15 Ocak 2014 Çarşamba

HANGİ DEMOKRATİK ÜLKEDE BUNLAR OLUR?

Hükümet ile cemaat arasındaki kavga farklı boyutlarda devam ediyor.Hükümetin  dershaneleri kapatma çalışması ile başlayan ayrışmaya önce yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile cevap verildi. Ardından Başbakan Erdoğan'ın Önce poliste başlattığı operasyon geldi. 2500 - 3000 polisin görev yeri değişti. Sonra çıkarılan genelge ile savcıların yetkilerinin kısıtlanması doğrultusunda hükümet genelge çıkardı. Bu genelgeye göre, kendisine yolsuzluk konusunda ihbar gelse bile, savcı dinleme ve takip yapmadan önce üstlerine haber verecek. Bu haber verme, başsavcıdan valiye, validen içişleri bakanlığına ve başbakana kadar giden bir silsile izleyecek. Yani hükümetin bilgisi dışında bir yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu tümüyle önleyen bir genelge idi.    
Bu genelge Danıştay tarafından iptal edildi. Ama bu sefer adli polis savcıların talimatlarını yerine getirmedi. Yani polis savcıya direndi. Kamuoyunda ikinci yolsuzluk operasyonu olarak bilinen ve içinde başbakanın oğlu Bilal Erdoğan'ın da geçtiği soruşturma böyle önlenmiş oldu.
Sonra başsavcı vekili Zekeriya Öz'ün tayini çıkarıldı. Operasyonu yürüten savcı Muammer Akkaş hakkında soruşturma yapmak üzere Deniz feneri müfettişi görevlendirildi.
Bu kez İzmir'e uzandı yolsuzluk operasyonu. Buradaki yolsuzluk dosyasının içinde İzmir Büyükşehir belediye başkan adayı olan Binali Yıldırım'ın bacanağının ismi geçiyordu.
Hükümetin karşı hamleleri hemen geldi ve burada da birçok polis amiri görevden alındı.
Operasyonun boyutu bu kez Hatay'da durdurulan bir tırın savcı tarafından aranamaması ile farklı bir yöne uzandı. Bu tırı takip eden bir araçta MİT görevlileri varmış. Savcı bunları dinlememiş, tırda arama yapma konusunda direnmiş ama ne polis savcının emirlerini yerine getirmiş ne de jandarma. Çünkü vali öyle emir vermiş.
Van Cumhuriyet savcılığının bir terör örgütü ile ilgili çok sayıda ilde aynı anda başlattığı operasyonla ilgili Kilis İHH' da (insani yardım Vakfı) da arama yapılıyor. Bilgisayarlara el konuluyor.
Ve aradan birkaç saat bile geçmeden operasyona katılan polis amirleri hemen görevden alınıyor.
Şimdi hükümet yanlısı basın ve gazeteciler ısrarla yazıyor. "Cemaat hükümeti düşürmeye çalışıyor. Bunu tek başına yapamayacağı için uluslararası güçleri de işin içine çekmeye çalışıyor."
Bunun bir ölçüde doğru olduğunu düşünelim ama şunu unutacak mıyız?
Bizim başbakanımız bir dönem Esat için televizyonlardan şunu söyledi: Suriye'de azınlık olan aleviler, çoğunluk olan Sünnileri yönetiyor. Bu adil değildir. Bu Esed iktidarı zalimdir ve devrilmelidir. Bunun için elimizden geleni yapacağız."
Peki Türkiye Esed'i nasıl devirecekti? Esed'e karşı mücadele eden güçlere her türlü desteği vererek. Bunun içinde her türlü silah desteği de elbette olacaktı ve oldu da.
Şimdi bunu bütün dünya ve Türkiye halkı zaten biliyor.
Şimdi bir savcı ihbar alıp bir tırı durdurup aramak istiyor ve hükümet "o tırda insani yardım malzemesi var, arayamazsınız" diyerek tırı aratmıyorsa, buna kim inanır?
Bir savcı, terör örgütü el kaide ile ilgili bir operasyon yapıyor ve çeşitli yerlerde arama yapılırken, hükümet anında, bu operasyonlara katılan polis amirlerini görevden alıyorsa dünya bunu nasıl yorumlar?
Anladık bu ülkedeki insanların büyük bölümü koyun yerine koyuluyor. Toplumun bir bölümü de bunu kabul ediyor. Ama herkes ve bütün dünya bunu kabul edecek diye bir şey yok ki.
Tamam, devletin içinde bir paralel devlet var. Bu operasyonları da bu paralel güçler hükümeti devirmek için yapıyor. Bunların hepsi tamam.
Anlaşılan bu paralel devlet denilen güçler bizatihi bu hükümet tarafından bayağı palazlandırılmış. Çünkü bizzat Başbakanın kendisi bu paralel güce hitaben dedi ki, "bugüne kadar ne istediniz de vermedik."
Demek ki bu paralel güçleri bizatihi hükümetin kendisi güçlendirmiş. Bu güçlerin bugüne kadar farklı güçlere ve kesimlere yönelik yaptığı yasal veya gayri kanuni uygulamalar hükümet tarafından desteklenmiş. Bizatihi başbakanın bu konuda çok sayıda demeci var. Bu güçlerin yaptığı adil olmayan uygulamalardan bu ülkede binlerce yurttaş mağdur olmuş. Bu mağduriyetler bu hükümet tarafından hep hoş görülmüş, desteklenmiş.
Ne zaman ki bu güç hükümetle anlaşmazlığa düşmüş, o vakit tu kaka ilan ediliyor, tehlikeli addediliyor.
Bu güçler ahlaki davranmıyor ise bugüne kadarki desteğinizi nereye koyacağız?
"Bu güçler demokrasiyi yıkmak için dış güçlerle işbirliği yapıyor" suçlamanızı kabul edelim de, bu güçler yine mevcut yasalara dayanarak operasyonlar yapıyor.
Hükümet gibi kendi beslediği güçlerden şikayet etmiyor, kendi çıkardığı yasalardan şikayet etmiyorlar.
Paralel gücün antidemokratikliğinden bahsedeceksiniz eğer, bu yukarıda yazdığım ve daha yazmadığım yüzlerce yaşanmış olayların hangi demokratik ülkede olacağını söyleyin lütfen...

Ve asıl önemlisi, bu yaşadıklarımızın sorumlusu kim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder