirkülasyonu sürekli artan bir bölgede yollar genişlemeyince, trafikte oldukça sıkıntı yaşanmaya başlandı. Eskiden İstanbul’dan gelişte Avcılar’a kadar yaşanırdı trafik sıkışıklığı. Şimdi esas sıkışıklık Avcılar Beylikdüzü arasında yaşanıyor.
Bu bölgede sürekli yüksek katlı binalar yapacaksınız. Toplu Yaşam alanları, ‘’planlı kentler’’ yaratacaksınız. İstanbul’un nüfusunu bu bölgeye yığmaya çalışacaksınız, ama ulaşım alanında buna uygun düzenleme olmayacak. Böyle bir şey elbette mümkün değildi. Bölge insanını canından bezdirdi. Birçok kişi özel aracıyla inmeyecek İstanbul’a ama, başka da çaresi yok. Avcılar Metrobüs son durağında ise yeterli otopark alanı yoktu.
Metrobüs’ün son durağı olacak Beylidüzü Tüyap bölgesinde ise, araç otoparkı açısından sorun yok. Sadece önemli fuar haftalarında dolan bu otoparklar diğer zamanlarda boş durmaktadır.
Evet bu bölge için metro hattı da planlanıyor. Ama onun da ne zaman geleceği konusunda net bir bilgi yok.
Aslına bakarsanız Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da, yaptığı son konuşmalarda sürekli Beylikdüzü Bakırköy metro hattının yapımından bahsetti. 25km olacak bu güzergah ile ilgili açıklamalar yaptı. İnsanlar, ‘acaba Metrobüs hattından vazgeçiliyor da, metro projosi mi yapılıyor’ diye de sorar oldular. Diğer taraftan da metro ihalelerini ve projelerini ulaştırma Bakanlığı yapacak diye de kanun çıktı. Dolaysıyla ortada bir belirsizlik doğdu. İhalesi yapılmış metro hatları bile Büyükşehirlerden Bakanlığa devredilecekken, Başkan Topbaş’ın bu açıklamaları pek anlaşılmadı.
Ancak AKP yetkilileri bu işi siyasi bir karar olarak gördüklerini söylediler ve bu konuda verilen sözler yerine getirilecek dediler.
Doğrusu ben de iyi planlanmış bir metro projesinin bu bölge için daha doğru olduğunu düşünüyorum. Zira metrobüsün Beylikdüzü etabında farklı sorunlar da yaşanacak. Uygulamaya girmiş metrobüs hatlarında küçük rampalarda yaşanan ‘’metrobüsün çıkamama’’ sorunu Haramidere’de fazlasıyla yaşanacaktır. Burada yapılması gereken büyük viyadük projesi uygulanmaz ise bu sıkıntı kaçınılmazdır.
Yalnızca bildiğimiz otobüsler bu alanda çalışacak ve metrobüs denen araçlar bu yolda çalışamayacaktır.
Her şeye rağmen tercihli yol diyebileceğimiz bu metrobüs uygulamasının, bu bölgede yaşanan yoğun trafik sorununa bir miktar çözüm olacağı muhakkaktır.
Umarız bu tarih yeniden ertelenmez.
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com

BEYLİKDÜZÜ’NE METROBÜSÜN ‘’ELİ KULAĞINDA’’

Yılan hikayesine dönen Beylikdüzü Metrobüs güzergahı ile ilgili yeni bilgiler öğrendim. Öğrendiğim bilgilerin başında; önceki projede maliyeti artıran birçok özellik yeni projede yok. Dolaysıyla yapımı biraz daha kolay gibi gözüküyor. Bu bilgileri sizinle paylaşmadan önce bu yılan hikayesini ve eski güzergahla ilgili bilgileri kısaca hatırlatalım.
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ilk olarak yerel seçimlerden önce Kıraç’ta yaptığı konuşmada, Metrobüsün Beylikdüzü’ne geleceği sözünü vermişti. Sonra bu sözü çok tekrarladı Sayın Başkan.
Yine AKP Beylikdüzü’nde yerel seçim çalışması yapıyor. Hemen her toplantısında metrobüs sözü var. ‘Bize oy verin ki, Metrobüs Beylikdüzü’ne gelsin. Kadir Topbaş Büyükşehir’de kazanacak. Biz de Beylikdüzü’nde kazanırsak metrobüs Beylikdüzü’ne gelir. Zaten projeler hazır deniliyordu.
Sonra referandum sürecinde tekrar, Metrobüsün Beylikdüzü’ne gelmesi sözleri verildi. Ama söz vermek işin yapılacağı anlamına gelmiyor. Onun için Ben de Hüseyin Şengül de; ‘’Metrobüs artık seçim malzemesi olmasın’’ diye yazılar yazdık.
Beylikdüzü Belediye Meclisinin 02-02-2010 tarihli meclis oturumunu izliyorum. CHP grubu metrobüs’ün Beylikdüzü’ne gelmesiyle ilgili bir önerge vermiş. Bu konuda çalışmaların hangi aşamada olduğunun bilgisini istemişti.
Belediye Başkan yardımcısı Tahir Sert, metrobüs projesini meclis salonunda boydan boya açarak bilgi verdi. ‘’Beylikdüzü Belediyesi ve Esenyurt Belediyesi olarak metrobüs projesi üzerindeki çalışmaları tamamladık. Metrobüsün Beylikdüzü’ne gelmesiyle ilgili projede, her iki ilçemizin sınırları kapsamındaki sorunları çözdük. Yani bu iki ilçede, metrobüs güzergahı ile ilgili sorun kalmadı.’’
‘’Şimdi proje tamamlanıp ihale yapılabilir. Bizim temennimiz 2010 yılı içerisinde metrobüsün Beylikdüzü’ne gelmesidir’’ dedi.
Tanıtılan projeye göre E 5, Hasırcılar’ın önündeki metrobüs durağından sonra yol yerin altına alınıyor. Beylikdüzü Belediyesi önünde tekrar üste çıkıyordu. Beylikdüzü bölgesinde Migros ile Beylizyum arasında, bu bölgede, E5’in üstünde bir meydan yapılarak, yayaların gezi alanı olacaktı.
Ayrıca bölgede iki ayrı köprülü kavşak projesi olacaktı. Biri Migros’un önünde, diğeri de işlevini tam olarak yapamayan Beylikdüzü köprüsünün yenilenmesiydi.
Bu bilgilerden sonra ben 04-02-2010 tarihinde bir yazı yazdım ve BEYLİKDÜZÜ’NE METROBÜS BİRDAHAKİ SEÇİME… dedim.
Sonra ‘’Kaynak sıkıntısı’’ yaşandığı gerekçesiyle, Metrobüsün Beylikdüzüne gelme tarihi belirsiz duruma düştü. 22 Mayıs 2010’da, ‘’kamulaştırma maliyetlerinin yüksekliği’’ gerekçe gösterilerek, bir yıl daha bekleneceği söylendi.
Gazetemiz yazarlarından Hüseyin Şengül bu konu üzerine iki yazı yazdı ve ‘’Metrobüsümü istiyorum’’ kampanyasını başlattı. Sivil Toplum örgütlerine, siyasi partilere, hatta belediyeye çağrıda bulunarak bu kampanyaya sahip çıkmalarını istedi.
Kimseden ses çıkmadı.
Hüseyin Şengül kendisinin pankart açıp, imza toplayacağını yazmıştı.Hüseyin Şengül’ün bu eyleminin ilk destekçisi ben olurum elbette. Bizde adına sivil Toplum örgütü denen derneklerin veya üst birliklerin pek böyle dertleri yoktur. Hatta biraz da, belediyedekiler gücenmesin diye çekingen davranırlar.
Ancak bu iş ne aşamadadır, neler yapılıyor diye de düşünmeden edemiyor insan. Ben de son bir çaba ile bu alandaki çalışmalar ne durumdadır diye yetkililerle görüşmeye çalıştım.
Ulaştırma Daire Başkanlığından aldığım bilgiler resmi açıklama niteliğinde değiller. Resmi açıklama ancak Basın danışmanlığı aracılığı ile yapılıyor. Ancak oradan da öyle tez zamanda bilgi almak kolay değil. Bunu daha önce denediğim için biliyorum. Ben bu kurumda çalışan, konu hakkında yeterli bilgisi olan kişilerden bilgi aldım.
Beylikdüzü Belediyesi’nden ise Başkan yardımcısı Tahir Sert ve Başkan Yardımcısı Ali Gençbay’dan yeni bilgiler aldım.
Ulaşım Daire başkanlığından aldığım bilginin özü; Metrobüs projesi son halini almış, bütün plan ve projeler bitmiş ve şu anda proje Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Adem Baştürk’ün önünde. Her an ihaleye çıkabilir’’
Beylikdüzü Metrobüs güzergahının yeni projesini de gördüm. Yukarıda anlattığım eski projede değişiklikler olmuş. Projenin maliyeti biraz daha düşürülmüş.
Mesela Migros önündeki köprülü kavşak yok olmuş. E5’in yerin altına girmesi, bu yeni metrobüs projesinde yok. Sadece Beylikdüzü Belediye’sinin altındaki çamlık hizasında, elli metre genişliğinde, 150 metre uzunluğunda, adına meydan mı, köprü mü, ne derseniz öyle bir şey var.
Metrobüs duraklarının yerleri de değişmiş. Yeni duraklar, Topkapı’dan Avcılar’a gelişte olduğu gibi E5’in ortasında. Yani Metrobüs güzergahı E5’ten çıkmıyor. Dolaysıyla yeni kamulaştırma alanları pek yok.
Tüyap’ta, araçların otopark sorununu çözeceği otoparkların da yer aldığı, metrobüs son durağı var. BEKO karşısındaki SHEL’in orada bir durak, Bizimkent karşısında, Beylizyum’un önünde, Koçtaş’ın orada ve Hasırcıların orada duraklar var.
Ayrıca Hasırcıların orada, Edirne yönünden gelen araçların, Edirne yönüne dönüşünü sağlayan bir U köprü var.
Peki, bu proje ne zaman hayata geçer sorumuza ise kimse kesin bir tarih vermiyor. Ancak görüştüğüm herkesin ortak fikri; ‘’Her an ihaleye çıkabilir’’in yanında, ‘’en geç Aralık veya Ocak ayı içinde ihalenin yapılacağı’’ doğrultusunda.
‘’En geç Nisan ayı içerisinde başlanacak projenin ise 2011 yılı içerisinde bitirileceği’’ konusunda herkes hemfikir durumda.
Ben 04-02-2010 tarihli yazımda ne demiştim?
‘’Beylikdüzü’ne Metrobüs bir dahaki seçime’’ kalır.
İşte en geç Haziran’da yapılacak seçim öncesi temel atılacak, çalışma başlayacaktır. En azından şu anda net olmasa da, hemen her yetkilinin kanaati böyledir.
Metobüs’ün görüntüsü yok ama sesi uzaktan gelmeye başladı diyebiliriz.
Yazının başlığındaki ‘’Metrobüsün eli kulağında’’ sözü ise, görüştüğüm bir yetkiliye ait.
Nusret Yılmazer

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ NE İŞE YARIYOR?

Birçok akademisyen toplumu eleştirirken hep söylemiştir; ‘’Avrupa’da yaşayan insanların her biri ortalama 5 – 6 derneğin üyesidir. Halbuki bizde insanların çoğu dernek nedir bilmezler.
Sivil toplumun bu örgütlü hali, ülkenin demokrasisi ile yakından bağlantılıdır.’’
Bunu dinleyen olarak biz de üzülür, toplumumuzun bu duyarlılığa sahip olmasını arzu ederdik.
Sonra düşünmeye başlarız, bu ülkede insanlar neden derneklere üye olmazlar diye?
Sonra bizde de derneklerin sayısı arttı. Hemen her ilin, her ilçenin, hatta birçok köy derneği kuruldu. Bu hemşeri derneklerinin amacı dayanışma içinde olmaktı. Bunlardan bazıları gerçekten dayanışmayı, yardımlaşmayı sağladı da. Bir hemşerilerinin cenazesi olduğunda bunu ‘’ait oldukları’’ yere götürmeyi üstlendiler. Yemek verdiler vs.
Sonra değişik adlar altında birçok dernek kuruldu. Bunların çok azı amacına yönelik çalışma gösterdi. Kurulan derneklerin kimisi kumar oynatmak amacı güttü, kimisi de başka çıkar ilişkilerini sağlamak amacı güttü.
Birçoğu ise güzel amaçlar için kurulmuş olsa bile amacı doğrultusunda pek bir çaba göstermedi. Bunların bazıları yönetimdeki kişilerin çapsızlığından kaynaklansa da esas konu, halkın bu derneklere sahip çıkmamasıydı.
Elbette sivil toplum örgütü dediğimiz bu, her bir örgüte halkın büyük katılım göstermesi beklenmemeli. Dünyada da böyle bir katılım yoktur zaten. Ama bu tür dernek veya kurumların üyelerinden amaçları doğrultusunda çaba göstermeleri beklenir. Aksi durumda bu örgütlenmenin amacı sorgulanır, sorgulanmalı da.
Beylikdüzü ilçe olup da resmi törenlere sivil toplum örgütleri katılmaya başladığında, Kaymakam Yusuf Odabaş derneklerin çelenklerini toplu halde koyduruyordu. Yani bu sivil toplum örgütlerinin ismi okunmuyor, çelengini belli bir saygı duruşu gösteriminde bulundurmadan, dernekler arka arakaya çelenkleri anıta bırakıyordu.
Ben de bunun doğru olmadığı konusunda bir yazı yazdım ve bu sivil toplum örgütlerinin duyarlılıklarına saygı gösterilmesini istedim.
Kaymakam Odabaş şöyle demişti: ‘’Adam yedi kişiyi bulup bir dernek kuruyor. Maksat belli alanda sivil toplum faaliyeti yürütmek değil, bu tür yerlerde boy göstermek, kendi reklamını yapmak: Bunun için biz bunları sivil toplum örgütü olarak göremiyoruz’’ dedi.
Ben de bu tür derneklerin yanında işlevi olan sivil toplum kurumaları olduğunu, kurunun yanında yaşın da yanmaması gerektiğini söylemiştim. Sonraki törenlerde önceden kaymakamlık özel kalemine ismini yazdıran her sivil toplum örgütü çelengini, saygı duruşu yaparak anıta koydu.
Beylikdüzü ilçe olalı iki yılı geçti. Beylikdüzü’nde kurulan dernek sayısı bir hayli fazladır. Ama bunlar ne işe yarıyor doğrusu pek bilinmiyor.
Bunların birçoğu Kaymakam Yusuf Odabaş’ın dediği gibi, belli makamlardaki kişilerle görüşebilmek, bu kurumlarda işlerini görebilmek için dernek kurmuşlar, sivil toplum örgütü diye geçiniyorlar. Yaşadıkları kentin sorunları ile pek ilgili değillerdir. Belediyenin verdiği yemek veya kahvaltıda boy gösteririler. Belediyenin yanında, yandaş bir sivil toplum örgütü görüntüsü verirler.
Sivil toplum örgütü elbette belediyeden destek görecektir. Ama bu desteği kişisel olarak değil, derneğin varsa, toplumsal amacını gerçekleştirmek doğrultusunda kullanmalıdır. Mesela bir Kader Mahkumları Derneği var. Her yıl binlerce kitap toplar ve hapishanelere, mahkumlara gönderir. Sessiz sedasız işlevini gerçekleştirir.
Bir de bazı kişiler vardır ki belediyenin yaveri gibidirler. Hep aynı kişiler, aynı toplantılarda boy gösterirler. Başka kimse yokmuş gibi her yere bu kişiler seçilir.
Belki kamu yöneticilerinin işine gelir bu durum. Kendine yakın kişilerin her yerde olmasından memnun kalırlar. Ama inanın bu durum kimseye hayır getirmiyor, o resmi kurumun başındakilere de. Bu sivil toplum örgütü yöneticileri gittikleri yerlerde saygı ve ilgi de görüyorlardır. Ama bunu hak ettiklerini kimse söyleyemez.
Şimdi Beylikdüzü’ndeki bu dernekler iki platform olarak örgütlendiler. Biri ‘’Sivil İnsiyatif’’ adını almış, diğeri, ‘’Sivil toplum Gönüllüleri Platformu’’.
Ben Beylikdüzü ve ülke geneli ile ilgili iki öneri sundum. Beylikdüzü ile ilgili olan ‘’Çok geç olmadan Yeşil Vadi Yeşil olmalıdır’’ idi. Bence Beylikdüzü’nün de, bütün bölgenin de bu projeye çok ihtiyacı var.
Ve asıl olan, bu proje için yakında çok geç kalınmış olacak. Çünkü bu alan elden gidiyor.
Diğer önerim trafikte verdiğimiz kurbanlarla ilgiliydi ve bu konuda bir seferberlik başlatılması ile ilgiliydi.
Beylikdüzü’nün bu güzide sivil toplum örgütlerinden çıt çıkmadı maşallah. Beylikdüzü onlar için ne kadar önemli çok belli oluyor. Sanırım bunların bazıları sadece belediyenin duyarlı olduğu konularla ilgileniyorlar.
Hüseyin Şengül geçen hafta bu sivil toplum örgütlerine hitaben bir yazı yazdı. Yılan hikayesine, hatta seçmen avlama hamlesi olarak kullanılan, Beylikdüzü’ne metrobüsün gelmesi için bir kampanya başlattı, ‘’metrobüsümü istiyorum’’.
Buradan da bu örgütlere seslendi; ‘’Ya sahip çıkın, ya da susun’’ dedi.
Ben de, bunlar zaten hep susuyor, sesi çıkmayan sivil toplum örgütlerine susun demek neye yarar diye düşünmeden edemedim.
Sivil Toplum örgütü denen derneklerin hali bu ise halk neden bunlara ilgi göstersin?
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com

2010 YILI BİTERKEN BEYLİKDÜZÜ BELEDİYE MECLİSİ’NDEN SEÇMELER

Beylikdüzü Belediyesi Aralık ayı meclis oturumu bayağı renkli geçti. Belediye meclisi 2010 yılı son meclis toplantısını Cuma günü (10-12-20109) tamamlamış oldu.
5 – 6 yıldır istisnalar dışında belediye meclis toplantılarını hep izledim. Aslında kente dair kararların alındığı bu toplantıları toplumun duyarlı kesimi izlemeli. Bazen komik, bazen trajik komik olaylar yaşanırken, o mecliste, seçilen meclis üyelerinin bu kente nasıl baktıklarını, ne kadar ilgili olduklarını görüyorsun.
Belde belediyesi döneminde, AKP grubu adına Mehmet Kül ile CHP grubu adına Halil Akpınar’ın atışmalarına sahne olurdu meclis.
İlçe belediyesinin ilk döneminde AKP grubundan İbrahim Bülbüllü ile Halil Akpınar’ın tartışmaları geçen dönemi aratmadı doğrusu. Meclis toplantıları oldukça renkli ve hararetli geçiyordu. Ancak bir süre sonra CHP’de bir değişiklik oldu ve CHP grup sözcüsü değişti. Kader Göllü CHP grup sözcüsü oldu. Bu değişiklik de Beylikdüzü belediye meclisinin tansiyonunun düşmesine neden oldu.
Meclis toplantıları ister çok hararetli geçsin, isterse çok durgun. Bu toplantılar ve toplantı gündemleri önemlidir. Toplantı gündeminden kente ne tür hizmet gelecek veya gelmeyecek, kentte nelerin olup bittiğini anlamak mümkün oluyor.
Siyasi parti ilçe başkanlarının meclise gösterdikleri ilgi de, kendi partilerini temsil eden bu meclis üyelerinin ne kadar doğru veya yanlış tespit edildiklerini görmeleri açısından önemlidir.
Hemen her meclis oturumunda CHP ilçe başkanı Ekrem İmamoğlu ile MHP ilçe başkanı Ali Aydın’ı görmek mümkün oldu. AKP ilçe başkanı Celal Babayiğit ise, işlerinin yoğunluğundan mıdır, yoksa belediye yönetiminin kendilerinde olmasından mıdır bilmem, çok az sayıda katıldı meclis toplantılarına.
Belediye Başkanı Yusuf Uzun ise, sanırım iki kez katıldı. Bunlar önemlimidir diye sorarsanız?
Bence önemlidir.
Belediye başkanı ve ilçe başkanları, meclis üyelerinin nelere önem verdiklerini, hangi konuları hararetli savunduklarını, meclise katılarak bizzat görecekleri gibi, bu meclislerde halkın daha çok hangi konulara önem verdiklerini de, bizatihi meclise katılan vatandaşların ilgisinden dolayı görmüş olacaklar.
2010 yılı son meclis toplantısı dolaysıyla yaptığım bu girişten sonra gelelim bu son mecliste konuşulanlara;
Elbette çok şey konuşuldu ancak yukarıdaki uzun girişten sonra bu mecliste konuşulanları biraz kısa vermek durumunda kalacağım.
Meclisin Salı günkü oturumunda belediyede göreve yeni başlayan iki başkan yardımcısı tanıtıldı. Ali Gençbay(İmar’dan sorumlu) ve Efraim Yeşil. (kültür ve sağlıktan sorumlu) Kendileri hakkında meclise kısa bilgiler verdikten sonra meclis gündemine geçildi.
Meclisin gündemi belediyenin rutin işleriydi. Boş personel kadrosu ile komisyon raporlarından ibaretti diyebiliriz.
Bu meclis oturumunda CHP’nin 4 yazılı ve iki de sözlü önergesi oldu. Yazılı önergelerden, ilginç bilgilerin olması beklenen Pazar yerleri ile önerge başkanlık makamına havale edildi. Özellikle Pazar yerinin yanında açılmış olan yöresel ev yemekleri dükkânları ile ilgili bilgiler kamuoyunun ilgisini çekecekti. Zira bu yer ne zaman açıldı, kimlere verildi, ne kadar kira alınıyor, merek edilmekteydi.
Sokaklara isim tabelaları konulması önergesi ise renkli tartışmalara neden oldu.
Gürpınar’da huzur evinin bulunduğu sokağın asfaltlanası gereksiz uzun konuşmalara neden oldu. Bir iki sokağın asfaltlanma talebini uzatacak bir durum yoktu.
‘’HZ. ALİ CAMİ’SİNE YER VAR, HZ. ALİ CEMEVİ’NE YER YOK’’
Sözlü önergelerden biri CHP meclis üyesi İlyas Yavuz’a aitti. Yavuz uzun sayılacak bir konuşma yaptı ve birkaç konu ile birlikte Beylikdüzü Belediyesinin Cem evlerine karşı ilgisiz ve soğuk bakışını anlattı.
‘’Bu belediye önceki dönemde cem evine bir yer verdi. Sonra Kaymakamla birlikte bu yerin geri alınmasını sağladınız. Ve her yerde camilere yer veren belediye cem evine bir yer vermiyor. Hz. Ali camisine yer veriyorsunuz, buna yer var. Ama Hz. Ali cem evine yer yok deyip, yer vermiyorsunuz. Esenyurt Belediyesi de sizinle ayni partinin elinde. Ama Sayın Kadıoğlu cem evlerine yer vermekle kalmıyor, bizatihi cem evlerini yapıyor. Siz neden bir tek cem evi yeri vermiyorsunuz.
Beylikdüzü’nde bir tek cem evimiz var. ( Gürpınar’da) Burada da belediyenin bir tek çivisi yoktur.
Sürekli zarar eden, fesih edilmiş BEYAŞ’a sosyal tesis yapıyorsunuz ama Kültür merkezini yapmıyorsunuz’’dedi.

BELEDİYE MİNİBÜSCÜLERİ EĞİTSİN
İkinci sözlü önergeyi Halim Saral verdi. Saral yaptığı renkli konuşmada, ‘’minibüsçülerin çok hızlı gittiğini, ani fren yaparak ayaktaki yolcuları zor durumda bıraktığını ve özellikle hanımların ve çocukların sıkıntı yaşadığını’’ belirtti.
Saral; ‘’sayın başkan kendim için istemiyorum bunları. Ben gerekirse bu şoförleri zorla imana getiririm.
Ben şoför değilim. Evime ve işime sürekli minibüs kullanarak gider gelirim. Minibüs şoförleri virajlara çok sert giriyorlar. Bunlar trafikte sıkışıklığa neden oluyorlar. Her yerde duruyorlar. Bu şoförler, minibüs odaları ile diyaloga geçilerek belediye tarafından eğitilsin’’ dedi.
Bu konu üzerinde uzun sayılacak konuşmalar oldu. Her parti grubu görüş belirtti.
Esenyurt Belediyesinin bu konuda minibüsçülere eğitim verdiği, üstelik minibüs şoförlerinin giyim kuşamına bile müdahale ettiği bilgisi verildi.
Sonunda bu önerge de, ‘’gerekli çalışma yapılarak meclise bilgi verilmek üzere’’ başkanlık makamına havale edildi.
Beylikdüzü’nün önemli sorunlarından biri de çok miktarda yolun asfaltlanmamış olmasıdır. Beylikdüzü merkez dışında Yakuplu, Gürpınar ve Kavaklı’ da yollar toprak veya stabilizedir.
Bu konudaki önergelere Başkan Yardımcısı Tahir Sert cevap verdi. Sert, ‘’bu yıl 48.000 ton asfalt kullandık, önümüzdeki yıl yüz bin ton asfalt sermeyi düşünüyoruz’’ dedi.
Tahir Sert’in verdiği bilgiye göre; Fen işleri Müdürlüğü’nün bütçesi 20 trilyon muş, 30 trilyona çıkarılacakmış. 100.000m2 park yapılmış, 23.000 ağaç ekilmiş. 60.000m2 otomatik sulama yapılmış.
Ve Beylikdüzü’nde her gün 220 bin ton çöp toplanıyormuş.
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com

SİLAH ÜRETİCİLERİ GENÇLERİ SAVUNUYOR!

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir yasa tasarısı var. Silah ruhsatı alma yaşını 18’e indirilmesi öngörülüyor. Ayrıca isteyen 5 ruhsatlı silah alabileceği gibi, silah reklamları da serbest bırakılıyor.
İçişleri Alt Komisyon'dan geçen ve pompalı tüfek kullanma yaşını 21'den 18'e indiren tasarı tepki çekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçişleri Alt Komisyonu'nun kabul ettiği Silah Kanunu Tasarısı, uzun süre tartışılacak maddeler içeriyor. Pompalı tüfek bulundurma yaşını 18'e indiren ve ruhsat başvurusunda bulunan kişilere ruhsat alana kadar 'geçici izin' veren yasa tasarısı üst komisyon ve TBMM Genel Kurulu'nda da görüşülerek yasalaşacak.
Hükümet ‘’tarım arazilerinin korunması ve avcılık için 18 yaşın doğru olduğunu’’ savunuyor.
Tasarıda silaha erişimi kolaylaştıran bir diğer madde ise sağlık raporu ile ilgilidir. Yürürlükte olan yasa ve mevzuatlarda uzman birkaç doktorun imzaladığı sağlık raporu istenirken, yeni tasarıda tek bir doktorun imzası yeterli kabul ediliyor. Taslağın gerekçe bölümünde ise bu uygulamanın bürokrasiyi azaltmak ve ruhsat alma süresini kısaltmak için tek doktorun raporunun yeterli olduğu ifade ediliyor. AKP'li üyelerin ısrarla savunduğu bir diğer madde de silah reklamlarının serbest bırakılmasıdır. Taslağın ilk halinde av silahlı dışındaki tüm silahların reklamının yasaklanması öngörülüyordu ancak komisyonda bu konuda da değişiklik yapıldı. Silahların reklam ve tanıtımlarının fuar, gösteri ve basılı eser yoluyla yapılması yasak kapsamı dışına çıkarıldı.
Sivil toplum örgütleri, 'Bu durum kitle iletişim araçlarında aleni reklam yapılmaması ilkesine aykırıdır' diyor. Komisyonun CHP'li üyesi Hulusi Güvel de 'Silah bir ölüm aracıdır. Ölüm aracının reklamına izin verilir mi? Bu tümüyle iç piyasa tüketicilerine yönelik, vatandaşın silah almasını özendirici bir düzenlemedir' yorumunu yaptı.
‘Sigara öldürür’ diye yazıp sigara reklamını yasaklıyoruz. ‘Silah yaşatır’ diyerek silah reklamını serbest bırakıyoruz. Yoksa bu silahlar mermi yerine gül mü atıyor?
Amerikan silah üreticileri, Amerikan iktidarını zorladı ve ürettikleri yeni silahları Irak’ta denediler. Irak savaşı, Irak’ın kaynaklarını sömürme iştahı kadar, silah üreticilerinin silahlarını satma çabasının etkisi ile de çıkarılmıştır.
Şimdi de silah üreticileri Türkiye de hükümete baskı yapıyor. Gerekçeleri oldukça ilginç; ‘’neden gençlerimize güvenmiyoruz? Gençlerimize başbakanı, hükümeti seçme imkanı veriyoruz ama silah alma ruhsatı vermiyoruz.’’
Gençler, silah alımı gündeme gelirken kıymete bindi, gençlerin haklarına sahip çıkılıyor.
Gençlerin hakları kimler tarafından savunuluyor?
Silah üreticileri tarafından,
Sizce ilginç değil mi?
Ve bu hükümetin, bu yasa teklifini getirmesi, savunması da bir o kadar ilginçtir.
Yumurta atan gençlere düşman muamelesi yapılırken, aynı gençler ellerinde silah ile dolaşabileceğine göre, bu gençlerin yumurta yerine kurşun atması sağlanmaya çalışılıyor.
Gençlere kıymayın efendiler.
Gençleri silahlanmaya özendirmeyin.
Gençleri silah üreticilerinin hedefi, malzemesi haline getirmeyin.
Bu ülkede yeterince insan ‘’mağanda kurşunuyla’’ ölüyor. Yeni mağandalar yaratmaya, mağanda kurşunuyla ölenlerin sayısını artırmaya çalışmayın.
Hükümet, ‘’tarım arazilerinin korunması ve avcılık için’’ bu tasarıyı savunduğunu söylüyor.
Tarım arazileri pompalı tüfekle nasıl korunuyor anlamak zor. Eğer tarım arazilerine Zarar veren hayvanlara karşı korunmadan söz ediliyorsa; zaten her evde bir av tüfeği var. Bir de aynı evde 18 yaşına gelen gençleri özendirerek silah sayısını artırmanın bir anlamı yoktur.
Ava giden gençlerin de böyle bir sorunu yok. Avcılığı özendirmek de çok doğru bir karar değil zaten.
Hem köylerde gençler mi kaldı ki onlar için yasa çıkarılıyor.
Köy ve kasabalarda, hatta kentlerde pompalı tüfekle işlenen cinayetler az mı görülüyor acaba. Bakın büyük kentlerin varoşlarına, neredeyse her evde bir pompalı tüfek var.
Gençleri silah yerine okumaya özendirin.
Ders kitapları gibi diğer kitapları da ücretsiz hale getirin. En azından kitapta KDV’yi kaldırın. Silah üreticileri yerine, kitap üreticilerinin işini kolaylaştırın.
Ayrıca bu konuda yereldeki Sivil Toplum örgütlerinin de sesi çıkmıyor. Yoksa bu konu onları pek ilgilendirmiyor mu?
Not: Bu yasa, gelen tepkiler üzerine ve zamanın da yeterli olmaması nedeniyle(seçim nedeniyle parlamento bir iki ay sonra tatile gireceğinden) şimdilik ileri bir tarihe bırakıldı. İlerde tepkiler cılız olursa bu kez meclisten geçer. Sivil Toplum duyarlı olmalıdır.
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com

VATANDAŞ OF OLMUŞ, DEVLET UYUYOR MU?

Vatandaş birçok konuda soyuluyor. Devlet de buna seyirci kalıyor.
Bu olaylar birçok kişi gibi benim de başıma geliyor. Ben de bu tür durumlarla her karşılaştığımda sormadan edemem; yahu bu ülkede devlet yok mu?
Vatandaşın bir yanlışı olsa, devlet hemen orada bitiverir.
Birçok büyük kuruluş vatandaşı soyar ama kimse onlara hesap soramıyor.
Vatandaş desen o hiç hesap soracak durumda değil. 50 – yüz TL’lik bir haksızlığın, mağduriyetin hesabını sormaya kalksa binlerce TL avukatlık ücreti ödemek durumunda kalacak.
Mesela bankalar müşterilerinden ‘’hesap işletim ücreti’’ adı altında her yıl yüz TL para almaya başladılar. Bunun 50 TL’si ilk altı aylık dönem için, 5 veya 6. ayda alınır. İkinci 50 TL’si de 11 veya 12. ayda alınır. Bu paralar da öyle düz 50Tl olarak alınmaz. 46 küsuru bir ad, 3 küsuru başka bir ada altında alınır.
Bankalar bu ücreti vadeli mevduattan almıyor. Zaten vadeli mevduatın süresi dolduğunda vatandaş vadeyi bozuyorsa, parasını da çekiyor demektir. Dolaysıyla banka bu hesaptan bir ad altında para kesmeye fırsat bulamıyor. Ama vadeli hesap bozulur da vadesize geçerse para, bakın oradan neler kesiliyor.
Bankalar vadesiz hesaptaki paralardan iyi de para kazanır aslında. Çünkü orada biriken paralardan dolayı, banka vatandaşa fiz ödemez. Hem vatandaşın parasını vadesiz mevduatta çalıştırır, buradan para kazanır. Hem de çeşitli adlar altında bu hesaptaki paralardan kesintiler yapar.
Bunlardan biri de hesap işletim ücreti adı altında yapılıyor.
Ne demek hesap işletim ücreti?
Eğer bir işleten varsa, o da bankadır. Banka vatandaşın parasını işletiyor, çalıştırıyor, para kazanıyor. Vatandaş bankada, vadesiz hesapta duran parasını işletmiyor ki. Oradaki para zamansız bir biçimde lazım olursa diye vadesiz hesapta tutuyor.
Eskiden banaklar bu vadesiz hesaptaki paralara yılsonunda faiz verirlerdi. Hangi sürelerde, ne kadar para kalmışsa, ona göre hesaplanır ve ona göre de yeni yılın ilk cüzdan işletmesinde o faiz deftere işlenirdi. BU da, vatandaşın vadesi mevduatını işleten bankanın, bu paradan elde ettiği karın vatandaşa düşen kısmıydı.
Şimdilerde bu faiz verme işi unutuldu. Banka vatandaştan faiz alıyor.
Gerekçesi; ‘senin paranı ben burada saklıyorum, bunun karşılığında da yıllık yüz TL para alıyoruz’ oluyor.
Devlet de, millet de bunun hesabını sormuyor.
Millet soramıyor, sormanın bedeli daha pahalı diye. Gerçi bazı banka müşterileri özel ilişkilerle bu paraları geri alıyorlar. Ama milletin büyük çoğunluğu bu parayı kuzu kuzu ödüyor.
Peki devlet niye sormuyor bunun hesabını? Buradan alınan para toplamda korkunç miktarlara ulaşıyor.
Devletin de işine geliyor hesap sormamak. Hükümet bu işi reklam aracı olarak kullanıyor. Avrupa ülkelerinde küresel krizden dolayı bankalar zor duruma düşerken, Türkiye’de bankalar karlarını katlıyorlar. İşte hükümet de bu durumu reklam aracı olarak kullanıyor. ‘’Bakın ülkemiz krizden etkilenmedi. Bankalarımız sapa sağlam ayakta’’ diye övünüyorlar.
Yani hükümeti soyulan halk değil, batmayan, kar üstüne kar eden kurumlar ilgilendiriyor.
Bu durum ülkeyi iyi yönetmenin göstergesi olarak sunuluyor.
Halk yerlerde sürünüyor. Halk ayaklanmadan, bir yerleri yakıp yıkmadan yerlerde sürüklendiğini hükümetlere kabullendiremiyor. Bu hemen bütün dünyada böyledir.
Elbette biz, halka ayaklanmayı tavsiye etmiyoruz ama halk da kendini siyasi iktidarlara saydırmanın bir yolunu bulmalı.
Bunun için kırıntıyla yetinmekten vazgeçmeli. Her seçim sürecinde dağıtılan çeşitli yardımlarla yetinmemeli.
İnsan gibi, onuruyla yaşamanın mücadelesini vermeli.
Senin partin, benim partim kavgası yerine, kırıntı ile yetinme yerine, siyasete daha duyarlı olmalı, siyasileri daha zorlamayı bilmeli.
Sosyal devletin vatandaşı olmayı bilmeli, kendini saydırmalı.
Herkesin geçim derdine düşmesi örgütlü ve bilinçli davranmayı engelliyor galiba.
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com