16 Kasım 2014 Pazar

DEVLET DERSHANECİLİĞİNDE GELİNEN NOKTA

Hükümet, Gülen cemaati ile arasının bozulması sonucunda, dershanecilikte önemli bir güce sahip olan bu cemaati bitirmenin bir aracı olarak dershaneleri kapatma kararı aldı.  Buna alternatif olarak da devletin ücretsiz dershane açacağını söyledi. Bu dershaneciliği de hafta sonu devletin okullarında ve halkevlerinde yapacağını duyurmuştu.
Dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararı alırken eğitim sisteminin yanlışlığının, yetersizliğinin gereği olarak eğitim alanında böyle bir değişikliğe gitmedi. Kendi hükümetleri döneminde devlet içinde oldukça fazla güçlenen bir kesimin kendine rağmen bir takım işler çevirmesinden ve hatta kendine zarar vermeye başlamasından dolayı bu kararı aldı. Bunu da açık açık söylemekten çekinmedi. Öyle ki başbakana ihanet etmek ülkeye ihanet etmekle eşdeğer görüldü. Dönemin başbakanı takviye kurslarını açma gerekçesinde açıkça;  “Bu ülkeye ihanete kalkışan bunun bedelini öder. Sakın ha bunların dershanelerinde artık çocuklarınızı bırakmayın. Çekin alın çocuklarınızı. Bunların okullarına çocuklarınızı göndermeyin. Buna var mıyız? Yıllık rantları buradan 1 milyar dolardı. Bu para gidince bunlar hoplamaya zıplamaya başladılar. Bakınız bize devletin okulları yeter. Hafta sonlarında takviye kursları noktasında Milli Eğitim olarak cumartesi pazar ücretsiz olarak biz takviye derslerini vereceğiz. Biz öğretmenlerimize de burada bedelini devlet olarak biz ödeyeceğiz. Göndermeyin bunların dershanelerine, çekin alın çocuklarınızı.” açıklamasında bulunmuştu. 
Dershanelerin, bir üst öğrenime geçişin sınava dayalı olduğu eğitim sisteminin bir sonucu olduğu bilinmekteyken; eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapmadan, bu kurumları kapatmanın zaten gerçekçi olmadığı ve öğrencilere ders desteğinin bir şekilde devam edeceği öngörülüyordu. 
Bu iki açıklama, dershanelerin kapatılmasının ve dönüştürülmesinin gerekçesinin eğitimsel bir gerekçe olmadığını ortaya koymuştur. Böyle olmasına rağmen bu ülkede bu tür kişisel tepki ve kararlarla derinliği belli olmayan sulara yelken açılabiliyor. Bir neslin geleceği ile bu kadar kolay oynanabiliyor. Devletin her kademesini ele geçirmenin gücü doğrultusunda hesap soracak, yanlışları denetleyecek hiçbir kurum kalmıyor. Demokrasinin üçayağı denen Yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanınca işler iyice karışıyor. Zaten bilimsel dünyanın gerektiği biçimde verilmeyen eğitim, tamamen kişisel kaygı ve çıkarlar doğrultusunda şekillendiriliyor.
Bunun sonucunda bakın devletin dershaneleri dediğimiz, devlet okullarında verilen takviye kurslarında gelinen nokta şudur; 450 mevcudu olan okulda hafta sonu, çevre okullardan gelecek öğrencilerle birlikte 4500 öğrenciye kurs verilecek. Bu 4500 öğrenci afaki değil gerçektir ve hatta belki bu sayı artacaktır. Bu kursların bir şekilde öğrenciye faydası olacağını düşünen bir Allah’ın kulu var mıdır acaba?
Birincisi 450 öğrenci mevcudu olan bir okulun fiziki yapısında, 4500 öğrenci nasıl yerleşecek? Her bir sınıfa kaç öğrenci yerleşecek? Hafta sonu sıralar artırılsa bile hafta içi sıralar nasıl toplanıp saklanır? Okullardaki çalışan sayısının neredeyse sıfır olduğu ortamlarda bu hizmetin verilmesi mümkün değil. Bunun, sınıflardaki öğrenci sayısını artırmadan, bir şekilde ders saatinin artırılarak yapıldığını düşünsek bile bu sınıfların temizliğini yapacak personelin olmadığı okullarda bu temizliğin sağlıklı yapılması, hijyen ortamlarda gençlerin (eğitim yapması diyemeyeceğiz) zaman geçirmesi mümkün değildir.
Bir de bu takviye kurslarını verecek kadro açısından bakarsak durum daha da içler acısıdır. Bu kursları kim verecek?
Okullarda haftada 25-30 saat ders veren devlet okulundaki öğretmenler. Hafta için bu kadar yoğun çalışan öğretmen hafta sonu da eğitim verirse, bu öğretmen ne kadar başarılı olur? Ayrıca bu öğretmenler insan değil mi? Bunların aileleri yok mu? Bu öğretmenlerin aileleri ile vakit geçirme hakları yok mu?
Haydi derebeylikle yönetiliyoruz, emirin demiri kestiği bir ortam var diyelim. Bu öğretmenlerin hiçbir hakkı yok. Peki, bu ortamın öğretmene getirdiği yük onu sadece bu takviye kurslarında mı başarısız yapacak. Hafta içi eğitim alan öğrencilerin bu öğretmenlerden yeterince yararlanması mümkün mü?
Nasıl olsa kaliteli eğitim yok. Birçok öğretmenden dinliyoruz, ‘çocuk liseye gelmiş çarpım tablosunu bilmiyor’. Eğitim sisteminde sınıfta kalma diye bir şey yok. Başarısız bir orta öğretim ve lise eğitimi veriyoruz. Şimdi her ilde bir – birkaç üniversite kurarak burada enflasyonu sağladık. Tamamda bu ne işe yarıyor. Çocuklarda zaman kaybından başka bir şey değil. Bilimsel eğitimden söz edemiyorsak, eğitim kurumlarının sayısını çoğalmak neye yarıyor.
Dershaneler sınava dayalı geçiş sisteminin bir sonucudur ve bu sistemi değiştirmedikçe dershanelere olan ihtiyaç ortadan kalkmayacaktır. Özel sektöre ait dershaneleri, eğitimsel bir gerekçe olmadan kapatıp, aynı sistemi okullara ve halk eğitim merkezlerine taşımak, sorunu çözmeyecek sadece öteleyecektir.

 Asıl sorun, dershane ihtiyacının olmadığı, bilimsel eğitim verilebileceği bir eğitim sisteminin nasıl yapılandırılacağıdır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder