Ülkemizde
siyasi üslup bayağı bir değişti. Hemen herkes bunun farkındadır. Çok partili
sisteme geçtiğimizden bu yana siyasi liderlerin birbirlerine karşı
kullandıkları dil hiç bu kadar
kırıcı, incitici ve nezaket dışı olmamıştı.
Bu dilin
değişmesi Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasette tam yetkili, kudretli (muktedir) olmasından
sonra bozuldu diye düşünüyorum.
Ak Parti,
neredeyse kurulur kurulmaz iktidar olan bir siyasi partidir. Bu onlara bir
özgüven sağladı. Ancak iktidar olmalarına rağmen devlete tam hakim değillerdi.
Devlet içinde, başta askerler ve yargı olmak üzere bunlara karşıydı. Dolaysıyla
kullandıkları dil de, devlete hakim olmalarına paralel şekilde temkinli ve
kibardı. Ve muktedir olamadıkları devletin bazı kurumlarından kaynaklı mağduriyetler
yaşıyorlardı. Kibar görünümlü mağdurlar halk tarafından desteklendi, güçlendi.
Ülkedeki
liberaller ve sosyalistler de bu kesimin iktidarda yaşadığı mağduriyete
kayıtsız kalmadı. Recep Tayyip Erdoğan da bu kesimden bazı isimleri hükümete
dahil etti, toplum desteğini %50’lere kadar çıkardı.
Bu arada
iktidarına ortak ettiği bir kesim sayesinde asker ve yargıdaki etkinlikleri
arttı. Askerin direnci kırıldı, yargıda kendilerine yakın isimlerle güçlü hale
gelindi.
İşte bu
süreçte ülke kötü şeyler yaşamaya başladı. Askerin direnci kırılıyor derken
haksız ve adaletsiz şekilde asker darmadağın oldu. Yargının başındakiler
sayesinde askeri komutanlar hakkında davalar açıldı, ülkeye ihanetle suçlandı.
Ülkenin
başbakanının dili işte bu süreçte bozuldu. Başbakan bu haksız, hukuksuz
yargılamaların savcısı oldu. Bu yargılamaları eleştiren, hükümetin
uygulamalarını eleştiren liderlere karşı kullanılan dil de değişti,
sertleşti.
AK Partinin
toplumda desteği ve İktidardaki muktedirliği arttıkça, iktidarın muhalefete
karşı söylemleri sertleşti. İktidar, muhalefeti söylemleriyle, kullandığı dille
ezmeye, ötelemeye çalıştıkça muhalefetin dili de ona paralel değişti.
Ve bugün
gelinen nokta, AK Parti genel başkanı, Cumhurbaşkanı, ana muhalefet partisi
genel başkanına “cibilliyetsiz” diyor. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı bir ülkenin
ana muhalefet partisine, “ana hıyanet partisi” diyebiliyor.
Bunları
neyin karşılığında söylüyor?
Ana
muhalefet partisi genel başkanı kendisine iki soru soruyor. Bu sorulara cevap
vermek yerine hakaret ve küfür ediliyor.
Sorularda
hakaret var mı? Yok. İtham var.
Cumhurbaşkanının yakınları (Oğlu ve kardeşi dahil) yurt dışındaki bir şirkete
15 milyon dolara varan para göndermiş. Cumhurbaşkanına “bunlardan haberin var
mı” diye soruluyor.
Cumhurbaşkanı
buna küfür ve hakaretle cevap vermek yerine, belgeler açıklanır ve bunların
doğruluğu, yanlışlığı konusunda cevap verilir.
Hakaret
niye?
Dünyanın
demokratik rejimle yönetilen bütün ülkelerinde, ülkenin iktidarına karşı
eleştiri, yolsuzluk iddiaları muhalefet partileri tarafından dile getirilir.
Amaçları, buldukları yanlışlıklarla iktidarı yıpratmaktır. Zaten yalan yanlış
iddiaları kanun karşısında gerekli cevap alınıyor.
Ak Parti
döneminde şu da çok yapıldı. Ülkenin yapısından kaynaklanan nedenlerle bu ülke
muhafazakar ve sağ tandanslı bir ülke. Bunu bilen İktidarın lideri muktedir
olduktan sonra bunu sıklıkla kullandı. Bizimkiler, sizinkiler söylemini öne
çıkararak çoğunluğu kendi tarafında tuttu.
Evet, bu
ülke muhafazakâr yapıya sahiptir. Sol ve demokrat kesim sayısal olarak azdır. Peki,
siyasetçi din üzerinden siyaset yapmalı mı? Etnik yapı ve mezhep üzerinde
üstünlük sağlamalı mı? Bu üstünlüğü sağlarken her yol mubah mı?
Bunu
önemsemeyenler muhalefetin sorularını abesle karşılıyor. Hakaret yoksa soru
sormak niçin suç olsun?
Yapılması
gereken ona hakaret etmek yerine, belgelere bakmak ve bu işlemlerin yapılıp
yapılmadığı konusunda yanıt vermektir.
Kılıçdaroğlu’nun
ikinci sorusuna, Suriyelilere harcanan 30 milyar dolarla ilgili olana
Cumhurbaşkanı bir yanıt verdi. Birinci soruya da böyle bir yanıt verilebilirdi.
Şimdi bu soruyla ilgili Ak Parti çeşitli yanıtlar veriyor. Yok, para gitmemiş,
para gelmiş. Yok, ticari faaliyet falan diye.
Oğlun,
kardeşin, dünürün vs o şirkete para göndermiş mi? 20 günde 15 milyon dolara
yakın para, kuruluş sermeyesi 1 sterlin olan şirkete ne için gönderilmiş?
Cumhurbaşkanının en yakınlarının bunu yapması normal midir?
Bunları
konuşmak yerine küfür ve hakaret yapılıyorsa benim aklıma farklı şeyler
geliyor. Daha belgeleri görmeden yalan ve sahte diye nitelendirmek de öyle.
Yoksa siyasetin
dili bunlar sorulmasın diye mi çirkinleşiyor. Küfür ve hakaret bunlar
konuşulmasın diye mi yapılıyor?
Siyaseti tek
kaleyle maç haline getirirsen soru sormak bile abes olur.