2 Kasım 2014 Pazar

ÇÖZÜM SÜRECİNDE YENİ DÜĞÜM VE DIŞ POLİTİKADA GELDİĞİMİZ NOKTA

Hükümet iki yıldır, adına çözüm ya da barış süreci dedikleri bir süreç izliyor. Buradaki amaç, 30 yılı aşkın bir süredir savaştığı, Türkiye’deki Kürtlerin önemli bir kesimi tarafından destek gören PKK ile siyaseten uzlaşmak. 30 yılda 40 – 50 bin kişinin ölmesine rağmen, devletin de bir türlü üstünlük sağlayamadığı, huzura kavuşturamadığı ülkeyi ve millet olarak elde edilmeyen huzurun barış yoluyla sağlanması amaç edinildi.
Hiç kuşkusuz bu doğru bir yoldur. Zira devlet dediğin de insanları ile toplumun bir kesimi ile savaşmaktan ziyade, toplumun bu kesiminin taleplerini dikkate alır ve bütün toplumun veya çoğunluğun huzur bulacağı bir şekilde yaşamasını sağlar. İşte bunun için adına çözüm süreci denen bir dönem yaşanıyor. Ancak bu süreç topluma açık bir şekilde yürütülmediği için halk olarak neler yaşandığını da bilemiyoruz. Elbette bu sürecin tamamı halkın gözü önünde yaşanamayabilir. Ama en azından bu halkın Parlamentodaki temsilcileri de bu süreçte nelerin yaşanacağını ve sonuçta varılacak noktanın bilinmesi gerekir. Gerekir ki bu süreç daha güçlü bir destek görsün ve başarıya daha kolay ulaşılsın.
Hükümetimiz ise bu süreci elinden geldiğince saklamaya, flulaştırmaya çalışıyor. Hükümet, “biz bu sürecin sonunda bir şey vermeyeceğiz, PKK’nın silah bırakmasını ve ülke dışına çıkmasını sağlayacağız” açıklaması yapıyor. Ancak halkın büyük çoğunluğu buna inanmıyor. Zira bir müzakere yapılıyorsa bunun en az iki tarafı var ve taraflar bir şeyler alırlar. Taraflar bir kazanım elde etmeden müzakere etmez, anlaşmaya varmaz. Diğer taraftan kamuoyundan gizlenen PKK ve onun lideri olan hapisteki Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin bir bölümü kamuoyuna yansıyor ve hükümet zor durumda kalıyor.
Bir taftan PKK dediğin örgütle müzakere yapıyorsun. Diğer taraftan toplumun bir kesiminin gözüne şirin gözükmeye çalışmak için bu örgüte her türlü hakaret ve aşağılamayı yapıyorsun. Sadece örgüte de değil. Onların yasal temsilcisi olan siyasi parti temsilcilerine de söylemediğini bırakmıyorsun. Bunun sonucunda yarattığın güvensizlikle, ürküttüğün PKK veya bir kolu yeniden teröre başvurmaya başladı ve kırkın üzerinde insanımız öldü. Bunu fırsata çevirmek isteyen güçler de bu sayede devreye girdi ve çözüm süreci düğümlendi.
Bir taftan ülkendeki Kürtlerle barış süreci yaşayarak uzlaşmaya çalışırken, diğer taraftan bunların amcası çocukları ve bilumum akrabası olan Kobani Kürtlerine güvenmiyor, onları yok etmeye çalışan örgüte, İŞİD’e yardım ediyor algısını yaratıyorsun.
Elbette hükümetimiz İŞİD’e yardım ettiğini kabul etmiyor. Ama Adana’da arama yapılan tırlarda ele geçen silahlar ve bu silahları taşıyan tırların şoförlerinin ifadeleri ile tırları arayan savcıların tutanakları durumu açıklıyor.
Diğer taraftan daha birkaç gün önce TV ve gazetelere yansıyan görüntülerde Suruç kobani sınırındaki Türk askeri aracındaki askerlerle İŞİD militanlarının birlikte, samimi görüntüleri durumu açıklamaya yetiyor.
Hükümetin veya Türk Genelkurmayı’nın yaptığı aksi yöndeki açıklamalar insanları ikna etmeye yetmiyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanının akşam TV’lere yaptığı açıklamanın, sabah olunca tam ters yönde konuşması, kimseyi sizin bu süreci doğru yönettiğinize inandırmaz. Kimsenin sizin hangi konuda samimi, hangi konuda riyakar davrandığınızı bilmesi pek mümkün olmaz.
İzlediğimiz dış politika bizi dünyada yalnızlaştırdı. Birleşmiş milletlerdeki oylamada aldığımız oy bizim ülke olarak nereye düştüğümüzün göstergesidir.
Komşularla “sıfır sorun politikamızdan” geldiğimiz noktaya bir bakalım. Irak ile aramız iyi değil. İran ile Yunanistan ile zaten hiç iyi olmadı. Mısır ile ipleri kopardık. Suriye hükümetinin ipini ilk çeken biz olduk.
Peki, bütün bu uygulamalarımızın sonunda ne bekliyorduk? Kim bize güvenir ki?
Ülkede barış yapmaya çalıştığımız kesimleri aşağılayacağız ve onları oyalama taktiği ile zaman kazanacağız. Bu taktikle sürekli seçime endeksli bir barış süreci yürüteceğiz. Kobani’de Kürtlerin hamisi olup, tıpkı Kuzey Irak Kürtlerinde olduğu gibi iyi ilişkiler kuracağımıza, onları İŞİD’in kucağına atacağız. Bu kez bizim dışımızdaki ülkeler Kürtlere sahip çıkacak ve biz de Kürtlere kızıp duracağız. Sınırımızda bize rağmen gelişmeleri bir nevi seyreder duruma düşeceğiz.
Biz ülkemizde yaşadığımız süreci muhalefetten saklayacağız. Bu gelişmeleri eleştirenlere ha bire hakaret edeceğiz. Biz kimlerle iyi ilişkiler kuracağız söyler misiniz?
Ülkede belli bir çoğunluğunuz var diye muhalefeti dikkate almazsınız. İçerde güçlüyüz diye dışarıda herkesin işine karışmaya, onlara düşmanlık içeren açıklamalar yapmaya devam ederseniz içerde ve dışarda yalnız kalırsınız.
Merak etmeyin bir gün bu gariban halkın da gözü açılır ve bunları görür. Sahi siz bunu hiç düşünmüyor musunuz?
Bu kadar danışmanınız ne işe yarıyor?
Ülke kabadayılıkla yönetilmez. Akılla yönetilir ve elbette dürüst ve adil olmamız lazım. Devletin kuralları olur, Aşiret veya krallık gibi davranırsanız beklenmedik! sonuçla karşılaşmanız sürpriz olmaz.

Daha açık, şeffaf politika uygulayacağız ve demokrasiden ödün vermemeye özen göstereceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder