Önümüzde 18
maddelik bir anayasa değişiklik önerisi var. Bu anayasa değişikliği Adalet
Bakanımız Bekir Bozdağ’ın da dediği gibi 1930’larda uygulanan partili
Cumhurbaşkanlığı sistemidir.
Getirilen
değişiklikte TBMM’nin bir önemi kalmıyor, hükümet ise yoktur. Hükümet yerine
halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı vardır ve onun belirlediği isimlerden
oluşan bakanlar vardır. Bakanların halka karşı bir sorumluluğu olmadığından,
sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlu olduklarından artık bütün sorumluluk tek
bir kişide, yani cumhurbaşkanındadır. Halk beş yılda bir sandığa gidip
cumhurbaşkanını ve pek de işe yaramayacak olan milletvekillerini seçecektir.
Peki,
parlamento da var, onun bir etkisi denetimi yok mudur?
Parlamento
elbet var. Hem de 600 milletvekilinden oluşacak. Ancak 301 milletvekili bir
araya gelecek ki Cumhurbaşkanı ile ilgili bir önerge versin. 360 ‘ı bir araya
gelecek ki komisyon kursun. 400’ü bir araya gelecek ki Cumhurbaşkanını
yargılamak için yüce divana gönderebilsin. Kanun çıkarmasına ihtiyaç yok, çünkü
Cumhurbaşkanı KHK’lar ile yönetecektir.
Halbuki tek
bir Cumhurbaşkanı, gerekçesiz olarak, istediği zaman parlamentoyu fesih
edebiliyor. Zaten o zamanki parlamentonun çoğunluğunu da, seçilen
cumhurbaşkanının belirlediği milletvekilleri oluşturacak. Aksi durumda o
cumhurbaşkanı da seçilemez. Yani Cumhurbaşkanını seçen halk, onun belirlediği
milletvekillerini seçmek zorunda, yoksa uyumlu çalışmak mümkün olmaz. Böyle
olunca o cumhurbaşkanının belirlediği milletvekilleri de kendi genel başkanları
olan cumhurbaşkanı hakkında olumsuz oy kullanamaz. Bu fiili olarak böyledir.
Aksini savunmak kendimizi kandırmak olur. Tabii ki Cumhurbaşkanı Meclisi fesih
ederse kendisinin de görevini sona erdirmiş olacak. Ama Cumhurbaşkanı bakacak
ki kendi seçtiği milletvekilleri kendisi aleyhinde oy kullanacak, o zaman
meclisi fesih edecek. Sonucunda seçime gidilecek ama yeni meclisin
milletvekillerini kendine daha sadık isimlerden seçecek.
Peki,
yargıda ne oluyor?
Yargıda da
15 üyeli Anayasa Mahkemesi’nin 12’sini cumhurbaşkanı atıyor. 13 üyeli HSK’nın
7’sini Cumhurbaşkanı seçiyor, 6’sını o cumhurbaşkanının seçtiği meclis atıyor.
Şimdi o yargının bağımsız işleyeceğini kim söyleyebilir? Tabii kendimizi
kandırmayacaksak!
Yani denetim
kurumları çalışmayan, denge ve denetleme ağı olmayan, kurumları var ama
bağımsız ve tarafsız olmayan bir yönetim şekli olacak.
Ama bu
tasarıyı çıkaran hükümet yargının görevi bölümüne, bağımsızın yanında tarafsızı
da eklemeyi ihmal etmiyor. Bunu yazınca ‘bakın biz yargının tarafsız olacağını
istiyoruz ve bunu da yazıyoruz’ diyorlar. Ama bilmek gerekir ki, bu işler
yazmakla değil, o bağımsız ve tarafsız kurumların oluşmasını tarafsız ve
bağımsız şekilde oluşturmakla olur.
Bizim millet
saf ve inanmak istiyor, büyük bir bölümü de bunlara inanıyor.
Bakın son 15
yıldır aynı siyasi görüş, aynı ekip ülkeyi yönetti. İlk yıllarda AK Parti
hükümetlerinde hemen birçok görüşten milletvekili ve bakan vardı. O dönemde Ak
Parti iktidarı daha az hata yapıyordu ve toplumun daha farklı kesimlerinden
destek buluyordu. “Yetmez ama evet”çi dediğimiz kesimde bu dönemde deste verdi.
Son yıllarda
Ak Parti daha bir içine kapandı. Daha az farklılık barındırdı. Ama daha çok
hata yaptı.
Dış
politikada, Suriye politikası gibi büyük bir yanlış bu dönemde yaşandı. Sonuçlarını
hep birlikte yaşıyoruz. Ülkemizde şehitler gelmeye devam ediyor. Yaşadığımız
terörün büyük bir bölümü oradan geliyor. Yüzlerce canımıza mal olan ve
geleceğimizde de büyük riskler içeren bir durum yaşıyoruz.
İçerde, “anlı
secdeye değenlerden zarar gelmez” deyip ehil olmayanalrangörev veren AK Parti
hükümetleri FETÖCÜ askerleri, yargıçları iş başına getirdi. Çoğu kez bu gelişleri
hızlandırmak için kanunlar çiğnendi. Şimdi en büyük sorun FETÖ oldu. Ve tabii
250 şehit ve yaşadığımız OHAL bunun sonucu.
Milli Eğitim
de geldiğimiz nokta, bilim ve teknolojiden uzaklaşmak oldu. Bütün okulları imam
hatip yapmak için çalışıyoruz. Halbuki dünya matematik, fen alanında gelişiyor.
Dünya uzayda füze saklıyor. Bir düğmeye basınca istediği ülkeyi yok edecek
çapta teknolojiye, silaha sahip. Biz ise kapağı açılınca ışık yanan ekmek sepetini
yapan imam hatip öğrencileri ile gurur duyuyoruz. Ülkenin en iyileri sayılan
liseleri yok etmeye, onları da imam hatipler ve diğer liseler seviyesine indirmeye
çalışıyoruz. Boğaziçi üniversitesi gibi en parlak üniversiteye hiç oy almamış
bir rektör atayarak yönetenlerin adamını iş başına getiriyoruz. Bütün okulları
iyi seviyeye getiremiyoruz, iyilerin seviyesini düşürerek eşitlik sağlıyoruz.
Avrupa birliği
bilimin, teknolojinin aydınlık geleceğin temsilci ve yukardaki gelişmeleri
takip eden uygulama yapan bir topluluk. İlk yıllarda AB hükümet için önemliydi.
Şimdi hepsi ile aramız kötü.
Etrafımızda
dost ülke kalmadı, ülkeyi yöneten liderlerimiz ancak Afrika’ya gidiyor. Çünkü
yakın çevremizle hep düşman olduk.
Suriye ile
yakın dosttuk. Şimdi muhaliflerini destekliyoruz ve ülke olarak başımız belada.
Rusya ile kötü yönetim yüzünden düşman olduk, şimdi dost olmaya çalışıyoruz.
İsrail’e kafa tuttuk, bin pişmanlıkla şimdi yeniden düzeltmeye çalışıyoruz. Mısır
ile aramız kötü. Amerika ile dost ve müttefiktik, şimdi ey Amerika diye bağırır
duruma geldik. Avrupa ile aramız hepten kötü. Şimdi de 8 FETÖ’cüyü iade etmeyen
Yunanistan ile aramız açıldı. Gözdağı vererek milletin gözüne girmeye
çalışılıyor.
Şimdi bu
kadar yanlış politikadan sonra bu hükümetin getirdiği anayasa değişikliği bizi
yüz yıl öncesi Türkiye’ye götürecek. 15 yıldır, çok partili Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde en büyük çoğunluğa sahip hükümet yönetiyor ülkeyi. Ve bu sürede
ülkeyi hemen hemen tek adam yönetiyordu. Bu süreçten sonra ülkeyi yönetenlerin
dediğine göre, bekaa sorunu yaşıyoruz, yeniden kurtuluş savaşı veren bir dönem
yaşıyoruz. Ve bizden, bizi bu duruma getiren güçlü lider, tek adam yönetimine evet
dememiz isteniyor.
Bu kadar
yanlışı yapmış bir yönetime ve bizi yüz yıl geri götürecek bir anayasa
değişikliğine elbette HAYIR demek yetmez, ama HAYIR demekten başka akıllıca bir
seçenek var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder