Hem Cumhurbaşkanı, hem de Başbakan ana muhalefet lideri
Kemal Kılıçtaroğlu’nu yalan söylemekle suçluyorlar. Hem de öyle böyle
değil. Hemen her gün birkaç defa
yaptıkları konuşmalarda Kılıçdaroğlu’nu saldırıyorlar, Kılıçtaroğlu’na yalan
makinesi diyorlar.
Kılıçtaroğlu’nu yalan söylemekle suçladıkları konunun
başında anayasa değişiklik metninde Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisinin
olup olmaması geliyor.
Cumhurbaşkanı istediği kadar yardımcıyı atayıp atamayacağı
meselesi var.
Cumhurbaşkanının muhtarları görevden alması, işadamının
işyerini kapatma yetkisi vs.
Bunlar getirilmek istenen anayasa değişikliği ile ilgili
konular. Bir taraf evet çıksın diye destek isterken kendi tezlerine destek için
aşırı beyanlarda bulunurken, diğer taraf da kendi tezinin anlaşılması için bazı
abartılı örnekler veriyor.
Bunlar makul bir şekilde söylense belki kabul edilmesi daha
kolay olur ama iş hakaret boyutunu geçiyor bile. Böyle olunca da hoş, anlaşılır
olmaktan öte, çirkin ve incitici oluyor.
Peki, gerçekte kimler bu süreçte yalan söylüyor, halkı
kandırıyor?
Mesela Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diyor ki;
“Meclisten idam yasası geçsin benim önüme gelsin, ben hemen onaylayıp yürürlüğe
koyacağım. Çünkü 15 Temmuz darbesinde bizim 250 insanımızı katledenleri affetme
yetkimiz yok. Bu konuda Başbakan olumlu bakıyor, Sayın Bahçeli olumlu bakıyor.
Peki, Kılıçtaroğlu ne düşünüyor, o da düşüncesini açıklasın.”
Bu söylemde doğru olmayan, halkı aldatmaya yönelik bir
içerik var. Birincisi; bütün hukukçuların
açıkladığı gibi, Sayın Cumhurbaşkanı da
biliyor ki, bugün meclisten idam kararı çıksa 15 Temmuz darbecilerine
uygulanamaz. Hiçbir kanun geçmişte işlenen suçlara uygulanamaz. Yani 15 Temmuz
darbecileri ve FETÖ’ye, çıkacak idam cezası uygulanamaz. Madem durum böyle Cumhurbaşkanı niçin böyle
bir açıklama yapıyor?
Bir başka örnek; Cumhurbaşkanının internette bir konuşma
videosu var. Bunu Kılıçtaroğlu meclis grup konuşmasında da yayınladı. Recep
Tayyip Erdoğan BeyazTv’de konuşuyor. “Dönem 1970’li yıllar. Yani 1980 öncesi,
siyasetin hararetli olduğu yıllar. Biz de siyasi çalışma yapıyoruz. Büyük kızım
beni göremiyor, sitem ediyor. ‘Babacığım bir geceni de bize ayır’ diye kapıya
not yazmış.”
Kemal Kılıçtaroğlu da diyor ki; “Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük
kızı 1983 doğumlu. Yani 1980 öncesi dünyada olmayan bir kız çocuğu kapıya not
yazmış. Bir Cumhurbaşkanı hiç yalan söylememeli ama hiç değilse çocukları
üzerinden yalan söylememeli.”
Recep Tayyip Erdoğan bir şey daha yapıyor. Kemal
Kılıçtaroğlu’nu SSK’yı batırmakla suçluyor. Beceriksiz diyor. O günlerde
hastane kuyruklarını ilaç kuyruklarını örnek vererek suçlamalarını pekiştiriyor,
onu beceriksiz gösterip, küçük düşürmeye çalışıyor.
Birincisi, SSK’daki başarı veya başarısızlık kime aittir?
Genel müdüre mi, yoksa siyasi iktidara mı? Eğer genel müdüre aitse; bugün SSK
ve hastanelerdeki gelişmelerden siyasetçi olarak niçin kendisine pay çıkarıyor?
Yok, eğer sorumluluk bakanların, hükümetin ise, niçin o günün genel müdürünü, Kılıçtaroğlu’nu
suçluyorlar?
İkincisi eğer o dönemde sahiden genel müdür olarak
Kılıçtaroğlu suçlu ise, 15 yıllık iktidarlarında niçin bu suçları açığa çıkarıp
savcılara vermediler?
Üçüncüsü; Kılıçtaroğlu diyor ki; “gelin bu konuları
istediğiniz TV’de tartışalım, konuşalım.” Niçin bu yapılmıyor?
Anayasa referandumunda Cumhurbaşkanı’na meclisi fesih
yetkisi ise Ak Parti’nin hazırladığı referandum kitapçığında zaten var. “Fesih
yetkisini Cumhurbaşkanı nasıl uygular” diye açıkça yazılmış. Bunun söyleyen ana
muhalefet lideri hangi yüzle yalan söylemekle suçlanır onu anlamak basit ama
zor. Cumhurbaşkanının meclisin görevine son verip meclisi seçime götürmesinin
kelime anlamı nedir? Bu arada Cumhurbaşkanlığı seçiminin de yenilenmesi bunun
adını değiştirmez.
Cumhurbaşkanının muhtarları görevden alması veya işadamının
işyerini kapatma yetkisine gelince; o daha şimdiden uygulanıyor. Bugün dahi
kararname ile birçok şirket kapatılıyor, sahiplerinin de mallarına el
konuluyor. Bırakın muhtarı, belediye başkanları görevden alınıyor. Bugün
bunları yapan, yarın tam yetkili Cumhurbaşkanı elbette daha fazlasını
yapabilir. Yalan bunun neresinde?
Cumhurbaşkanının ne kadar yardımcı atayacağı konusu
anayasada belirlenmemiş. O halde ne kadar yardımcı atayacağını kim bilebilir.
Bir sınırlama getirilmemiş ise bunu ancak o günün koşullarında ilgili
Cumhurbaşkanı bilir ve uygular. Bunları söyleyen ana muhalefet partisi liderini
yalancılıkla suçlamak hiç doğru değil.
Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar toplu açılış töreni adı
altında, devletin uçaklarıyla, olanakları ile siyasi çalışma yapıyorlar. Sahiden bunların %90’ında bir açılış falan
yok. Mesela 27-3-2017 de Beylikdüzü’nde ne bir açılış vardı, ne de toplusu.
Sahiden bu da başka bir yalan ve haksızlık, hukuksuzluk değil mi?
Bir de bu siyasilerin eski konuşmaları ile bugüne kadar
yaptıkları konuşmalarını bir dinleyelim bakalım, sahiden hangisi daha çok ve
büyük yalanlar söylemiş?
Ve Kılıçtaroğlu diyor ki; “gelin bu referandumu da TV’lerde
tartışalım. Ben bilmiyorsam, yalan konuşuyorsam beni mahcup edin, yalancılığımı
halkın önünde ispatlayın. Öyle meydanlarda, elinizdeki TV ve gazetelerde tek
taraflı karalama yapmayın.”
Sahi, niçin bu siyasiler TV’lerde yüz yüze tartışmaz acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder