Hükümet ile cemaat
arasındaki kavga farklı boyutlarda devam ediyor.Hükümetin dershaneleri kapatma çalışması ile başlayan
ayrışmaya önce yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile cevap verildi. Ardından
Başbakan Erdoğan'ın Önce poliste başlattığı operasyon geldi. 2500 - 3000
polisin görev yeri değişti. Sonra çıkarılan genelge ile savcıların yetkilerinin
kısıtlanması doğrultusunda hükümet genelge çıkardı. Bu genelgeye göre, kendisine
yolsuzluk konusunda ihbar gelse bile, savcı dinleme ve takip yapmadan önce
üstlerine haber verecek. Bu haber verme, başsavcıdan valiye, validen içişleri
bakanlığına ve başbakana kadar giden bir silsile izleyecek. Yani hükümetin
bilgisi dışında bir yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu tümüyle önleyen bir genelge
idi.
Bu genelge Danıştay
tarafından iptal edildi. Ama bu sefer adli polis savcıların talimatlarını
yerine getirmedi. Yani polis savcıya direndi. Kamuoyunda ikinci yolsuzluk
operasyonu olarak bilinen ve içinde başbakanın oğlu Bilal Erdoğan'ın da geçtiği
soruşturma böyle önlenmiş oldu.
Sonra başsavcı vekili Zekeriya
Öz'ün tayini çıkarıldı. Operasyonu yürüten savcı Muammer Akkaş hakkında soruşturma
yapmak üzere Deniz feneri müfettişi görevlendirildi.
Bu kez İzmir'e uzandı
yolsuzluk operasyonu. Buradaki yolsuzluk dosyasının içinde İzmir Büyükşehir
belediye başkan adayı olan Binali Yıldırım'ın bacanağının ismi geçiyordu.
Hükümetin karşı
hamleleri hemen geldi ve burada da birçok polis amiri görevden alındı.
Operasyonun boyutu bu
kez Hatay'da durdurulan bir tırın savcı tarafından aranamaması ile farklı bir
yöne uzandı. Bu tırı takip eden bir araçta MİT görevlileri varmış. Savcı
bunları dinlememiş, tırda arama yapma konusunda direnmiş ama ne polis savcının
emirlerini yerine getirmiş ne de jandarma. Çünkü vali öyle emir vermiş.
Van Cumhuriyet
savcılığının bir terör örgütü ile ilgili çok sayıda ilde aynı anda başlattığı
operasyonla ilgili Kilis İHH' da (insani yardım Vakfı) da arama yapılıyor.
Bilgisayarlara el konuluyor.
Ve aradan birkaç saat
bile geçmeden operasyona katılan polis amirleri hemen görevden alınıyor.
Şimdi hükümet yanlısı
basın ve gazeteciler ısrarla yazıyor. "Cemaat hükümeti düşürmeye
çalışıyor. Bunu tek başına yapamayacağı için uluslararası güçleri de işin içine
çekmeye çalışıyor."
Bunun bir ölçüde doğru
olduğunu düşünelim ama şunu unutacak mıyız?
Bizim başbakanımız bir
dönem Esat için televizyonlardan şunu söyledi: Suriye'de azınlık olan aleviler,
çoğunluk olan Sünnileri yönetiyor. Bu adil değildir. Bu Esed iktidarı zalimdir
ve devrilmelidir. Bunun için elimizden geleni yapacağız."
Peki
Türkiye Esed'i nasıl devirecekti? Esed'e karşı mücadele eden güçlere her türlü
desteği vererek. Bunun içinde her türlü silah desteği de elbette olacaktı ve
oldu da.
Şimdi
bunu bütün dünya ve Türkiye halkı zaten biliyor.
Şimdi
bir savcı ihbar alıp bir tırı durdurup aramak istiyor ve hükümet "o tırda
insani yardım malzemesi var, arayamazsınız" diyerek tırı aratmıyorsa, buna
kim inanır?
Bir
savcı, terör örgütü el kaide ile ilgili bir operasyon yapıyor ve çeşitli
yerlerde arama yapılırken, hükümet anında, bu operasyonlara katılan polis
amirlerini görevden alıyorsa dünya bunu nasıl yorumlar?
Anladık
bu ülkedeki insanların büyük bölümü koyun yerine koyuluyor. Toplumun bir bölümü
de bunu kabul ediyor. Ama herkes ve bütün dünya bunu kabul edecek diye bir şey
yok ki.
Tamam,
devletin içinde bir paralel devlet var. Bu operasyonları da bu paralel güçler
hükümeti devirmek için yapıyor. Bunların hepsi tamam.
Anlaşılan
bu paralel devlet denilen güçler bizatihi bu hükümet tarafından bayağı
palazlandırılmış. Çünkü bizzat Başbakanın kendisi bu paralel güce hitaben dedi
ki, "bugüne kadar ne istediniz de vermedik."
Demek
ki bu paralel güçleri bizatihi hükümetin kendisi güçlendirmiş. Bu güçlerin
bugüne kadar farklı güçlere ve kesimlere yönelik yaptığı yasal veya gayri
kanuni uygulamalar hükümet tarafından desteklenmiş. Bizatihi başbakanın bu
konuda çok sayıda demeci var. Bu güçlerin yaptığı adil olmayan uygulamalardan
bu ülkede binlerce yurttaş mağdur olmuş. Bu mağduriyetler bu hükümet tarafından
hep hoş görülmüş, desteklenmiş.
Ne
zaman ki bu güç hükümetle anlaşmazlığa düşmüş, o vakit tu kaka ilan ediliyor,
tehlikeli addediliyor.
Bu
güçler ahlaki davranmıyor ise bugüne kadarki desteğinizi nereye koyacağız?
"Bu
güçler demokrasiyi yıkmak için dış güçlerle işbirliği yapıyor" suçlamanızı
kabul edelim de, bu güçler yine mevcut yasalara dayanarak operasyonlar yapıyor.
Hükümet
gibi kendi beslediği güçlerden şikayet etmiyor, kendi çıkardığı yasalardan
şikayet etmiyorlar.
Paralel
gücün antidemokratikliğinden bahsedeceksiniz eğer, bu yukarıda yazdığım ve daha
yazmadığım yüzlerce yaşanmış olayların hangi demokratik ülkede olacağını
söyleyin lütfen...
Ve
asıl önemlisi, bu yaşadıklarımızın sorumlusu kim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder