İçişleri Bakanı Süleyman Soylu uyuşturucu ile mücadele
konusunda polislere yaptığı konuşmada işin boyutunu değiştirdi. Bir hukuk
devletinin bakanı gibi değil, bir aşiret devletinin yetkilisi gibi konuşma
yaptı. Uyuşturucu satıcılarına olan tepki bir vatandaş için normal sayılır.
Ancak söz konusu bir ülkenin iç işleri bakanıysa o zaman çok daha dikkatli
konuşmak gerekir.
Süleyman Soylu aynı üslupla ve aynı tonda ülkenin Ana
muhalefet partisi liderine karşı da yapmıştı ve milletin gözünün içine baka
baka “sen bittin” demişti Kemal Kılıçtaroğlu’na.
Bir ülkenin içişleri bakanı bu üslupla yaptığı konuşmada,
konuşmasında seçtiği kelimelerle bir ülke halkına güven verebilir mi? Ülkenin
ana muhalefet liderine bunu diyebilen bir ülkede kim nasıl güvende olabilir.
Ve elbette
siyasi lidere o kelimeyi kullanan bakan, uyuşturucu satıcısı için polisine; “Uyuşturucu
satıcısını gören güvenlik görevlisi ne yaparsa yapsın sorumluluğu bana ait. Bir
uyuşturucu satıcısını gördükleri zaman, beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, ne
kadar eleştirirlerse eleştirsinler, o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmayan
polis görevini yapmamış demektir. Suçunu bana atsın. Suçu neyse 5, 10 ya da 20
yıl içeride yatmaksa yatarım.”
Soylu okul
önlerindeki uyuşturucu satıcılarının polisler tarafından anında
cezalandırmasını istiyor. Söylediklerinin dikkate alınması ve uygulanması için
de öyle bir sert üslupla ve hiddetle söylüyor ki onu dinleyen polisin bu
söylemi dikkate alması oldukça normal sayılır.
Benim de liseye
giden bir çocuğum var. Onun okulunun önünde uyuşturucu satılmasına göz
yumulmasını asla istemem. Hatta ben çocuğumun okulunun önünde uyuşturucu satanı
görsem belki orada bacağının kırılmasını isteyebilirim. Birçok vatandaş belki
bunu yapar da. Ama bunu devlet yapamaz. Devleti yönetenler söyleyemez. Söylerse
orada hukuk olmaz, hukuk devleti olmaz. Devlet yakaladığı suçluyu dövmekle,
öldürmekle görevli değildir.
Devletlerin
uymakla zorunlu oldukları hukuk kuralları vardır. Her suçla mücadele için
kanunlar çıkarırlar. Bu kanunlar suça ve suçluya göz yummak için yapılmaz. Suç
ve suçla etkili mücadele yapabilmek için üniversiteler ve ilgili kurumlar
tarafından kanunlar kılı kırk yaran çalışmalarla hazırlanır. Bundan sonra
belirlenen ceza ile suç işlemekte caydırıcılık sağlamak için etkili cezalar
verilmelidir.
Ama siz birçok
suçta kanun olmasına rağmen o kanuna uygun cezaları vermezseniz, hukuka siyaset
eliyle müdahale edilirse, yargı siyasetin etkisinde kalırsa, adamı olan bir
şekilde yargıda işini çözer duruma gelmişse kanunların caydırıcılığı etkili
olmaz.
Bakan, suçlunun
bacağını kırın derse polis bacak kırmakla kalmaz, öldürür. Polis bakanın
söylediğini sadece uyuşturucu için uygulamaz, hemen her alanda uygular. Nitekim
bunun örneklerini sosyal alanda görüyoruz. Polis, çocuğu açlık grevi yapan bir
anneyi yerlerde sürükleyebiliyor. 16 -17 yaşındaki bir çocuğu 5 – 10 polis
coplarla öldüresiye dövebiliyor. Hatta elindeki silahla onu yaralayabilir veya
öldürebilir. Bunun örneklerini çok yaşadık.
Sadece İsrail
polisi Filistinli çocuklara şiddet uygulamıyor. Bizim polisimiz de siyasi
eylemci çocuklara şiddet uyguluyor. Bundan kurtulmanın yolu hukuk devleti
kurallarına uymaktır.
Ama son on beş
yılda devletin her olaya bakışı ve olaylar karşısındaki duruşu değişti. Eğitim
de hukuk uygulamaları da siyesi ve dini söylemler de değişti. Ak Parti’nin
iktidara geldiği ilk dönemlerde, şeriat
getirecek diye bir korku vardı. Bu bir
zamanlar çok konuşuluyordu; Ak Parti geldi de toplumda ne değişti diye
soruluyordu. Bu anlayış bu süreçte neleri değiştirdi, niçin değişti bir
bakalım.
Artık Atatürk’e
hakaret etmek, saldırmak olağan hale geldi. Eğitim çok değişti, artık her
okulda bir mescit var. Ders kitapları bu yönde çok değişti. Okullarda sosyal
davranış söylemleri iyice dinin etkisine girdi. Bu konuda gazeteler her gün
yeni bir haberler yazıyor. Şu kitapta şunlar yazıyor, bu kitapta bunlar
yazıyor. AKP’li belediyenin yayınladığı kitapta erkeğin kadını dövmesi normal
bir aile içi davranışı ve hatta gerekli davranış olarak gösteriliyor.
Anaokullarında sergilenen oyunla kız çocuklarına erkek çocuğun (kocanın) ayağı
yıkatılıyor. Yani yeni nesil buna göre yetiştiriliyor.
Ülkemizde
topraktan biter gibi çoğalan cemaatlerin aile içi uygulamalarla ilgili açıklamaları
mide bulandırıcı boyuta geldi. Babanın kız çocuğuna şehvet duymasını söyleyen “dini
alimler”, eşofmanlı kız öğrenci, erkek beden eğitim öğretmeninin şehvet
duymasına neden olduğunu söyleyen öğretmenlerimizin sayısı her gün artıyor.
Bunu söyleyen öğretmenler uyuşturucu satanlardan daha mı az tehlikeli?
Cemaat
yurtlarında birçok çocuğa tecavüz edildi. Toplumda infial yaratan bu haberler
çoğalırken bunların suçluları bulunup ortaya çıkarıldı mı? Bunlar ne kadar ceza
aldı?
Sadece
cemaatler ve bazı öğretmenlerin sapkınlıklarını mı yaşıyor olduk? Diyanet
dediğimiz bu modern hukuk devletinin kurumunun sitesinde 9 yaşındaki kız
çocukların evlenebileceğine, çocuk doğurabileceğine dair açıklama yer alıyordu.
Bu görüşün diyanet tarafından savunulması da buluğ çağı kast ediliyor. Dinen bu
böyledir denildi. Aslında savunma bile suç teşkil edecek cinsten.
Tepkiler üzerine Diyanet'in görüşü,
değişti. “bir kız 17, erkek 18 yaşından
önce evlenmemeli. Kimse çocuğunu 9-10-15 yaşlarında evlendirmemeli. Bu İslam'a
aykırıdır. Yapılan tanım biyolojik bir tanımdır ve buluğ çağına girmeden
kimsenin evlendirilmemesi gerektiğini anlatıyor” dedi.
Bakan Bekir Bozdağ da bu söylemleri savundu.
“ne yani diyanet medeni kanuna göre mi açıklama yapacak. Diyanet dine göre
açıklama yapar” dedi. Hangi din 9 yaşındaki çocuğa evlenme izni veriyorsa!
Bu ülkede bu hale geldiyse belli bir siyasi
anlayışın uzun süren yönetim sürecinden sonra geldi. Birden bire değil, bir
süreç sonunda toplum geriye doğru eviriliyor.
Kanunsuzluk, hukuksuzluk sadece uyuşturucuya
karşı söylemde değil. Daha tehlikeli olanları da yaşadık. Ama şimdi sadece
diyebiliyoruz ki; hiç kimse ülkenin yönetildiği hukuk kurallarına aykırı
açıklama yapmasın. Herkes, her kurum kendine göre açıklama yaparsa ülke
yönetilmez olur. Bunların doğru ve yanlışlığının test edileceği tek adres hukuktur.
Ama devletin hukuka uyma zorunluluğu olmadığı için bakanlar istediği gibi
konuşuyor. Toplum da bunda bir abes görmeme noktasına geldi.
Devleti tek kişinin yönetmesini uygun gören
toplumun varacağı yer nasıl bir olmalıydı ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder