Yaşadığı çevrenin, ülkenin farkında olan
insanların ülkede yaşananları görmemesi mümkün değil. Ülkede olanları görüp de
rahatsız olmaması, endişe duymaması da mümkün değil. Birçok Bizans oyunu
oynanıyor. Ve 11 yılı aşkın bir süredir iktidarda olan bu hükümet ve siyasi
parti ne bu oyunları bitirebiliyor, ne de bu oyunları boşa çıkarabiliyor.
Halbuki işlevini yapıyorsa, MİT
hükümetin emrindedir. Polis zaten içişleri bakanlığına bağlıdır. O halde
herhangi bir olayın sadece faillerini bulmakla kalınmamalı, olayın kimler
tarafından, niçin çıkarıldığı da ortaya çıkarılmalıdır. En azından bizim gibi
normal vatandaşların bunu, bu hükümetten bekleme hakları vardır.
Ülkeyi karıştırmak isteyenler sahneye
yeni oyunlar koyuyorlar. Bu oyunların ilki Van'da sahneye koyulmaya çalışıldı.
AKP' belediye başkan adayına saldırıldı.
Sonra MHP İstanbul, Esenyurt'ta seçim ofisi açılışında silahlar konuştu ve bir
gencimiz hayatını kaybetti. Ardından CHP İstanbul büyükşehir belediye başkan
adayı olan Mustafa Sarıgül'ün başkanı olduğu Şişli belediyesine silahlı saldırı
gerçekleştirildi. Yarın bunların yenileri ve belki de daha büyükleri sahneye
konulacaktır.
Hele seçimlere yaklaştığımız bugünlerde
iktidarın istihbarat ve polisinin çok daha fazla uyanık olması ve çalışması
gerekmektedir. Zira bütün dünyada bu olayların önlenmesi hükümetlere düşer.
Hükümet yetkilileri diğer siyasi partiler gibi sadece bu yaşananları kınayarak olayları
savuşturamazlar.
Halbuki bizde iktidara güven kalmamış. İktidarın
bir gün ak dediğine, birkaç ay veya yıl sonra kara dediğini çok görüyoruz. Veya
iktidarımızın birlikte yürüdüğü yol arkadaşları için 'kusura bakmayın biz
yanılmışız' dediğini de yaşayarak öğrendik. Adam gibi bir özür bile dilenmedi
açık, açık biz hata yaptık bile denilmedi.
Bir de yaşananların boyutuna bakınca bir
bakıyorsunuz bizatihi bu olayları çözmekle sorumlu devletin elemanları bu
olayların içinde yer almış.
PKK eylemlerine katılıp molotofkokteyli
atan A.S. mahkemede "ben MİT'e ve emniyet'e çalışıyorum" dedi ve MİT
iddiayı doğruladı. (basından)
"İstanbul’da terör operasyonu düzenleyen
emniyet, 2011 yılında A.S isimli şüpheliyi gözaltına aldı. örgütü üyesi olmakla
suçlandı ve 2009 ile 2010 yılında terör örgütü tarafından düzenlenen eylemlere
katılmak ve molotofkokteyli atmak suçlarından İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde yargılanmaya başladı. Tutuklu sanık duruşmada çarpıcı bir bilgi
verdi. Terör eylemlerine devlet için katıldığını söyleyen sanık A.S, “2008
yılından bu yana MİT’e ve emniyete çalışıyorum” dedi. Mahkeme Emniyete ve MİT'e
yazı yazıp durumu soruyor. MİT mahkemede sözlü olarak olayı doğruluyor. Bunun
üzerine mahkeme duruşmayı bitiriyor.
Şimdi halihazırda yaşanan bu durumdan
sonra hangi olayın kimler tarafından çıkarıldığını bilmek nasıl mümkün olur.
Bizatihi devlet olay çıkarmak için insanları kullanıyor.
Bu ülkede eskiden bunlar normaldi ve
bizler buna alışmıştık, yadırgamıyorduk da. Sadece sade vatandaşlar bunları
bilmiyordu. Ama biz de bunların bittiğini düşünüyorduk. AKP'nin 11 yıllık
iktidarından sonra bunlar halen yaşanıyorsa bu iktidarın kendini savunma,
aklama şansı var mıdır?
Anlaşılan hükümet bu sorunları çözmekle
meşgul değil. Hükümetin başı olan başbakan bizzat, "bu ülkede paralel güçler var, devlet
içinde devlet var. Biz buna izin vermeyeceğiz" diye esip gürlerken,
hükümet sözcüsü Bülent Arınç geçen gün Bursa’da konuşmuş; Cemaat’ten
söz etmekten öteye, Cemaat’e “hitap etmiş”: “Biz varsak, siz de varsınız,”
diyor. Başbakanımızın içi yanıyor
da onun için bazı şeyleri yüksek perdeden söylüyor,” demiş. Böylece başbakanın
şikayet ettiği paralel güce mesajlar gönderip, birlikte hareket etmeleri
gerektiği yönünde telkinde bulunuyor. Kim neden memnun, neden şikayetçi belli
değil. Ve bu hükümetin tek olumsuz yanı değil.
Düne kadar sağcı Hanefi Avcı'yı solcu
örgüte yataklık etmekten içeri atan bu hükümetti. Hanefi Avcı ise sadece
anlatmakla kalmadı, bir de kitap yazdı, Cemaati gösterdi, ama hükümet oralı
bile olmadı, onu zevkle içeri attı. Şimdi ise aynı hükümet Hanefi Avcı'ya
sarılmış durumda.
Bu ülkede sağlam bir demokrasi
olmadıkça, demokratik değerlere dayanan bir siyaset kültürü olmadıkça bunların
sonu gelmez. Birçok yazar çizer ha bire hükümeti aklamaya çalışıyor. Bu
kesimden kimse hükümete 'bu söylediklerin, yaptıkların demokratik değerlerle
örtüşmez' diyemiyor. Bu olmadıkça, yapılmadıkça hiçbirimiz güvende değiliz. Bu
ülke de güvende olmaz.
Çünkü hepimizin varlığı demokrasiye bağlıdır.
Ama gerçek demokrasiye, %50'nin demokrasisine değil.