Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına
seçildiği günden bu yana fiili olarak başbakanlık yapıyor. Çeşitli şekillerde “toplu
açılış” denen bir takım suni organizasyonlar tertip edilerek oralarda halka
hitap etmesi sağlanıyor. Böylece AKP tabanı üzerindeki hâkimiyeti korunmuş
oluyor. Ve en önemlisi; Özal’dan sonra ANAP’ın başına gelenler AKP’nin başına
gelmemesi için Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bıraktığı, yarattığı bir boşluk
varsa o kapatılmaya çalışılıyor.
Recep Tayyip Erdoğan, daha seçilmeden önce bunun böyle
olacağını, fiili olarak yürütmenin başı olacağını söylemişti. Ancak önemli olan
onun, o günden bunu söylediği için böyle davranması değildir. Şimdi moda oldu; “biz
bunu yapacağımızı halka söyledik ve halk da bize buna göre oy verdi” söylemi
AKP’de hep hakim oldu. Ancak
Cumhurbaşkanlığı için bu pek de doğru bir söylem değildir. Zira hükümeti de
Cumhurbaşkanını da şimdi halk seçiyor ve madem hem hükümeti, hem de
cumhurbaşkanını aynı kitle, aynı işi yapsın diye seçiyorsa, o zaman nasılsa
bunların zihniyeti de aynı ve zaten aynı şeyleri yapacaklar. O vakit ne gerek
var hükümete? Cumhurbaşkanı yürütür olur, biter.
Elbette bu tür bir siyasi rejimi, başkanlık rejimini Recep
Tayyip Erdoğan istiyordu. Ancak mevzuatı uyduramadıkları için
Cumhurbaşkanlığına başbakanlık yaptırıyorlar.
Bilmek ve görmek gerekir ki toplum sadece AKP’lilerden oluşmuyor.
Bu partiye ve adaylarına oy vermeyen bir %50 kitle var. İşte Cumhurbaşkanı
istemese bile bunları da temsil etme görevi ve sorumluluğu vardır. Bunun için hükümete
göre daha bir üst akıl olması ve tüm toplumu kucaklaması gerekir.
Gerekir ki toplumu bir arada tutabilsin. Gerekir ki devlet
olalım. Devlet olacaksak devlet gibi uygulamalar gerçekleşsin. Devletin
tepesindeki kurum da bu toplumun %50’sini değil, tümüne hitap etsin, toplumun
tümünü kucaklasın.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı siyasi düşünceleri kendilerine
uymayan danışmanlar tutarlar. Bunların en son örneği Etyen Mahçupyan (Başbakan
danışmanı). Bunlara ne danışırlar pek bilmiyorum ama bu kişilere danışsalar bu
tür yanlışları daha az yaparlar diye düşünüyorum. Ama belki de bunu da toplumun
gözünde olsunlar, yani desinler için tutuyorlar.
Cumhurbaşkanı Salı günü (18-11-2014) Ankara’da “155 Eğitim
tesisinin açılışında” konuşuyor. “4+4+4 yani şifresi 444 olan bu uygulamayı biz
niye getirdik biliyor musunuz? İmam hatip okulları üzerindeki baskıyı yok etmek
için. İmam Hatip okullarının orta bölümlerindeki eğitim sorununu çözmek için”
diyor.
Peki, bu ülkedeki tüm halkın sorunu bu mudur? Mesela
Aleviler için bu uygulama bir baskıdır. Azınlıklar için bir baskıdır. Bir
Cumhurbaşkanı bunların da başkanı değil midir? Bunları temsil etmiyor mu?
Bir Cumhurbaşkanı kendini halkın bu kesiminden nasıl, niçin
soyutlar?
Başbakan Davutoğlu diyor ki; “bu Alevileri anlamıyorum. Dersimdeki
alevi katliamına rağmen aleviler niçin bu CHP’ye oy veriyorlar?”
İşte Davutoğlu’nun anlamadığı gerçek tam da burada yatıyor. 1937
deki CHP Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyordu. Ve Türkiye Cumhuriyeti burada
alevi katliamını yapmıştı. Bunların içinde sadece bugünkü CHP’nin temsilcileri
yoktu. Demokrat Partisinden, AKP’ye kadar herkes vardı. Ama bugünkü CHP
devlette laikliği savunuyor. AKP ise adım adım dincileşmeyi uyguluyor ve sadece
toplumun Sünni mezhebine yönelik hak ve özgürlükleri genişletiyor.
Devletin dincileşmesi ise Alevilerin korkulu rüyası. Zira dincileşme Sünni bir din, Sünni mezhebin etkisi demektir. Yani Alevilerin korkularının nedeni demektir. AKP adım adım bunu getiriyor. Yukarıda İmam hatiplerin etkisinin artırılmasını Cumhurbaşkanının savunması gibi. Devletin bütün okullarını İmam Hatip yapmak isteyen bir partiye, hükümete, Cumhurbaşkanına aleviler niçin, nasıl güvensinler?
Devletin dincileşmesi ise Alevilerin korkulu rüyası. Zira dincileşme Sünni bir din, Sünni mezhebin etkisi demektir. Yani Alevilerin korkularının nedeni demektir. AKP adım adım bunu getiriyor. Yukarıda İmam hatiplerin etkisinin artırılmasını Cumhurbaşkanının savunması gibi. Devletin bütün okullarını İmam Hatip yapmak isteyen bir partiye, hükümete, Cumhurbaşkanına aleviler niçin, nasıl güvensinler?
Zaten istediği kanunu bir gecede çıkaran hükümetin, 12
yıldır aleviler için ciddi, resmi bir yenilik getirmemesi; sadece çalıştaylar düzenleyerek onları oyalaması bu partinin Alevilere bakışını gösteriyor.
AKP Alevileri hep oyaladı. Oyalarken de Sünni mezhebi hep
güçlendirdi. Aleviler oyalandıklarını biliyorlar. Göstermelik işler, söylemler
artık karın doyurmuyor.
Alevilerin de Kürtlerin de bütün kesimlerin de kurtuluşu daha
çok özgürlüktür ve daha büyük hoşgörüdür. Bu özgürlükleri getirecek ve bu
hoşgörüyü yaratacak tohumları bu hükümet ekmiyor, ekmeye de niyeti yok. Onun
için Cumhurbaşkanımız başbakan iken hep “kendi %50’sinden” bahseder ve ona
sahip çıkardı.
Toplumun diğer %50’sine güvenmeyen yöneticiye, bu %50’nin
güvenini kazanmak için bir şey yapmayan yöneticiye bu %50 niçin, nasıl
güvensin.
Hiç değilse Cumhurbaşkanı tüm toplumu kucaklayacak söylem ve
uygulama içinde olmalıdır.
Hal böyle iken nasıl “birlik içinde, dirlik içinde, güçlü bir
Türkiye” kurulacaktır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder