Türkiye’de siyaset bir türlü rayında gitmiyor. Güçlü iktidar dönemlerinde, muhalefetin yetersiz kaldığı zamanlarda iktidarların demokrasi anlayışının yok olduğunu, kendisi gibi düşünmeyen herkesi demokrasi dışı gördüğü hep görülmüştür.
İktidarlar mecliste çoğunlu elinde bulundurmakla her şeyi yapabileceklerini düşünmekteler. Kendisine yarattığı ‘’yandaş medya’’ ve ‘’yandaş sivil toplum örgütlerini’’ kullanarak, ‘bakın medya ve sivil toplum örgütlerini dikkate alıyoruz, onlara danışıyoruz’ diyerek halkı yanılttığı da görülmektedir.
Elbette her ülkede iktidarın yaptıklarını doğru bulan, destekleyen basın ve sivil toplum örgütleri olacaktır. Hele belli bir çoğunlukla iktidara gelmiş ise, iktidarın yandaşının fazla olması da doğaldır.
Buna rağmen demokrasilerde olması gereken, iktidar gibi düşünmeyenlerin düşüncesini almak, bu toplum kesiminin taleplerini de dikkate almak, onların ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Yoksa ‘ben yaptım oldu, bakın toplumun çoğunluğu tarafından da destek görüyorum’ demek demokrasi değildir.
Bunun için demokrasi, çoğunluğun isteklerinin olduğu değil, azınlığın haklarının korunduğu rejimin adıdır.
Türkiye’de son bir hattadır yine ortalık karıştı. Meclis Anayasa Komisyonu’nda CHP’li üyelerin konuşturulmamsı üzerine gerginlik yaşandı. CHP’li üyeler komisyondan istifa etti.
Hükümet, (yani komisyon başkanı) tek bir önerge verme ve tek bir konuşma hakkı kısıtlaması getirdi. O da beş dakika ile sınırlandırıldı.
Daha önce bir madde üzerindeki görüşmeler altı saat sürmüş, sonraki maddelerin de bu kadar uzun sürmemesi için iktidar böyle bir tedbir getirmiş görünüyor.
Yine bizdeki uygulama, daha çok iktidara iş yaptırmama, geciktirme anlayışı üzerinden muhalefet yapıldığından, iktidar da bu yollara başvurmaktadır.
Muhalefet daha çok önerge vererek, konu üzerinde daha çok konuşarak zamanı uzatır. İktidar ise bir an önce bu tasarı geçsin ister.
Burada her iki tarafın uygulaması da yanlıştır.
Muhalefet yanlış bulduğu konularda elbette eleştiri getirecektir. Konuyu ne kadar önemli görüyorsa o oranda konuşacak, önerge verecek ve tepki gösterecektir. Elbette bu konuda nelerin getirilip, nelerin yok olduğunu, ülkeyi bekleyen tehlikeleri işaret edecek ve bu konuda toplumu uyaracaktır. Muhalefetin görevi iktidarın ülkeye zarar vermesini önlemek, bir nevi iktidara yanlış yaptırmamaktır.
Muhalefetin bu amaçla yaptığı her çalışma kuşkusuz doğrudur. Ama bu her konuda, aynı derece tepki vererek yapılmaz. Konuların ve gündemlerin önemine göre tepkiler verilir. Sadece geciktirmek amaçlı da davranılmamalı, konunun önemi üzerinde durulmalıdır. Aksi takdirde muhalefetin konuşması da uzatma talebi de amacının tersine toplumda karşılık bulmaz. Toplum ‘zaten bunlar önemli bir şey konuşmaktan ziyade, bir şeyler konuşmuş olmak, sırf muhalefet olsun diye davranıyorlar’ diye düşünür.
Muhalefet bir konu üzerindeki görüşmelrei ne akdar uzatırsa zatsın, gerek mecliste ve gerekse komisyonlarda iktidarın ezici çoğunluğu olduğundan, her madde zaten geçecektir. Bu anlamda iktidarın muhalefete hoşgörülü davranmaması da doğru değildir.
Muhalefet Adalet Komisyonu’ndan istifa edince; ‘’bizi burada konuşturmuyorsunuz, bizim de mahalle mahalle, sokak sokak direnme hakkımız doğuyor’’ mealinde sözler etmeye başladı.
İşte kızılca kıyamet de buradan koptu.
Başbakan, ‘’siz eşkıya mısınız’’ diye sorgulamaya başladı.
Muhalefetin bir derdi var. Her ne kadar kendi derdini yeterince anlatamıyorsa da bir sorun yaşıyor ve konunun kendince çok önemli olduğunu biliyor, bunu kamuoyuna anlatamıyor. Anlatabilmek için istifa ediyor.
İktidar tınmıyor, kendi üyeleri ile komisyondan geçiriyor ve meclis genel kuruluna gidecek. Orada da iktidarın çoğunluğu olduğundan kanunlaşacak.
Muhalefet aciz içinde bu sözleri söylüyor.
Muhalefetin bu sözleri söylemesi ne kadar elzemdir, gereklidir bu tartışılır. Ancak hükümetin başkanının da bu üslupla konuşması çok gerekli ve elzem değildir.
Muhalefet iktidara ‘ülkeyi satıyorsun, rejimi değiştiriyorsun’ diyor. İktidar ise muhalefete ‘siz darbecisiniz, statükocusunuz, eşkıyasınız’ diyor.
Yanlışlar birbirini tetikliyor. İktidar ile muhalefet ciddi güven sorunu yaşıyor.
Güvensizliğin nedenlerini ve örneklerini bir sonraki yazımızda ele alalım.
Nusret Yılmazer
yilmazernusret@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder