Gazeteci Ali Tarakçı’yı ayaklarından vurdular.
Sabahın 8.30’unda çocuklarını okullarına bırakırken, cadde ortasında, arkadan
bir araç gelip Tarakçı’nın arabasına vuruyor. Ali’nin arabadan inmesini
sağlıyor. Araçlarda hasar yok, kaza tutanağı tutmaya bile gerek olmayacak kadar
hasarsızlık var. Arkadan vuran arabadaki iki kişi Ali Tarakçı’yı kendi
arabalarının yanına getiriyorlar ve arabadan aldıkları silahı doğrultup pat,
pat üç dört el ateş ediyorlar.
Hani öyle trafik tartışması, kaza kritiği falan
yok. Zaten Ali Tarakçı öyle tartışacak bir insan da değildir. Gençlere,” haydi
çocuklar zaten arabalarda pek bir hasar yok. Zaten arkadan vuran da sizsiniz.
Onun için tutanak tutmaya da gerek yok” diyor.
Ama o gençlerin derdi kaza, tutanak değildir
zaten. Bir iş havalesi almışlar. Bir siparişi yerine getiriyorlar. Hem de
arabadaki üç yaşındaki çocuğunun gözü önünde bir babayı, bir gazeteciyi
vuruyorlar.
İnsan vurmak hiç bu kadar kolay ve basit
olmamalı. Hele bir gazeteciyi vurmak hiç bu kadar basit olmamalı.
Ama bir ülkede kanunlar kuşa dönmüşse, kamu
görevi yapan gazeteciler, istenmeyenler hain ve gereksiz kişi olarak
görülüyorsa o zaman gazeteci vurmak da bu kadar basit oluyor işte.
Bu işin pek önemli bir cezası da yok zaten. Basit
adam yaralamanın cezası 4 aydan, en fazla 4 yıla kadar hapis cezasıdır. Ama
bunu trafik kazası tartışmasında yaparsan adam tutuklu da yargılanmıyor. En
fazla bir iki bin TL para cezası alıyor.
Mesele o değil. Mesele memleketimizde insana
verilen değer. Ve birisinin hoşuna gitmeyen bir yazı yazmanın sonucu, diğerinin
onu korkutmak için, onun canına kast etmeyi göze alabilmesi. Bunun ise pek bir
cezası yok. Hele sırtını hükümete dayamışsan hiç korkun olmaz.
Biz, elimizdeki tek malzeme olan kalemimizle,
yine de bunu yaptıranlara söyleyeceğimiz birkaç şey var. Bunu söylemek bizim
tek çabamız. Ve elbette bu kötüleri ve kötülükleri toplumun dikkatine sunmaktır
amacımız. Bizim asıl işimiz budur. Güzel işleri ve olumsuz işleri topluma
sunmaktır. Toplumsal değişim böyle olur, toplumun bakış açısı böyle değişir
diye düşünürüz. Bilmek, haber almak toplumun temel hakkıdır ve bunu sağlamak da
gazetecilerin görevidir. Biz başkacada kimsenin gözünü korkutmayız, kimseye
gözdağı vermeyiz.
Peki, gazeteciler içerisinde hiç kötülük yapan,
mesleğini kendi çıkarı için kullanan, bundan çıkar sağlayan yok mudur? Elbette
vardır. Ama biz onların da vurulmalarından yana değiliz.
Gazetecinin yazdığından mağdur olan birinin yapacağı işler bellidir.
Birincisi, gazeteciye doğru bilgileri
vermek ve gazetecinin yanlışını anlamasını ve doğruyu yazmasını sağlamaktır.
İkincisi, birçok gazeteciyi davet etmek ve yazılanların yanlışlığını tüm
kamuoyu ile paylaşmak. Gazeteci kötü niyetli ve verdiği maddi, manevi zarar
varsa, bunun hesabını da yargı önünde sormak. Çünkü gazetecilerin
dokunulmazlığı yoktur.
Bizim ikinci sözümüz de devletedir. Devlet de bu
işlerin böyle rayında, sağlıkla, hukuk içinde yürümesini sağlamakla görevlidir.
Devleti yönetenler bu sorumluluklarını yerine getirmiyorsa ki Türkiye’deki
durum budur. Hatta bizatihi devlet bu haksızlıkları yapıyorsa o zaman biz ne
yapacağız?
Gazetecinin işi yine burada, bu olumsuzluğu halka
anlatmaktır. Onun başka bir aracı yoktur. Gazeteci silah kullanmaz.
Derler ki, gazetecinin silahı kalemidir. Ama ben
şahsen bu söze katılmam. Çünkü silah kötüdür. Birine zarar vermek için
kullanılır. Gazetecinin amacı birine zarar vermek olamaz. Birinin yanlışını,
topluma verilen zararı, birilerinin toplum sırtından nasıl çıkar sağladığını
yazmaktır, anlatmaktır. Yani birilerinin eylemlerinden toplumun zarar görmesini
engellemeye çalışmaktır. Birilerinin haksız çıkar sağlaması toplumun aleyhine
bir durumdur. Gazeteci bunu topluma haber verir, bilgilendirir yalnızca.
Gazeteci vurduranlar kendine hiçbir şekilde haklılık payı çıkaramazlar. Eğer
haklılık payları var ise, kendilerini savunması için yapmaları gereken hiçbir
şeyi yapmamışlardır. En kötü yolu seçmişler, birilerine elli, yüz bin TL verip
git ayağına sık demişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder