28 Mart 2017 Salı

KİM YALAN SÖYLÜYOR?

Hem Cumhurbaşkanı, hem de Başbakan ana muhalefet lideri Kemal Kılıçtaroğlu’nu yalan söylemekle suçluyorlar. Hem de öyle böyle değil.  Hemen her gün birkaç defa yaptıkları konuşmalarda Kılıçdaroğlu’nu saldırıyorlar, Kılıçtaroğlu’na yalan makinesi diyorlar.
Kılıçtaroğlu’nu yalan söylemekle suçladıkları konunun başında anayasa değişiklik metninde Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisinin olup olmaması geliyor.
Cumhurbaşkanı istediği kadar yardımcıyı atayıp atamayacağı meselesi var.
Cumhurbaşkanının muhtarları görevden alması, işadamının işyerini kapatma yetkisi vs.
Bunlar getirilmek istenen anayasa değişikliği ile ilgili konular. Bir taraf evet çıksın diye destek isterken kendi tezlerine destek için aşırı beyanlarda bulunurken, diğer taraf da kendi tezinin anlaşılması için bazı abartılı örnekler veriyor.
Bunlar makul bir şekilde söylense belki kabul edilmesi daha kolay olur ama iş hakaret boyutunu geçiyor bile. Böyle olunca da hoş, anlaşılır olmaktan öte, çirkin ve incitici oluyor.
Peki, gerçekte kimler bu süreçte yalan söylüyor, halkı kandırıyor?
Mesela Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diyor ki; “Meclisten idam yasası geçsin benim önüme gelsin, ben hemen onaylayıp yürürlüğe koyacağım. Çünkü 15 Temmuz darbesinde bizim 250 insanımızı katledenleri affetme yetkimiz yok. Bu konuda Başbakan olumlu bakıyor, Sayın Bahçeli olumlu bakıyor. Peki, Kılıçtaroğlu ne düşünüyor, o da düşüncesini açıklasın.”
Bu söylemde doğru olmayan, halkı aldatmaya yönelik bir içerik var.  Birincisi; bütün hukukçuların açıkladığı gibi,  Sayın Cumhurbaşkanı da biliyor ki, bugün meclisten idam kararı çıksa 15 Temmuz darbecilerine uygulanamaz. Hiçbir kanun geçmişte işlenen suçlara uygulanamaz. Yani 15 Temmuz darbecileri ve FETÖ’ye, çıkacak idam cezası uygulanamaz.  Madem durum böyle Cumhurbaşkanı niçin böyle bir açıklama yapıyor?
Bir başka örnek; Cumhurbaşkanının internette bir konuşma videosu var. Bunu Kılıçtaroğlu meclis grup konuşmasında da yayınladı. Recep Tayyip Erdoğan BeyazTv’de konuşuyor. “Dönem 1970’li yıllar. Yani 1980 öncesi, siyasetin hararetli olduğu yıllar. Biz de siyasi çalışma yapıyoruz. Büyük kızım beni göremiyor, sitem ediyor. ‘Babacığım bir geceni de bize ayır’ diye kapıya not yazmış.”
Kemal Kılıçtaroğlu da diyor ki; “Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük kızı 1983 doğumlu. Yani 1980 öncesi dünyada olmayan bir kız çocuğu kapıya not yazmış. Bir Cumhurbaşkanı hiç yalan söylememeli ama hiç değilse çocukları üzerinden yalan söylememeli.”
Recep Tayyip Erdoğan bir şey daha yapıyor. Kemal Kılıçtaroğlu’nu SSK’yı batırmakla suçluyor. Beceriksiz diyor. O günlerde hastane kuyruklarını ilaç kuyruklarını örnek vererek suçlamalarını pekiştiriyor, onu beceriksiz gösterip, küçük düşürmeye çalışıyor.
Birincisi, SSK’daki başarı veya başarısızlık kime aittir? Genel müdüre mi, yoksa siyasi iktidara mı? Eğer genel müdüre aitse; bugün SSK ve hastanelerdeki gelişmelerden siyasetçi olarak niçin kendisine pay çıkarıyor? Yok, eğer sorumluluk bakanların, hükümetin ise,  niçin o günün genel müdürünü, Kılıçtaroğlu’nu suçluyorlar?
İkincisi eğer o dönemde sahiden genel müdür olarak Kılıçtaroğlu suçlu ise, 15 yıllık iktidarlarında niçin bu suçları açığa çıkarıp savcılara vermediler?
Üçüncüsü; Kılıçtaroğlu diyor ki; “gelin bu konuları istediğiniz TV’de tartışalım, konuşalım.” Niçin bu yapılmıyor?
Anayasa referandumunda Cumhurbaşkanı’na meclisi fesih yetkisi ise Ak Parti’nin hazırladığı referandum kitapçığında zaten var. “Fesih yetkisini Cumhurbaşkanı nasıl uygular” diye açıkça yazılmış. Bunun söyleyen ana muhalefet lideri hangi yüzle yalan söylemekle suçlanır onu anlamak basit ama zor. Cumhurbaşkanının meclisin görevine son verip meclisi seçime götürmesinin kelime anlamı nedir? Bu arada Cumhurbaşkanlığı seçiminin de yenilenmesi bunun adını değiştirmez.
Cumhurbaşkanının muhtarları görevden alması veya işadamının işyerini kapatma yetkisine gelince; o daha şimdiden uygulanıyor. Bugün dahi kararname ile birçok şirket kapatılıyor, sahiplerinin de mallarına el konuluyor. Bırakın muhtarı, belediye başkanları görevden alınıyor. Bugün bunları yapan, yarın tam yetkili Cumhurbaşkanı elbette daha fazlasını yapabilir. Yalan bunun neresinde?
Cumhurbaşkanının ne kadar yardımcı atayacağı konusu anayasada belirlenmemiş. O halde ne kadar yardımcı atayacağını kim bilebilir. Bir sınırlama getirilmemiş ise bunu ancak o günün koşullarında ilgili Cumhurbaşkanı bilir ve uygular. Bunları söyleyen ana muhalefet partisi liderini yalancılıkla suçlamak hiç doğru değil.
Cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar toplu açılış töreni adı altında, devletin uçaklarıyla, olanakları ile siyasi çalışma yapıyorlar.  Sahiden bunların %90’ında bir açılış falan yok. Mesela 27-3-2017 de Beylikdüzü’nde ne bir açılış vardı, ne de toplusu. Sahiden bu da başka bir yalan ve haksızlık, hukuksuzluk değil mi?
Bir de bu siyasilerin eski konuşmaları ile bugüne kadar yaptıkları konuşmalarını bir dinleyelim bakalım, sahiden hangisi daha çok ve büyük yalanlar söylemiş?
Ve Kılıçtaroğlu diyor ki; “gelin bu referandumu da TV’lerde tartışalım. Ben bilmiyorsam, yalan konuşuyorsam beni mahcup edin, yalancılığımı halkın önünde ispatlayın. Öyle meydanlarda, elinizdeki TV ve gazetelerde tek taraflı karalama yapmayın.”

Sahi, niçin bu siyasiler TV’lerde yüz yüze tartışmaz acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder