30 Mayıs 2011 Pazartesi

SEÇİM GÜVENLİĞİ VE GÜNLÜK POLİTİKA

Seçimlere kalan süre azaldıkça Başbakan Erdoğan’ın üslubu ve söylemeleri sertleşiyor. Sanki kendisi muhalefette de iktidara yükleniyor gibi bir hava oluşuyor.


Bugüne kadarki tüm seçimlerde (2002 den bugüne) AKP mağdur konumdaydı. Gerçekten de derin devlet AKP’nin iktidara gelmemesi, geldikten sonra da muktedir olmaması için elinden geleni yaptı. AKP’ye bu süreçte çok zorluklar yaşatıldı.

Bütün bunlara rağmen AKP iktidar olmayı başardı ve muktedir oldu. Şimdi devletin tüm organları elinde ve tüm kurumları kendisine çalışıyor.

Şimdi durum tersine dönmüş gözüküyor. Kendisine karşı yapılan davranışları, şimdi kendisi muhalefet partilerine yapmaya çalışıyor.

Türkiye’de muhalefet gittikçe milliyetçi bir çizgiye oturmuştu. CHP ve MHP milliyetçilikte birbirleriyle yarışıyordu. Özellikle Kürtlerle ilgili hakların verilmesi konusunda iki parti tutucu davranırken, AKP Kürt açılımı yapmaya çalışıyordu. Tek ilerici gözüken, insanı temel alan, özgürlükçü politikayı savunan tek parti AKP gibi görünüyordu.

Bundan dolayı doğu ve güneydoğu illerinde BDP’nin yanında milletvekili çıkaran tek parti konumundaydı. Güneydoğuda ‘’Kürt temsilci partisinin’’ yanında, yalnızca AKP vardı.

Hatta diğer partiler gerçek anlamda Kürtlerin yoğun yaşadığı illere gidemiyor, miting yapamıyorlardı.

Başbakan Erdoğan da bu fırsatı kaçırmıyor, her defasında bunu onların başına kalkıyordu. ‘’Bunlar Sivas’ın ötesine gidemiyorlar’’ diyordu.

Bu söylemin iki anlamı vardı. Birincisi o yörede halk bu partilere teveccüh göstermediği için bu partiler orda taban bulamıyordu. Bundan dolayı bu partiler orada varlık gösteremiyorlardı.

İkincisi ve esas söylemek istenen ise, ‘bu partiler oraya korkularından gidemiyorlar’ anlamıydı.

Her iki anlamın da gerçekliği vardı.

Dolaysıyla iktidar partisinin de bu işte bir sorumluluğu olmalıydı. O partiler oraya gidemiyorlardı ise, bu iktidarın da zaafı olduğu anlamına geliyordu. Eğer bir ülkede bazı siyasi partiler ülkenin bir bölümüne gidemiyor ise; bu esas iktidarın ülkeyi iyi yönetemediğinin göstergesidir. Ülkenin bir bölümünde başka güçlerin hakim olduğunu gösterir. Bu da iktidarın kusurudur.

Ama muhalefet partileri bunu pek kullanamadı. Zira kendilerinin oralara gidememe olgusunu kabul etmiyorlardı.

Şimdi CHP oralara gidiyor. Mitingler de yapıyor. Mitinglerine kalabalıklar da katılıyor. Neden CHP bunu başardı?

Çünkü iktidarın özgürlükçü söylemini elinden aldı. Hak ve özgürlükleri savunan parti konumuna geldi. İktidar ise daha bir milliyetçi çizgiye geldi ve söylemleri sertleşti. Şimdi o özgürlükçü başbakan BDP ile muhalefetin işbirliği yaptığını söyleyen bir duruma geldi.

Dün kendisi özgürlükleri savunurken iyiydi, ama bunları bugün muhalefet söyleyince hain oluyordu.

Başbakan bu kez farklı argümanlar kullanıyor. ‘’Yok CHP’nin mitinglerine BDP’liler gidiyormuş. Yok orda kepenk kapatıyorlarmış, yok mitingde Türk bayrağı dağıt sınmış da göreymiş’’ falan.

Muhalefeti küçümsemek, halk deyimi ile adam yerine koymamak bir başbakan’a pek de yakışmıyor. Muhalefet farklı davransa bile, başbakan devlet adamlığı ağırlığını bırakmamalı.

Bir ilde kepenklerin kapatılması muhalefette bulunan CHP nin sorumluluğu olabilir mi?

Eğer muhalefet partileri bile orda kepenk kapatma durumuna geliyorsa bu ülkeyi yönetenlerin hesap vermesi gerekmez mi?

Böyle bir durumda iktidar muhalefeti suçlayarak buradan pirim yapmayı düşünebilir mi?

Ülkede asayişi sağlamak zorunda olan iktidardır. Muhalefetin güvenlini de iktidar sağlayacaktır. Tıpkı oradaki tüm vatandaşların can güvenliğini sağlamak zorunda olduğu gibi.

Görevini iyi yapamayan bir iktidar, bir de buradan pirim yapmaya kalkışıyor.

Nasıl olsa ülke insanlarının çoğu koyun gibi görülüyor.

Başbakan ne derse taraftar onu dinler, durup düşünmez, yorumlamaz.

İşte bir ülke için esas tehlike olan bu durumdur. İnsanların düşünme ve fikir yürütme yetisini kaybetmesi. Maalesef AKP tabanında bu fazlaca var. İtaat kültürü bunu gerektiriyor.

AKP’nin avantajı da budur.

Nusret Yılmazer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder