Cumhurbaşkanı 28 Kasım Salı günü grup konuşması yapıyor.
Dert yandığı konulardan biri de bürokrasi.
Diyor ki, “son zamanlarda öğrendiğim bir şey var. İşini iyi
yapamayan birileri sürekli benim adımı kullanarak ‘beyefendi böyle istiyor’ diyerek
oradaki işini kotarmaya çalışıyor. Kendi yapmadığını da ‘beyefendi böyle
istiyor’ diye yapmıyor. Devlette
bürokratik oligarşi oluşmuş.”
“Ben bir bakanı, bir bürokratı arayıp direk bir şey
istemiyorsam, benim böyle bir emrim, talebim yoktur.”
“Ben şimdi buradan açıkça söylüyorum. Ben bir şey istersem
açar kendim söylerim. Aracı kullanmam. Senden birisi de benim adıma bir şey
istiyorsa aç bana sor. Bakalım gerçekten ben böyle bir şey istemiş miyim?”
Bunu bu ülkenin en yetkili kişisi söylüyor. Cumhurbaşkanı, Saray,
Külliye böyle istiyor diye işler yaptırıldığından şikayet ediyor.
Bu bir bakışta iyi bir şey gibi geliyor insanın kulağına.
Öyle ya, bir ülkenin tek güçlü adamı bürokrasideki adam kayırmacılıktan şikayet
ediyor. Cumhurbaşkanı bunu görmüş, duymuş ve rahatsız olmuş, bundan da şikayetçi oluyor. Bundan halkın
memnun olması gerekir diye düşünüyorsunuz.
Ama ben öyle düşünmüyorum.
Ben diyorum ki ülkede bütün işler kanun ve kurallar
çerçevesinde yürümelidir. Öyle Cumhurbaşkanı öyle istedi diye, Bakan böyle istedi
diye olmaz işler olura dönmemelidir. Tersi de olmamalı. Yani hukuk çerçevesinde
olması gereken işler zaten yapılmalıdır. Bunu yapmayan bürokrat suç işlemiştir
ve cezasını çekmelidir.
Ama Cumhurbaşkanımızın dediği bunlar değildir. Cumhurbaşkanı
bunları uyarıyor. Öyle birileri varsa,
bunlar sana kadar gelmişse, neden bunlar cezasını çekmemiş, gereği neden
yapılmamış diye yetkilisinden hesap sorulmalıdır.
Ülkeyi yöneten partinin, AK Parti’nin genel başkanı, bazı
belediye başkanlarının istifa etmesini isterken de, yani onları görevden
alırken de benzer bir yol izledi. İstifa etmek istemeyen belediye başkanları ne
ile korkutuldu. Haklarında soruşturma açmakla. Hatta Balıkesir Belediye başkanı
bizatihi tehdit edildiğini de söyledi.
Hâlbuki normal bir hukuk devletinde böyle işler olmaz,
olamaz. Bir partinin belediye başkanını bizatihi genel başkan da belirlemiş
olsa, onları halk seçtiği için, başkanı istifaya zorlamamalıydı. O ilin kaderi
o partinin genel başkanının iki dudağından çıkacak cümlelere bırakılmamalıydı.
Eğer o başkanların suçları varsa içişleri bakanlığı
haklarında soruşturma yaparlar. Zaten muhalefete ait belediyelerden müfettişler
hiç eksik olmuyor. İktidar partisinin genel başkanı da memnun olmadığı
belediyesini soruşturan müfettiş raporuna bakarak, suç işlenmiş ise gereği
yasal olarak yapılmalıydı. O kişiler gidip hesap vermeliydi.
Ülkemizde işler hukuk ve demokrasi çerçevesinde yürümüyor.
Bu yaşananlar bunu açıkça gösteriyor. Ülkede birçok işin “Beyefendi böyle
istiyor” diye yapıldığını bizatihi en tepedeki yetkili söylüyorsa orada
demokrasinin olmadığı da tescillenmiş oluyor.
Ama Cumhurbaşkanı bir algı yaratmak istiyor. Halk desin ki
‘bu ülkede adam kayırmacılık var, torpil var ama bu işler Cumhurbaşkanımın
bilgisi dışında yapılıyor. Bak Cumhurbaşkanı da bundan şikayetçi.’ Bu algı
tutar mı? Bu ülkede tutar.
Ülke beyefendinin istediği gibi yönetiliyorsa, ben sınav
istemiyorum deyince sınav kalkıyor, ben bu başkanı istemiyorum deyince başkan,
başbakan değiştiriliyorsa, o zaman herkes işini “beyefendi böyle istiyor”
diyerek çözer.
Birçoğumuz unutmuşuzdur. Bir zamanlar yüce divanda
yargılanmasını istenen dört bakan vardı. Bunlardan biri de Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar idi. Bayraktar bakanlıktan istifa ettiğini açıklarken
bir televizyona yaptığı açıklamada şöyle demişti. “Ben suçluysam Başbakan da
suçludur.. Ne yaptımsa Başbakanın bilgisi dahilinde yaptım. Hatta memleketin
rahatlaması için Başbakanın istifa etmesi gerekir” demişti. Gerçi sonradan
sular duruldu ve Bayraktar da özür diledi. Ama o bakanlar da yüce divana
gönderilmedi, yargılanmadı. O günkü Başbakan, bugünkü Cumhurbaşkanı idi.
Yani “Beyefendi böyle istiyor” şifresi hem yeni değil, hem
de çok boş gibi durmuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder