30 Ocak 2017 Pazartesi

YETMEZ AMA HAYIR

Önümüzde 18 maddelik bir anayasa değişiklik önerisi var. Bu anayasa değişikliği Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ’ın da dediği gibi 1930’larda uygulanan partili Cumhurbaşkanlığı sistemidir.
Getirilen değişiklikte TBMM’nin bir önemi kalmıyor, hükümet ise yoktur. Hükümet yerine halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı vardır ve onun belirlediği isimlerden oluşan bakanlar vardır. Bakanların halka karşı bir sorumluluğu olmadığından, sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlu olduklarından artık bütün sorumluluk tek bir kişide, yani cumhurbaşkanındadır. Halk beş yılda bir sandığa gidip cumhurbaşkanını ve pek de işe yaramayacak olan milletvekillerini seçecektir.
Peki, parlamento da var, onun bir etkisi denetimi yok mudur?
Parlamento elbet var. Hem de 600 milletvekilinden oluşacak. Ancak 301 milletvekili bir araya gelecek ki Cumhurbaşkanı ile ilgili bir önerge versin. 360 ‘ı bir araya gelecek ki komisyon kursun. 400’ü bir araya gelecek ki Cumhurbaşkanını yargılamak için yüce divana gönderebilsin. Kanun çıkarmasına ihtiyaç yok, çünkü Cumhurbaşkanı KHK’lar ile yönetecektir.
Halbuki tek bir Cumhurbaşkanı, gerekçesiz olarak, istediği zaman parlamentoyu fesih edebiliyor. Zaten o zamanki parlamentonun çoğunluğunu da, seçilen cumhurbaşkanının belirlediği milletvekilleri oluşturacak. Aksi durumda o cumhurbaşkanı da seçilemez. Yani Cumhurbaşkanını seçen halk, onun belirlediği milletvekillerini seçmek zorunda, yoksa uyumlu çalışmak mümkün olmaz. Böyle olunca o cumhurbaşkanının belirlediği milletvekilleri de kendi genel başkanları olan cumhurbaşkanı hakkında olumsuz oy kullanamaz. Bu fiili olarak böyledir. Aksini savunmak kendimizi kandırmak olur. Tabii ki Cumhurbaşkanı Meclisi fesih ederse kendisinin de görevini sona erdirmiş olacak. Ama Cumhurbaşkanı bakacak ki kendi seçtiği milletvekilleri kendisi aleyhinde oy kullanacak, o zaman meclisi fesih edecek. Sonucunda seçime gidilecek ama yeni meclisin milletvekillerini kendine daha sadık isimlerden seçecek.
Peki, yargıda ne oluyor?
Yargıda da 15 üyeli Anayasa Mahkemesi’nin 12’sini cumhurbaşkanı atıyor. 13 üyeli HSK’nın 7’sini Cumhurbaşkanı seçiyor, 6’sını o cumhurbaşkanının seçtiği meclis atıyor. Şimdi o yargının bağımsız işleyeceğini kim söyleyebilir? Tabii kendimizi kandırmayacaksak!
Yani denetim kurumları çalışmayan, denge ve denetleme ağı olmayan, kurumları var ama bağımsız ve tarafsız olmayan bir yönetim şekli olacak.
Ama bu tasarıyı çıkaran hükümet yargının görevi bölümüne, bağımsızın yanında tarafsızı da eklemeyi ihmal etmiyor. Bunu yazınca ‘bakın biz yargının tarafsız olacağını istiyoruz ve bunu da yazıyoruz’ diyorlar. Ama bilmek gerekir ki, bu işler yazmakla değil, o bağımsız ve tarafsız kurumların oluşmasını tarafsız ve bağımsız şekilde oluşturmakla olur.
Bizim millet saf ve inanmak istiyor, büyük bir bölümü de bunlara inanıyor.
Bakın son 15 yıldır aynı siyasi görüş, aynı ekip ülkeyi yönetti. İlk yıllarda AK Parti hükümetlerinde hemen birçok görüşten milletvekili ve bakan vardı. O dönemde Ak Parti iktidarı daha az hata yapıyordu ve toplumun daha farklı kesimlerinden destek buluyordu. “Yetmez ama evet”çi dediğimiz kesimde bu dönemde deste verdi.
Son yıllarda Ak Parti daha bir içine kapandı. Daha az farklılık barındırdı. Ama daha çok hata yaptı.
Dış politikada, Suriye politikası gibi büyük bir yanlış bu dönemde yaşandı. Sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Ülkemizde şehitler gelmeye devam ediyor. Yaşadığımız terörün büyük bir bölümü oradan geliyor. Yüzlerce canımıza mal olan ve geleceğimizde de büyük riskler içeren bir durum yaşıyoruz.
İçerde, “anlı secdeye değenlerden zarar gelmez” deyip ehil olmayanalrangörev veren AK Parti hükümetleri FETÖCÜ askerleri, yargıçları iş başına getirdi. Çoğu kez bu gelişleri hızlandırmak için kanunlar çiğnendi. Şimdi en büyük sorun FETÖ oldu. Ve tabii 250 şehit ve yaşadığımız OHAL bunun sonucu.
Milli Eğitim de geldiğimiz nokta, bilim ve teknolojiden uzaklaşmak oldu. Bütün okulları imam hatip yapmak için çalışıyoruz. Halbuki dünya matematik, fen alanında gelişiyor. Dünya uzayda füze saklıyor. Bir düğmeye basınca istediği ülkeyi yok edecek çapta teknolojiye, silaha sahip. Biz ise kapağı açılınca ışık yanan ekmek sepetini yapan imam hatip öğrencileri ile gurur duyuyoruz. Ülkenin en iyileri sayılan liseleri yok etmeye, onları da imam hatipler ve diğer liseler seviyesine indirmeye çalışıyoruz. Boğaziçi üniversitesi gibi en parlak üniversiteye hiç oy almamış bir rektör atayarak yönetenlerin adamını iş başına getiriyoruz. Bütün okulları iyi seviyeye getiremiyoruz, iyilerin seviyesini düşürerek eşitlik sağlıyoruz.
Avrupa birliği bilimin, teknolojinin aydınlık geleceğin temsilci ve yukardaki gelişmeleri takip eden uygulama yapan bir topluluk. İlk yıllarda AB hükümet için önemliydi. Şimdi hepsi ile aramız kötü.
Etrafımızda dost ülke kalmadı, ülkeyi yöneten liderlerimiz ancak Afrika’ya gidiyor. Çünkü yakın çevremizle hep düşman olduk.
Suriye ile yakın dosttuk. Şimdi muhaliflerini destekliyoruz ve ülke olarak başımız belada. Rusya ile kötü yönetim yüzünden düşman olduk, şimdi dost olmaya çalışıyoruz. İsrail’e kafa tuttuk, bin pişmanlıkla şimdi yeniden düzeltmeye çalışıyoruz. Mısır ile aramız kötü. Amerika ile dost ve müttefiktik, şimdi ey Amerika diye bağırır duruma geldik. Avrupa ile aramız hepten kötü. Şimdi de 8 FETÖ’cüyü iade etmeyen Yunanistan ile aramız açıldı. Gözdağı vererek milletin gözüne girmeye çalışılıyor.
Şimdi bu kadar yanlış politikadan sonra bu hükümetin getirdiği anayasa değişikliği bizi yüz yıl öncesi Türkiye’ye götürecek. 15 yıldır, çok partili Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük çoğunluğa sahip hükümet yönetiyor ülkeyi. Ve bu sürede ülkeyi hemen hemen tek adam yönetiyordu. Bu süreçten sonra ülkeyi yönetenlerin dediğine göre, bekaa sorunu yaşıyoruz, yeniden kurtuluş savaşı veren bir dönem yaşıyoruz. Ve bizden, bizi bu duruma getiren güçlü lider, tek adam yönetimine evet dememiz isteniyor.

Bu kadar yanlışı yapmış bir yönetime ve bizi yüz yıl geri götürecek bir anayasa değişikliğine elbette HAYIR demek yetmez, ama HAYIR demekten başka akıllıca bir seçenek var mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder