20 Şubat 2011 Pazar

TÜRKİYE’DE TEK BİR GAZETECİYE BASKI YAPILMAMIŞTIR!

Geçen haftaya damgasını vuran olaylardan biri de Oda TV’ye yapılan baskın ve 4 gazetecinin, önce gözaltına alınması, sonrasında da 3. nün tutuklanması olayıydı.

Buna ana muhalefet sert tepki gösterdi, hükümet ise olayı savundu. Başbakan Erdoğan ise; ‘’bu olayın hükümetle bir ilgisi olmadığını’’ savunarak çok önemli bir söz etti. ‘’Biz bugüne kadar hiçbir yayın organı ve gazeteci üzerinde baskı kurmadık. Bir kişiye bile baskı yapmadık’’ dedi.

Ah keşke bu söylenen doğru olabilseydi. Başbakan dahil birçok hükümet yetkilisinin kendilerini eleştiren yayın organları ve gazeteciler hakkında nasıl konuştuklarını çok iyi biliyoruz. Elbette bu ülkede yaşayan ve aklı eren herkes bunu çok iyi biliyor.

Ancak bu ülkede politikacılar iyi biliyor ki bu toplum balık hafızasına sahiptir. Yani çabuk unutur.

Bir diğer yanımız ise, takım tutar gibi siyasi parti tuttuğumuz için ‘bizim politikacının’ yaptığı yanlışı görmek istemeyiz.

Bu ülkede demokrasiyi evrensel anlamda savunmayan muhalefet ağırlıkta olunca, ortaya yine de en demokratik tavrı hükümet sergiliyor görüntüsü çıkıyor.

Hükümet elbette çoğunlukla ‘kendine Müslüman’ bir tavır sergiliyor. Başbakan dahil hükümetin hemen tüm mensupları eleştiriden hoşlanmıyorlar. Kendini eleştirenlere karşı başta başbakan olmak üzere esip gürleyen bir iktidar var.

Türkiye tarihinde basınla en çok tartışan Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, şimdiye kadar birçok gazeteciyi ve gazeteyi dava etmesinin yanı sıra halkı, gazeteleri boykot etmeye çağırmasıyla da hafızalardaki yerini aldı.

Basın özgürlüğünü savunan açıklamalarından dolayı Uluslararası Basın Enstitüsü'ne (IPI) ve Dünya Basın Konseyleri Birliği'ne (WAPC) karşı ağır eleştirilerde bulunan Erdoğan bu tavrı nedeniyle de Abdülhamit’e bile benzetildi.

‘’AKP iktidarı döneminde birçok gazetenin yayını geçici ya da süresiz olarak durduruldu. Bazı gazeteler toplatıldı, kimi yayın organlarının ise internet siteleri yasaklandı. Gündem, Alternatif ve Gelecek, Kızıl Bayrak, Atılım, Özgür Ülke gibi gazeteler belli sürelerle kapatılırken Birgün Gazetesi’nin 9 Ağustos 2008 tarihli nüshası İstanbul 12. Ceza Mahkemesi'nin kararıyla toplatıldı. Hayat Televizyonu, Roj, 'Nevruz kutlama görüntülerini sağladığı' iddiasıyla Türksat uydusundan çıkarıldı; kanal yetkililerinin girişimleriyle 'hata' üç hafta sonra düzeltildi. Vatan gazetesinin internet sitesi, Türk Telekom üzerinden erişim sağlayan internet kullanıcılarına kapatıldı’’.

Bunların yanı sıra hükümet Kanaltürk'e ciddi bir ekonomik baskı uygulamış ve kanalın satılmasına önayak olmuştu. Bu yayınların hepsinin ortak yanı ise farklı çizgilerde olmalarına karşın iktidarı eleştiriyor olmalarıydı.

Basın hürriyeti bunun neresinde?
Hükümet, Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile ilgili düzenlemeler yapılırken, meslek örgütlerinin ve hukukçuların uyarılarını dikkate almayıp, "uygulamayı görelim" demişti. Bugün gelinen noktada bu kanunlar gazetecilerin ellerini kollarını bağlıyor.


“Kovulacaklar listesi” veren bir Başbakan
Başbakan Erdoğan ile Doğan Grubu arasında yaşanan ve Erdoğan’ın hoşnut olmadığı yazarların sesinin kesilmesi ile tatlıya bağlanan gerilim, Başbakan’ın basın konusunda ne kadar demokrat olduğunu da göstermişti. Başbakan bir konuşmasında, “Herkes fikrini söylemekte serbesttir ama bu insanlara kalemleri teslim edenler, kusura bakma sana burada yer yok demelidir” demişti. Başbakan Erdoğan’ın, “kimsenin atılması için kimseye baskı yapmadım” demesine rağmen, 16 yıl yazdığı Hürriyet Gazetesi’nden ayrılan Bekir Coşkun, 14 Ekim 2009’da Akşam’dan Deniz Güçer’e verdiği söyleşide ve MediaCat dergisinin Kasım 2009 sayısında yayınlanan Selin Akıncı imzalı söyleşisinde iktidar tarafından Aydın Doğan’a böyle bir liste verildiğini anlattı. Coşkun’un yanı sıra AKP’nin rahatsız olduğu bir çok yazar da bu dönemde arka arkaya Doğan Grubu’ndan ayrıldı.

AKP iktidarında en çok tepki çeken sansür olaylarından biri de bazı Başbakanlık muhabirlerinin akreditasyonlarının keyfi olarak iptal edilmesiydi. Bu olayda önemli bir rol oynayan dönemin Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki daha sonra Radikal’deki köşesinde basın etiği ve basın özgürlüğü konusunda yazılar kaleme alabildi.

Erdoğan’ın davalarına en çok muhatap olanlar ise karikatüristler. Bugünlerde “biz de heykelden anlarız” diyen ve “İnsanlık Anıtı”nı ucube olarak tanımlamaktan çekinmeyen Erdoğan, aynı sanatsever tavrını karikatüristlere karşı da göstermeyi ihmal etmemişti.

Tabii daha burada yazmadığım, atladığım çok olay var.

Buna rağmen Başbakan toplumun gözünün içine bakarak ‘’biz bir tek gazeteciye baskı yapmadık’’ diyebiliyor. Ve birileri de bunu savunabiliyor.

Bunun adı demokrasi, özgürlük…

Nusret Yılmazer

yilmazernusret@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder